Futbol sadece futbol değilmiş meğer…

Futbol sadece futbol değilmiş meğer"

 

 
Allah'ın şanslı kullarından biri olduğum açık. Önceki gece, o olağanüstü dakikalara, Cenevre'de 3-2'lik maça çıplak gözle tanık olanlardan birisiydim.

Böyle bir maçın, böyle heyecanın, böyle duygu git gelinin bir kez daha yaşanabileceğini hiç sanmam.

Aslında ilk maçta olmam gerekiyordu.

Ülker'den gelen davet Türkiye-Portekiz maçı içindi. Ama önceden planlanmış iki iş seyahati arasında İstanbul'da kalma sürem birkaç güne sıkışınca, İsviçre vizesi yetişmedi.

Böylece son maça kaldım.

İlk maça giden arkadaşların, takımın son maça kalmadan havlu atacağını söylemelerine, anlamsız bir maça gideceğimi ima etmelerine rağmen ısrarlı bir şekilde vize işlemlerine giriştim.

İyi ki girişmişim"

Cumartesi sabahı uçağa binerken Çek maçı bir final havasına bürünmüştü bile"

Uçak İsviçre'ye iner inmez, Yusuf Ziya Cömert, Mustafa Karaalioğlu, Soli Özel'in de olduğu heyetle, Cenevre'de oteller ana baba günü olduğu için, havalanına 1 saat mesafedeki Montreux kentine geçtik.

İlk sürpriz hoştu doğrusu"

Kalacağımız Montreux Palace Oteli, 1936'da Montreux Sözleşmesi'nin'nin imzalandığı oteldi.

Bir ucu Fransa'ya uzanan Leman Gölü'nün tam kıyısında kurulmuş ve tam karşısına iki adım mesafede gibi duran, karlı tepeleriyle görkemli Mont Blanc Dağı'nı alan 150 bin nüfuslu Montreux, bu asude görüntüsünün yanında 1966'dan bu yana dünyanın en önemli caz festivallerinden birisine ev sahiliği yapar.

Nitekim Leman Gölü'nün kıyısındaki yürüyüş yolunda, bizi karşılayan heykeller bir "resmi geçit" halinde caz ve rock ustalarına selam gönderiyordu.

Ray Charles otelin tam karşısındaki küçük parktan kaldığım odaya bakıyor, biraz ilerde Queen'in efsane solisti Freddie Mercury'nun gölü seyreden heykeli, daha görür görmez, maç havasından mıdır bilinmez, insanın aklına şarkıcının ünlü hiti "We are the Champions"unu getiriyordu.

Biraz heyecan, biraz yürek çarpıntısı, biraz festival havası vaadeden maç öncesi iyi bir başlangıç oldu Montreux.

Göl kıyısında güzel bir akşam yemeği, otelin az rastlanır rahatlıktaki yastıkları içinde kaybolarak geçen bir "uyku gecesi" sonunda maç gününe uyandık.

İstikamet artık Cenevre'ydi.

Heyet yavaş yavaş maç havasına giriyor, elde kalem tahminler soruluyor, herkesin keskin "spor uzmanı ve azmanı" haline dönüştüğü saatler başlıyordu.

Bense iki duygu arasında bölünmüş bir şekilde Cenevre'ye gelmeyi bekliyordum"

Bu şehirde tam 34 yıl önce 1 yıl kalmış ve dil öğrenmiştim. Ve meslek gereği bunca yere gitmeme rağmen yolum bir daha Cenevre'ye düşmemişti.

Cenevre yolunda 17 yaşın duyguları ve anıları aklıma düştü. Gelibolu-İskenderun kırması bir delikanlının içinde ançuez var diye pizza bile yiyemediği, öğrenci yurdunun küçük mutfağında makarna ve pilav yaptığı, ilk gerçek şarışın kızları gördüğü günler aklıma geldi; sanki o delikanlı bir başkasıymış gibi"

Duygularıma dokundum, ama Cenevre'yi tanıyamadım.

Yürüyerek şehir turu yapma zamanı geldiğinde, Mustafa Karaalioğlu'na bu şehre 34 yıl sonra geldiğimi anlatmak biraz zaman aldı, ama, Allahtan maç için birkaç gündür Cenevre'de bulunan Ahmet Ertürk rehberlik görevini üstlendi de, sorumluluktan kurtardı beni.

Gariptir, Türklerin kamp kurduğu Kempiski Otel'in terasından göl kıyısında uzayan yola ve sıra sıra ağaçlara baktıkça bu şehrin eski İskenderun'a ne kadar çok benzediğini fark ettim.

Bana iyi geldi"

Tabii sonra maç"

Sırtımızda adımızın yazılı olduğu milli formalar, şarkılarla ve heyecanla stadyuma yollandık.

Festival havası insanın içini ılıklaştırır, öyle oldu.

Umutluydum doğrusu. Çekler sahaya çıktığı zaman içimi bir korku sarmadı değil.

Kötü oynadığımız, gol yediğimiz anları hatırlamıyorum şimdi.

Aklımda attığımız her golde tanıdık tanımadık yanımdakilerle sarmaş dolaş oluşum, çığlıklar atarak bir dünyalı mucizesine alkış tutuşum ve bunun mimarları genç oyunculara hayranlık duyuşum var.

Benim yüreğim heyecandan teklerken, bir başkasının, yaşı Cenevre'deki delikanlılık yaşıma yakın bir başka delikanlının, Arda'nın attığı çalımlara bir ülkeyi sırtına alıp baskının, korkunun üstüne gitmesini alkışladım.

Bir daha yaşanamaz"

Not: Fehmi Koru'nun verdiği "uğurlu" olma görevini de layıkıyla yerine getirdiğim, uğurumu benzersiz Çek maçında üç golle ispat ettiğim için de ayrıca huzurlu ve mutluyum. Fehmi'ye selam olsun"

 

yenişafak

Bu yazı toplam 503 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar