Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Demokrasinin “CHP hafızası” sorunu

Cumhuriyet Halk Fırkası yeni bir halk üretme projesiyle hareket etmiş ya…

27 yıl içinde yapa yapa yüzde 35’lik bir halk tabanı oluşturmuş ya…

Toplumun geriye kalanı, yani yüzde 65’lik kesimi açıktan ya da derinde bir karşıtlığı, hatta CHP öfkesini içselleştirmiş ya…

Bu karşıtlık Serbest Fırka denemesi ile kendini bir miktar ortaya koymuş ya… 1946’da bu karşıtlık daha belirgin hale gelmiş, ancak 1950’de CHP’yi iktidardan düşürecek boyutlara ulaşmış ya…

Ondan sonraki süreçte CHP, halk oyu ile iktidar olamayacağı düşüncesiyle, kayıt -dışı, dolayısıyla demokrasi dışı siyaseti hareketlendirmeye yönelmiş ya…

İşte oralardan bu yana halkta “CHP iktidarı mı?” sorusu yaka silkmeyle cevap buluyor.

Cümleyi doğru kuralım:

-Bir CHP hafızası var ve bu, halk nazarında demokratik alternatifleri değerlendirmenin önünü ciddi biçimde tıkıyor.

Halk, yani geniş çoğunluk, CHP dışı iktidarlardan illallah dediği süreçlerde bile “Yerine kim gelecek?” sorusu ile duraklıyor, bunun alt metninde de “CHP ise kalsın” tepkisi ve ardından da mevcut sıkıntıyı çekmeye devam satırları okunuyor.

İşin ilginci bunu CHP de biliyor, CHP karşıtlığı ile çarpık uygulamaları sürdüren siyasi kadrolar da biliyor.

CHP kendini yenileyememenin kıskacında ya da muhalefetin rahatlığında hayatını sürdürüyor, iktidardakiler ise, alternatifsizliğin keyfini sürüyor. Demokrasinin ya da her sistemin gerçekte halkın mutluluğunu sağlama ideali ise ne zaman gerçekleşeceği bilinmeyen halk bilinçlenmesine ya da halkı inandıracak gerçek alternatiflerin oluşmasına kalıyor.

Güncele gelirsek…

Ak Parti yola yolsuzluklar, yasaklar ve yoksullukla (3Y deniyor bun) mücadele şiarıyla yol çıktı. Kendini “muhafazakâr demokrat” olarak sundu. Alt metni, islami hassasiyet sahibi kadroların siyasi kadrosu diye okunacaktı. “Üç Y”, memlekette bu üç alanda yolsuzlukklar, yolsuzluklar ve yoksulluk alanında derin problemler bulunduğunu gösteriyordu ve bunu çözecek kadro, hlktan yüzde 35 oy aldı, Meclis sandalyelerinin üçte ikisini elde etti ve 22 yıldan beri iktidarda…

Bu gemi, nerede ise 2013’lerden beri su alıyor. Yoksulluk derinleşiyor, partiye adını veren “Adalet”, hele Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile gelen tepedeki insanın tek belirleyiciliği yüzünden bütün reform paketlerine rağmen ciddi sıkıntı yaşıyor ve yolsuzluk iddiaları, iktidar operasyonları ile sun’i zenginleşme iddiaları ile kitlelerin derin güven sarsılmasına yol açıyor…

Şu yazdıklarım, iktidara büyük ümitler bağlayan kitlelerle sohbetlerinizde de ortaya çıkıyor. Ülkenin sorunlarının masaya yatırıldığı her ortamda, adeta herkes bir sorun dosyası açıyor, kimisi işlerin değerlerden koparak, etrafı dolanılarak, cami yapımı – vakıf hizmeti vs gibi dinen meşrulaştırma gerekçeleri üretilerek nasıl kotarıldığını anlatırken bıyık ltındn gülümsemeler ekleyerek öyle şeyler anlatıyor ki….. iş, bir şeyler yapılmalı noktasına geliyor.

İşte tam orada masada “tedirgin” bir ses şunu ifade ediyor: “İyi ama bunlar gidince kim gelsin? CHP mi?”

Kimse “CHP gelsin” diyemiyor.

O arada alternatif oluşturmak için CHP ile iş birliği yapanlar, CHP etrafındaki zehirli havayı dağıtacaklarına kendileri çoktan mezara gömülüyor.

Muhafazakâr camiada olup da alternatif bir siyaset üretmeye çalışmak, “iktidarın oylarını bölmek ve CHP’ye zemin hazırlamak” olarak görüldüğü için orada da ot bitmiyor. İktidarın yanlışları karşısında “suskun kalmak” ne kadar can sıkıcı olsa da, daha ileriye gidilemiyor.

Böylece Türkiye siyaseti, taa Cumhuriyet’in başlangıcında Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF)’nın içine soktuğu kıskacı aşamıyor. Bu sonradan Cumhuriyet halk Partisi (CHP) olan yapıyı da kendi oluşturduğu girdapta kıvranmaya mahkûm ediyor.

CHP dışındaki diyelim yüzde 65’in oy verdiği partilerin sorunu kendilerine emanet edilen ülkeyi 100 yılların değerlendirildiği bir zamanda “çağdaş medeniyetler” denen yapılarla yarışacak ve hatta onlara öncülük edecek bir seviyeye getirmekti. Oralarda değiliz ve maalesef dökülüyoruz. Kabul edelim ki dökülüyoruz.

CHP, “değişimler”i konuşuyor, konuşuyor, konuşuyor. Bunları yaparken mesela “yığınaktaki hata”yı anladı mı, neyi değiştirirse, nasıl bir değişim yaşarsa, mesela şu anda alıyor gözüktüğü yüzde 30’lu rakamların üzerine çıkıp iktidar alternatif olur, insanların “CHP mi? Kalsın” tepkisini değiştirir, görebildi mi?

Geçen bir gün Özgür Özel, Kâzım Karakebir’den bahsederken “K” ile “”nın ilişkisindeki inceliği ıskalayarak “Kaazım Karabekir” gibi bir söyleyiş gerçekleştirdi. Bunlar küçük şeyler belki ama kültürel varlığınızı sergilediğinizi düşündürüyor. Muhafazakâr camianın kültür değerleri ile barışmadan onlara siyaset götürülebilir mi? Ecevit kendi olağanlığı ile CHP çeperini aşarak halkla iletişim kurabilmişti, Kılıçdaroğlu bir şeyleri keşfetmişti, İmamoğlu bazı şeyleri yaşayarak gelmiş gibi görünüyor. Özgür Özel’in bir gayreti var, kültürel dağarcığı da siyasetini besleyecek zenginliğe ulaşırsa….. diyelim…

Çoğunluk oyunu garanti gören Muhafazakâr – Milliyetçi kadroların alternatifsiz kalması kendileri için de iyi değil, ülke için de… Neydi o söz? “Kontrolsüz güç güç değildir.”

MEHMET DOĞAN İÇİN: Bizim neslin köşe taşı simalarındandı. Ebediyyet yolculuğu başladı. Rabbin rahmeti kuşatsın onu. Dostlara taziyelerimi sunarım.

Bu yazı toplam 150 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar