Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

DAVETİMİZ HERKESE!

DAVETİMİZ HERKESE!

Kendimden başlayayım. “Dinle ey nefsim!” Allah (cc) “kendini kınayan nefse” yemin eder. Kendimiz derken, kendi nefsimiz, ailemiz, ülkemiz, halkımız, kadınlar, erkekler, cemaat, tarikat, parti, hepsi aslında nefislerin yoğunlaştığı yerlerdir. Unutmayın, “Vel asr” da, bütün nefsiler için hüsran uyarısı olarak yapılır. Çoğunluk değil, herkes bu kapsamda, aklananlar, “iman edenler, ameli salik olanlar, Hakkı tavsiye edip sabredenler ve sabrı tavsiye edenler müstesna”. “Yok bizde böyle bir şey olmaz” diyerek nefislerini aklayanlar yok mu, vay onların haline. Gelin “İtiraf” edelim: “İnni küntü minezzalimiyn” diyelim. “Nefsimizi aklamak”tan vazgeçelim. Tevbe istiğfar edelim. Rehberimiz Hz. Yusuf olsun: (Yûsuf 52-53), “Benim böyle yapmam, Aziz’in; yokluğunda, benim kendisine hainlik etmediğimi ve Allah’ın, hainlerin tuzaklarını başarıya ulaştırmayacağını bilmesi içindi” dedi. ﴾53﴿ Yine de ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis, rabbimin acıyıp koruması dışında, daima kötülüğü emreder; Ancak Rabbimin rahmetiyle yarlığadığı müstesna. Muhakkak ki, Rabbim bağışlayıcı ve merhametlidir”.

“Masum” olan peygamberler bile çokça “tevbe istiğfar”” etmediler mi?. Hz. Adem ve Hz. Yunus, “inni küntü minezzalimin” demedi mi? Dini bilen dindar geçinen birileri, “inandığı gibi yaşamıyor, aksine yaşadığı gibi inanmaya başlamış”sa onlar “Belam’laşmış” demektir. Onlardan uzak durun. Onlar “Hidayeti bırakıp sapkınlığı satın almış” kimselerdir. Yahudilerin lanetlenmesine sebeb olan işlerin başında küçük menfaatler uğruna dinlerini istismar ederken hakkı bırakıp sapkınlığı satın alanlar değil mi? Onlara söylesen de bir söylemesen de bir. Aslında hakikati biliyorlar, ama dünya menfaati ve onu kaybetme korkusu yüzünden Hakkı bildikleri halde söylemiyorlar. Onları güzel söz ve hikmekle Hakka çağıralım. İnatlaşmaya kalkarlarsa, “Selam” diyerek onlardan uzaklaşalım. Onlarla tartışmayı bırakalım.

Bazıları da var ki, akıllarını kullanmıyorlar, düşünmüyorlar. Birilerinin peşine takılmış gidiyorlar. Onların din ve/veya devlet adına “önder/lider/İmam/Rehber” edindiklerimizin söz ve işlerini doğru olup olmadığına bakmadan o söz ve eylemi doğru kabul ederek ona uyar, ona destek verirsek, onları “İlah ve Rabbi, İdol:put” edinmiş olmuyor muyuz? O zaman kendinize yazık edenlerden oluruz. Hele bir de kafirleri, onların kurdukları düzeni, “uluslararası sistem”in önde gidenlerini dost ve veli edinenlerdensek vay halimize!. Bir de içimizdeki münafıklara dikkat! Onlardan da uzak duralım.

Ahlaklı, akıllı, söz söylersek dinleyen, düşünen, araştıranlar yok mu, onlar münkir de olsalar Hidayete erme potansiyeli bakımından en yüksek şansı ben onlara veriyorum. Bugün İslamlaşmanın batıdaki yükselişinin arkasındaki asıl gerçek bu. Mesela Ateistler de, eğer körü körüne bir inanç ve inatla sapkınlıkta sınır tanımıyorlarsa, onların işi zor. Önemli olan “akletmek” ve “ahlak”. Onlara güzel söz ve hikmetle yaklaşabiliriz. Ama ilk şart bizim güzel örnek olmamız gerek. Bu gün Müslüman olduğunu söyleyen politikacı, iş adamı, polis, yargıç, esnaf, bilim adamı, gazeteci İslam ahlakı ile ahlaklanmamışsa, kötü örnek oldukları için birilerinin İslam’ın hakikatine ulaşmasının önünde en büyük engellerden biri bunlar oluyorlar aslında. O “Müstekbir Karun”lar sırtımızdaki kambur bizim. Başörtüsü takıp da İslam ahlakı ile ahlaklanmamış “gösteriş budalası” tipler de sırtımızdaki kamburlar değil mi?

Kemalistler’le işimiz zor. Kemalizm hakkında aslında kendilerine ezberletilen dışında bir bilgileri de yok çoğunun. Cahil cesareti ile abartılı bir sadakata sahipler ve her karşı fikre ve fikir sahibine düşmanca bakıyorlar, aynı şekilde İslam’a ve Müslümanlara karşı ön yargılılar. Oysa her ikisi hakkında da doğru bilgiye sahip olmadıkları ortada. En çok dillerine doladıkları ne Cumhuriyetin, ne de Laikliğin ne demek olduğunun farkındalar. Bu işler dün de böyle idi, bugün de böyle. Buyurun tarihten bir örnek: Mesela, Mısır’ın 19. Hanedanının 3. Firavun’u, denizde boğulan 2. Ramses (MÖ 1303-1212), iman etmedi. Ama Firavunun first Lady’si “Asiye” annemiz Mümine idi. Firavun’un baş veziri ve onun zevcesi “Maşite” annemiz de. Firavun’un hizmetkarrı “Haacer” annemiz de mümindi. Öte yandan, mesela Hz. Yusuf zamanında Tutankamon’un babası 4. Amenhotep Hz. Yusuf’a tabi olup bir ve tek olan Allah’a iman etmiş ve Akhenaton ismini almıştı. Akhenaton “bir tek Allah’a iman eden” demekti. Öte yandan Hz. Nuh’un zevcesi ve bir oğlu iman etmedi. Hz. İbrahimin babası, Hz. İshak’ın oğlu Esav da!

Allah’tan (cc) korkalım başkalarından değil. Kim olursanız olun hukuksuz bir emre iteat etmeyin, Hukuk yolu ile haksızlık yapanlardan şikayetçi olalım, davacı olalım. Haksızlıklar karşısında susarsanız dilsiz Şeytan olursunuz. Dünya menfaatı uğruna bu dünyada izzetinizi, ahirette de Cenneti kaybeder, azaba müstehak olursunuz. Haksızlıklar karşı “Hayır” diyebilen, onlara karşı çıkıp “La İlahe” diyen, benim İlahım ve Rabbim Allah’tır, tapmam sizin taptıklarınıza, gitmem sizin gittiğiniz yoldan diyen mü’min ve muvahhidler gerek bize. Bizim peygamberimiz, “bir elime ay’ı ve bir elime de güneş’i verseniz, davetinize uymayacağım” demedi mi? Böyle bir kalkın devleti de, devletinin yöneticileri de “Hayır” diyenlerden oluştuğu zaman bu dünyada da ahirette de izzet ve şeref bizim olacak.

O zaman, gerçeklerden kopartılıp, algılarını ile oynan bir hayal dünyasında yaşayan kalabalıklardan olmaktan kurtulur, dünle övünenlerden, gelecek hayali ile avunan, avutulanlardan olmamış oluruz.

Unutmayalım, peygamberler ya da siyasi tarih övgü ya da sövgü kitabı değildir. Tarih iyi ve kötü yanları ile bir toplumun ortak hafızası ve tecrübeler birikimini oluşturur. Tarihte devletler, iktisadi ve siyaseten güçlenirken zalim ve hırsız da olabilir. Yıkılırken şerefleri ile bir zahiri yenilgi de yaşayabilirler. 36 Osmanlı Padişahından 12’si darbe ile gitti. 4 Halifeden 3’ü şehid edildi. Bütün bu olaylar olurken, ya da bu olaylar karşısında biz nerede duruyoruz? Zalimlerin safındaysanız, onlarla birlikte haşr olacaksınız. Elinizde Hz. Osman’ın, Hz. Ali’nin kanı var mı? Hz. Aişe’ye iftira atanlar kimlerdi, biz nerede duruyoruz bu olay karşısında. Hiçbir Müslüman hiçbir tarihi, avamın ve havasın işlediklerini bir bütün olarak savunmaz. Bizim için kişi bazında tek masum Allah’ın resulleridir. Orada dururuz. Bakara suresi, İsrailoğulları’nın tarihi örnekliğinde bize bunu anlatır aslında. Orada daha sonraki Müslüman topluluklardaki “Yahudileşme eğilimi”ni hemen göreceksiniz, eğer kitabı ders almak için okuyanlardansanız. Hele de Gazze olayı ve oradaki katliam ve vahşet karşısında İslam ülkeleri halkları ve yöneticilerinin halini düşününce!.

Çok mu zor adil olmak, Çok mu zor, haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, zalim babanız da olsa , mazlum düşmanımız da olsa, mazlumdan yana zalime karşı olmak. Zalimlere yardım etmeyin, onları yakacak ateş size dokunur. Gün gelir Allah o zalimleri sizin de başınıza musallat eder.

Neden korkuyorsunuz ki, eğer Allaha ve ahiret gününe iman ediyorsanız, rızgınızdan az ya da çok yemeyeceksiniz, ecelinizden önce ya da sonra yaramayacaksınız. Kaderinizden başka bir kader de yok. “Allah’ın ipi”ne tutunursanız, o lanet olası taşlanmış şeytan size bir zarar veremez. Allah (cc) Şeytana şu şartla mühlet verdi: “Sana uyan azgınların dışında, Benim kullarım üzerinde senin hiçbir gücün yoktur.” (Hicr 42). Makam ve menfaat uğruna ahiretinizi satmayın, “Şeytanın dostları”nı dost edinmeyin. Onlar size “ıslah edici” maskeleri ile gelip, ağuyu altın tas içre, bala karıştırıp size sunacaklar, sizi yanlarına alarak bozgunculuk yapmak için aşağılık planlarına sizi alet etmek isteyecekler. Onlara kanmayalım. Bize emredildiği gibi dosdoğru olmak, “Bir kavme olan düşmanlığımızın bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmemesi gerektiği”dir. Biz yanlışa karşı çıkacağız, o yanlışı yapanın ille de düşmanımız olması gerekmiyordu. O bizden biri ise de “sözü dinleyip, işe bakıp doğrusuna tabi olub, yanlışına karşı çıkanlardan” değil miyiz? Allah (cc) bizden bunu istemiyor mu? Bir kişi ya da topluluğa düşmanlığımız ve öfkemiz hani bizi onlar hakkında adaletsiz yapmaktan alıkoymayacak mı idi?

Kendi dostlarımızın yanlışı savunur, ya da görmezden gelirken, ötekilerle ilgili, onlar doğru bir şey söylese ve yapsalar da onu görmezden gelirken, onların yanlışlarını abartarak, hatta iftiraya varan suçlamalarla onların üzerinde baskı oluşturmaya çalışmıyor muyuz? Başkalarını eleştirdikleri konuda kendi içlerindeki yanlışların üstünü örtenler, susanlar, başkalarının ayıp ve günahlarını abartanlar, hatta iftira edenler yok mu, onlar münafık karakterli kişilerdir. Allah (cc) onların işlerini sarp dağlara sardıracak, üstlerine pislik yağdıracak, başkalarında kınadıkları şeyleri yapanlar “din günü”nde hem kendi yaptıkları, hem de ötekilere karşı hak namına değil, kendi ikbal, makam ve menfaatleri için yaptıklarından dolayı hesaba çekilecekler. Görevimiz insanları cehenneme göndermek değil, Hak’dan uzaklaşarak Cehennem çukurunun kenarına kadar gelmiş insanları cehennem ateşinde kurtaracak davetçiler olmamızdır. Biz “bizi öldürmeye gelenler bizde dirilsinler” diyenlerden değil miyiz? Cehenneme yuvarlanan her insan Şeytan’ın zafer çetelesindeki +1 çentiktir. Biz ne Şeytan’ın dostu ve ne de cehennem zebanisiyiz. Ama inkar, düşmanlık konusunda azgın kişiler ve topluluklara gelince, “zalimler için yaşasın cehennem”. Ya Rab, bize Hakkı Hak, batılı batıl göster, Hak’da toplanmamızı nasib et, bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil. Bizi rızanın tecellisinin vesilesi kıl. Bizim ellerimizle zalimleri cezalandır ve mazlumlara yardım et (Amin) Selam ve dua ile.

mirathaber

Bu yazı toplam 178 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar