Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Furkan Vakfı polis şiddeti

Furkan Vakfı diye bir yapı var. Bir İslâm anlayışı etrafında buluşan insanların oluşturduğu bir yapı. Alparslan Kuytul o yapının merkez insanı.

Bir süredir gerilimlerin odağında bulunuyor.

Alparslan Kuytul, islâmî gerekçeler göstererek iktidarın bazı uygulamalarını eleştiriyor. Buradan doğan rahatsızlıkla Kuytul’a yönelik yaptırımlar devreye giriyor. Yapıyı “illegal” hale getirme istikametinde yaptırımlar bunlar. Mesela Kuytul hakkında hem FETÖ, hem IŞİD, hem PKK bağlantıları iddiasıyla davalar açılmış, uzun süre cezaevinde tutulmuş.

Yapı kolay pes edecek nitelikte gözükmüyor. Tepkilerini basın açıklamaları veya gösterilerle seslendiriyor. Yapının şu ana kadar şiddet içeren bir tavrı olmadı. Zaten devlet gözetimini üzerlerinde hissettikleri de belli. Ancak uslu durmak gibi bir yaklaşımları olmadığı da belli.

Pazar günü Adana’da cezaevinde tutulan 8 kişi ile ilgili bir protesto gösterisi düzenlemek istediler ve açık polis şiddeti ile karşılaştılar. Polis, kayda alındıklarını bile bile açık şiddet uyguladı. Belli ki bir doldurulmuşluk var. Devletin kolluk gücünün demokratik eylemlerin güvenliğini sağlamak yerine, insanlara şiddet uygulaması, bir yerlerde şâkül kayması olduğunun göstergesi.

Biz, olayın dışındaki insanlar nasıl bakmalıyız olaya?

İslami aidiyeti bulunan insanlar, diyelim Furkan Vakfı çizgisinin islâmî açıdan sorunlu bir çizgi olduğunu düşünüyor olabiliriz. Bunu sadece Furkan Vakfı için değil, İslamî alanda çalışan pek çok kişi – grup için düşünebiliriz. Nasıl hareket etmeli bu oluşumlara karşı? Mesela iktidar bizim elimizde diye, o hareketleri polis – yargı gücüyle takibe almalı, susturmalı mıyız? Bu soruyu, “İktidarda başka bir ideolojik yapı bulunduğunda, onda, uygun görmediği oluşumları tasfiye etme yetkisi olmalı mı?” sorusunun cevabı ile birlikte cevaplamak gerekiyor. Yani en azından böyle bakılırsa “Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma” kıyaslaması ile doğruya ulaşılmış olunur.

Bu, benimsemediğin düşünceyi onayla, demek değil, ona itirazını yap, o düşünceyi eleştir, çürüt vs… Ama ne bireysel anlamda ne de devlet boyutunda kaba kuvvet kullanma.

Bu, sadece islâmî alandaki diyelim heteredoks yapılar söz konusu olduğunda böyle değil, “aykırı” bulunan başka oluşumlar karşısında da devlet – birey tavrının şiddete yönelmesini onaylamamayı getiriyor.

Türkiye’de şu anda muhafazakâr kimliği baskın bir siyasi iktidar var. İktidar yetkisini kullananlar, aykırı düşünce ve hareketlerin etkisizleşmesini isteyebilirler. Aynı şekilde iktidarı destekleyen dindar toplum kesimleri de devlet gücünün kendi değer ölçüleri çerçevesinde doğru – yanlış cetveli çıkarıp, yanlışları bir şekilde tasfiye etmesini arzu edebilirler.

Böyle bir iradenin veya beklentinin ülkeyi içinden çıkılmaz bir kaosa sürükleyeceği açıktır. Dini alandaki tartışmaların bile insanların İslâm algısında nasıl bir kargaşaya yol açtığı görülürken işin içine bir de “fiili devlet gücü”nü eklerseniz, burada en büyük bedeli İslâm’ın kendisi öder.

Kaldı ki, “Kültürel Müslümanlık” aidiyetini de önemseyip, Türkiye nüfusunun yüzde 99’unun Müslüman olduğu -bir çok farklı veriye rağmen- kabul edilse bile, aynı aile içinde bile nesil-kuşak farklılıkları yüzünden farklı din algıları söz konusu. Kime nasıl, hangi gerekçe ile müeyyide uygulayacaksınız?

Bir de başka, başka, başka yönelişler söz konusu. Diyelim farklı siyasi yönelişler, kültürel, ideolojik yönelişler vs… Devlet ne yapacak tüm bu alanlarda?

Farklı bir Türkiye var ortada.

Ne yapacaksanız düşünce alanında yapacaksınız? Farklı düşünceyi, devlet veya birey gücü ile değil, düşünce ile karşılayacaksınız? “İkna olmuyor, o zaman ne olacak?” Yani “tekdir ile uslanmayan….” söylemi mi sürdürülecek? Devlet gücü ile insanların zihin dünyalarının kalıplanması olayını hiç kimse aklından bile geçirmemeli. O, bakın, aynı İslâm aidiyeti içinde bile gerçekleşemiyor.

Hasan Basri meclisinde bir konu tartışılırken, Vasıl bin Ata isimli öğrencisi farklı bir değerlendirme yapınca, “İ’tezele annâ Vasıl – Vasıl bizden ayrıldı” demiş vaktiyle. Mutezile oradan doğmuş. Düşünce farklılaşmasından. Hasan Basri en azından Vasıl’a şiddet uygulamamış, “Sen nasıl benden farklı düşünürsün” dememiş. Ne kadar farklı tezler geliştirirse geliştirsin Mutezile İslam içinde kalmış.

Gün gelir çocuklarımızla imtihan edilebiliriz. Bizden farklı düşünebilirler. Dövmek, küsmek, dışlamak işe yaramayabilir.

Devlet çocuklarının saçından tutup sürüklüyor, gözlerine gaz püskürtüyor, yere düşeni copluyor, olmadı akıl almaz suçlar üretip cezaevinde tutuyor, oluyor mu? Olmaz.

Çocuklarımızın kalbini korumak için bile farklı diller geliştirmemiz lazım.

Bu yazı toplam 469 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar