Gezi"cinin evrimi... Diren, Duran, Savuran!

Herhalde hatırlarsınız;

Taksim Gezi Parkı"nda "çadır" kurup, "ağaçlara sahip çıkma"(!) eylemi başladığında, bir yandan da "twitter sağanağı" başlamıştı.
Diyorlardı ki;
"48 saat daha direnirseniz, Birleşmiş Milletler, AK Parti Hükümeti"ni görevden alacak!"
"Direniş" başlamıştı!..
Sadece Gezi Parkı"nda değil, hemen hemen Türkiye"nin her yerinde!
"Tencere-tava çalmalar" bir yandan, "ışık yakıp-söndürmeler" ve "düdük çalmalar" bir yandan!
Daha sonra;
"Ev"lerde başlatılan bu eylemler "yol"lara taşmıştı... Yollara inmişler, trafiğin akışına engel olmaya başlamışlardı.
Yaptıkları, resmen "eşkıyalık"tı!..
Resmen "korsanlık"tı,
"Teröristlik"ti!..
"Dağdaki PKK"lı teröristler"in yollara inip, araçları durdurması neyse, bunlar da araçları durduruyor, "korna çalmalarını" ve "dörtlüleri yakmalarını" emrediyorlardı!..
"Korna" çalmayanların veya "dörtlüleri" yakmayanların vay haline!..
Otomobiller yumruklanıyor, tekmeleniyor ve hatta "sopa"larla hasar veriliyor, direnç gösterenler, araçlarından indirilip, ağzı-burnu dağılıncaya kadar dövülüyordu.
Niye?..
Çünkü efendim;
"Direniyorlardı!"
"Bidon kafalı" ve "göbeğini kaşıyan" ağababaları öyle demişti ya;
"48 saat direnirseniz; Birleşmiş Milletler, Hükümet"i görevden alacak!"
Bunlar da;
"Geri zekâlı"lığın daha alt seviyesi olan "Gezi zekâlı" olduğundan, sadece "talimat"lara kulak veriyor, "Nato mermer, nato kafa"larını hiç çalıştırmıyorlardı!..
Düşünmüyorlardı ki;
"BM"nin böyle bir yetkisi yoktur... Sadece BM"nin değil, hiçbir uluslararası kuruluşun böyle bir görev ve yetkisi yoktur..."
Ama onlar, inanmıştı...
"48 saat daha direnirler" ise, bu Hükümet görevden alınacaktı!..
Değil 48 saat;
Saatlerce, günlerce ve hatta haftalarca direndiler ama ne Hükümet gitti, ne de "Tayyip istifa" dedikleri Erdoğan!..
Bir oyuna geldiklerini belki anladılar, belki anlamadılar... Ama, ortada bir gerçek vardı: Hükümet bir türlü görevden alınmıyordu!..

DURUN KALABALIKLAR!

Sonra, baktılar ki "yollarda yürümekle" bir sonuç alamıyorlar, bu defa "Duran Adam" eylemi başlattılar, meydanlarda durmaya başladılar.
Emin Sert ağabey, işte o günlerde taa Salihli"den seslendi onlara...
Dedi ki;
"Durun, durun;
Hepiniz durun...
Durmanız yakıp-yıkmaktan, yağma ve talandan uydurduğunuz yalanlardan daha iyidir.
Durun, durun...
Durmanız; sövüp-saymaktan sin-kaflı küfürler savurmaktan daha iyidir.
Daha düne kadar;
"Dağ başını duman almış, gümüş dere durmaz akar
Haydi yürüyelim arkadaşlar" diye bas bas bağıranların, bugün duran adamı baştacı etmeleri akıl tutulmasından mı, yoksa yoruldukları için mi bilinmez.
Durun beyler-durun bayanlar... Taşlar, duvarlar, heykeller de yıllardır duruyor.
Ne gam!..
Siz dursanız da, dünya dönüyor.
"Durun kalabalıklar...
Bu cadde çıkmaz sokak" diyor koca şair...
Evet durun, çünkü gittiğiniz bu yollar çıkmaz sokak.
Şunu da unutmayın ki;
Yolcular gitmese de yollar Allah"a gidiyor.
Evet arkadaş dur ama, durduğun yeri de tanı ve düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Şairin dediği gibi:
"Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir."
Sen durmana devam etsen de, biz bu vatan kalbinin attığı yerlerde yürümeye, koşmaya, bu millete vurulan kölelik zincirlerini kırmaya devam edeceğiz.
Ecdadımız;
"Sen bir devsin, yükü ağırdır deyin,
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin" öğüdünü unutmadan hedefimizi büyük tutacağız.
"Gökteki samanyolu benim olmalı" inancı ve ideali ile yolumuza devam edeceğiz.
Çünkü durmak yakışmaz bize. İnancımız durmayı değil, çalışmayı, hayırlı işler yapmayı emrediyor.
"İki günü birbirine eşit olanın ziyanda olduğu" peygamber buyruğudur bize.
"Rüzgârlarda yarış eyle, ata kamçı vur yiğidim,
Gönüllerde kelepçeler, haydi artık kır yiğidim" diyerek gönüllerdeki esaret zincirlerini kırmaya talibiz.
Biz de durulacak yerde durmasını biliriz.
1- Kulluk bilinci ile günde 5 vakit Allah"ın huzurunda namaza dururuz.
2- Ülkemizin haysiyeti, onuru ve itibarını ayakta tutan adam gibi adam-harbi başbakanımızın ardında, başka kimse var mı diye bakmadan, sağa sola selam çakmadan dimdik dururuz.
3- Bir de kurallara uymak için kırmızı ışıkta dururuz.
Bunları yaparken; taşa-toprağa-tüm insanlara bahar olmayı hedefleriz.
Hatta toprağın altındaki yılanlara bile!..
Çünkü biz, "yılan"ların da baharı beklediğini biliriz. Baharı bekler gibi bizleri bekleyenler olduğunu da biliriz.
Durmak yaraşmaz bize.
Madem ki ölüme kadar verilmiş bir mühlet var, durmadan, yılmadan, yorulmadan çalışmak ve koşmak mecburiyetinde olduğumuzu biliriz.
Ta ki;
Yeryüzünde fitne-nifak-bozgunculuk düşmanlık bitinceye kadar bu kutlu yürüyüşümüz devam edecektir."
Emin Sert ağabeyin de dediği gibi; onlar durmaya, Hükümet ise "yolunda yürümeye" devam etti...
Yanıldıklarını anladılar...
Öyle ya;
Onlar duruyordu ama Hükümet de yerinde duruyor, BM, bir türlü Hükümet"i görevden almıyordu!..
Demek oluyordu ki;
"Söylenenler yalan"dı!..
Resmen ve alenen;
"Kullanılmışlardı!"

BALYOZ DEĞİL, BALON!

Ne var ki;
Bu "hedefsiz yığınlar"ı bir şekilde "diri" tutmak, "pörsümüş heyecanları" yeniden ayağa kaldırmak gerekiyordu.
Amerika, bunu istiyordu!..
Avrupa, bunu istiyordu!..
İsrail, bunu istiyordu!..
O halde, "yeni yalanlar" uydurmalılar, yeni "palavra"lar savurmalılar ve "Gezi Ruhu"(!)nu yeniden galeyana getirmeliydiler.
Yeni bir "balon" uçurdular.
Bu defa savurdukları "yalan" şuydu:
"Birleşmiş Milletler, temyiz duruşmaları süren Balyoz Dâvâsı"yla ilgili çok önemli bir karara imza attı... 250 mağdurun başvurusunu değerlendiren BM, Türkiye"nin adil yargılama ve savunma hakkını ihlâl ettiğine hükmetti!"
BM"nin bu kararı(!), öyle tencere-tava çalınarak kutlanacak bir karar değildi... Bu karar; "davul-zurna" çalınarak ve hatta Türkiye"nin dört bir yanına "çığırtkan"lar gönderilerek duyurulması gereken bir karardı!.
Çünkü bu karar;
"Balyoz gibi bir karar"dı!..
Çünkü bu karar;
"BM"den Balyoz"du!..
Evet, evet;
"BM"den cemaat ve AKP tertibine indirilmiş bir Balyoz"du!..
"Yoldaş" ve "Candaş" medya, sevinçten çılgına dönmüştü... Ayakları yerden kesilmiş, havalara zıplıyorlardı.
Bayram yapıyorlardı!..
Öyle ya;
"BM"nin kararı"ndan sonra 250 Balyoz sanığı derhal serbest bırakılacak ve üstelik, devlet, onlara, "fazladan tutuklu kaldıkları süre" için "yüklüce tazminatlar" ödeyecekti!..
Öyle diyorlardı!..

O DA YALAN!

Gelin, görün ki;
"48 saat direnin, BM, Hükümet"i görevden alacak" palavrası gibi, bunun da "kuyruklu bir yalan" olduğu çok çabuk çıktı ortaya!..
Zaten, hep öyle değil midir;
"Yalancıların mumu, yatsıya kadar yanar", ondan sonra üfürmeye bile gerek kalmadan sönerdi.
Yine öyle oldu... Mumları, yatsıya bile kalmadan sönüverdi...
Çünkü, BM Genel Sekreter Sözcülüğü tarafından yapılan açıklamada deniliyordu ki;
"Raporun BM raporu gibi lanse edilmesi kabul edilemez. Bu rapor, BM"yi veya BM İnsan Hakları Konseyi"ni hiçbir şekilde bağlamaz. Böyle bir rapor BM belgesi de değildir. Çünkü bu gruplar BM"den bağımsızdır."
Sizin anlayacağınız;
Her askerin, askerlik döneminde duyduğu "askerlik inecekmiş" balonu gibi, "rapor balonu" da "fos" çıkmıştı...
BM"nin böyle bir raporu "yok"tu!.. Dolayısıyla, "Balyoz tutukluları"nın serbest bırakılması ya da onlara "yüklü tazminatlar" ödenmesi diye bir durum asla sözkonusu değildi!..
"Yoldaş ve candaş medya"nın yayınları; "aç tavuğun, kendini mısır ambarında sanması"ndan öteye gitmeyecek bir "avuntu" idi!..
Bu yüzden de;
Daha önceki; "48 saat direnin, BM, Hükümeti görevden alacak!.. Polis panzerinin altında kalan bir gösterici genç kız öldü!" yalanları ile insanları sokaklara döktükleri gibi, halkı yine sokaklara dökmek istediler ama bu defa başaramadılar!
"Yalancı çoban"ın durumuna düştüler.
Yalancı çoban, nasıl ki; "sürüye kurt saldırdı" diyerek köylüyü iki defa ayağa kaldırmış ama "gerçekten kurt saldırdığında" kimseyi yerinden kaldıramamıştır, "Gezi"nin ve Balyoz"un yalancı çobanları" da, bu defa hiç kimseyi inandıramamış; kendileri çalmış, kendileri oynamışlardır!..
Uzun lâfın kısası;
Bu defa,
Sahtekârlık, ellerinde patlamıştır.
Ama, yine de "uyanık" olalım;
Sahtekârların yalanı bitmez!
Bakalım, sıradaki yalanları ne?..

Dikkat!.. Dikkat!.. CHP, belediye hoparlörü ile aday arıyor!
Anadolu Ajansı"na dün bir açıklama yapan CHP Genel Başkan Yardımcısı Adnan Keskin, partisinin yaklaşan yerel seçimler için adaylarını erken tarihte belirleyerek, vatandaşın beğenisine, takdirine, eleştirisine sunacağını belirterek, "Yangından mal kaçırır gibi adaylarımızın kamuoyuna sunulmasını geç vakte bırakmayacağız" demiş...
Elbette geç bırakmazlar...
Çünkü, ellerinde çok fazla aday yok!..
Bakmayın siz, Adnan Keskin"in; "Adaylarımızı vatandaşın beğenisine sunacağız" dediğine...
Ellerinde "beğeni"ye sunulacak, "takdir"e sunulacak çok fazla aday yok ki!..
Bırakın çok fazla adayı; ellerinde aday yok, aday!.. Belki şaşıracaksınız ama, CHP, şu anda "belediye hoparlörü ile aday arıyor" iyi mi?..
Bana inanmayan, gitsin "Bayburtlu"lara sorsun... Geçtiğimiz günlerde, "Bayburt Belediyesi"nin hoparlörü"nden şöyle bir ilân yapılmış:
"Dikkat!.. Dikkat!.. 30 Mart seçimleri dolayısıyla CHP"den aday olmak isteyen Başkan adaylarının, Belediye Meclisi üyesi adaylarının... CHP"ye müracaatları rica olunur!"
Şaka değil, ayniyle vaki...
CHP, hoparlörle aday aramaya başladı...
Ama Adnan Keskin, herhalde "kuyruğu dik tutmak" istediğinden, "Adaylarımızı vatandaşın beğenisine sunacağız" diyor...
Sanki, ellerinin altında çok fazla aday varmış gibi!

yeniakit

Bu yazı toplam 898 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar