Abdurrahman Dilipak
Çözümün adresi siyaset mi?
Derin Gerçekler
Çözümün adresi siyaset mi, ahlak mı, adalet mi?
Biz ahlaktan başlayalım, adalet ondan sonra gelir.
Önce neyi HAK ettiğimize bakmak gerek!
Adalet Hakk’ı koruyan düzendir. Ahlak ise Hak ve Hakikate açılan kapıdır. Gazabı hak eden bir toplum için Adalet ceza vesilesidir.
Sadece İmamoğlu/Özel dönemi sona ermiyor, aslında CHP’nin de sonu geliyor gibi.
Sadece CHP’nin değil, bugünkü siyasetin, siyasi partilerin de sonu geliyor gibi.
Eskiden beri Türkiye’de sivil toplum çok zayıftı, vakıf, dernek, sendika, odalar filan sivillikleri tartışılırdı. STK’lar ya siyasetin arka bahçesinde konumlandırılır ya da siyasete sıçramak için tramplen tahtası olarak kullanılırdı.
MGV ya da Ülkü Ocakları, TÜRGEV, KADEM, TUGVA STK mı? BÇG ya ADD STK kabul edilebilir mi?
SİVİL OLMAK, “Siyasal olmamak” demek değil mi?
Siyaset STK’ları da yuttu, cemaat yapılarını da. Ve bunlar da siyasetin midesine oturdu. Ne STK’lar oradan çıkabiliyor ne de siyaset onları orada eritebiliyor.
Bu durum sadece sağ, milliyetçi, muhafazakâr dedikleri kesim için geçerli değil. Mesela CHP, Alevi, Kızılbaş, Bektaşi, Nusayri cemaatler ve onların vakıflarından, derneklerinden beslenir. Milliyetçisi ya da DEM fark etmiyor. DEM içinde kaç tane cemaat var?
Tek parti, çok, parti, darbe dönemleri diyerek bu günlere geldik. Başkanlık sisteminde koalisyon olmayacak zannediyorduk, artık koalisyonlar seçim ittifakı şeklinde, seçimden önce kuruluyor, bir kaydı da yok, dahası muhalefet de koalisyonla ayakta kalabiliyor. Yetkiler tek elde toplanınca, kuvvetler ayrılığı prensibi de rafa kaldırıldı sanki. M. Kemal ve tek parti dönemindeki “Monarşik Cumhuriyet”e geri döndük sanki.
İmamoğlu iddianamesinde CHP’ “suç örgütü” olarak tanımlanıyor.
Hatta İmamoğlu ajanlıkla suçlanıyor. Bununla beraber partinin kapatılması talebi de var. Bu gerçekleşir mi bilmem ama, her şey mümkün ve hiçbir şey olmayabilir.
Tabi böyle bir durumda CHP milletvekillerinin, parti yöneticilerin durumu ne olur onu da bugünden tahmin etmek kolay değil.
Bu olursa hemen bunun yanında İş Bankası’na da kayyum atanabilir. İş Bankası davası daha birçok tartışmayı ve davayı beraberinde getirecektir. İş Bankası'nın iştirakleri, İş Bankası'nın ortaklık yapısı, Hilafet fonundan, Osmanlı İttihad-ı Milli ve Afyon Terakki Bankasından aktarılan paralar, örtülü ödenekten aktarılan paralar, CHP teşkilatlarından toplanan paralar. İş Bankası davası İmamoğlu davasından daha basit bir dava olmaz.
Bana kalırsa CHP’nin bu saatten sonra ayakta durması zor. CHP’den 3 parti çıkabilir. CHP tabanı bu şoku atlatabilmesi için biraz zamana ihtiyaç var. CHP konusunda dışarıda da tartışma konusu olacağa benziyor. CHP zaten kadrosunu kaybetmişti. İmamoğlu ve Özel ikilisinin başını çektiği CHP ne eski CHP olabilir ve bu yapıdan yeni bir CHP’de çıkmaz. Zaten hukuken de bu mümkün olmayacaktır. Yeni bir “Cumhuriyet Partisi” kurulamaz. Bu gerçek anlamda bir dönemin sonu olur. Kemalizm’in “resmî ideoloji” olarak siyaseten temsili de artık bu şekilde sona ermiş olur.
Şimdi CHP’den 30 Milletvekili istifa ederek ülkeyi ara seçime götürme hesabı yaparken birileri de, sahte diploma tartışması üzerinden sahte diplomalı milletvekillerinin milletvekillikleri düşürerek siyasi kaos oluşturma planı yapıyor. Hele buna bir de TOEFL skandalı eklenirse işin içinden çıkılması daha da zorlaşacaktır. Sahte diploma tartışması şimdilik bir şekilde donduruldu gibi sanki. YÖK de işin üzerine gitmiyor. Basın da. Ama konu sosyal medyada tartışılmaya devam ediyor.
Aslında siyasi kriz ekonomik krizi, ekonomik kriz sosyal krizi tetikliyor. Böyle devam ederse bir yerde olaylar patlayabilir. Bunu destekleyecek iç ve dış mihraklar da sanki fırsat kolluyor gibi. Önlenemeyen bu olaylar kadar, olayları bastıracak gücün hesabı sorunu daha da içinden çıkılmaz bir noktaya taşıyabilir. Darbeciler Laik, Kemalist, batı yanlısı gözükürler ama uygulamada topluma karşı yaptırımlar konusunda Sovyetik bir akla sahiptirler. Türkiye’de bu anlamda Çin örneğinde olduğu gibi batılı güçler Muhafazakâr Demokrasiden Otoriter Demokrasiye geçiş yapabilirler. Zaten bu “Türk Sovyet’i” anlayışına pek soğuk bakmayan bir halaskar zabitan toplumu hep var olageldi. İdeolojik olarak “Sovyet rejimine” karşı olsa da bu kesim, metot olarak hep “Türk Sovyet’i” aklı ile hareket etmiştir. Zaten M. Kemal de daha yolun başında “Türkiye Komünist Partisi”ni kurdurmadı mı, Bayar’a, Fevzi Çakmak’a filan.
Memlekette düzinelerce parti var. Aslında çoğu dernek gibi parti. Siyasetin bir borsası var artık. Onlar da göreceksiniz çoklu ittifaklar kurarak, birileri ile pazarlık masasına oturacaklar.
Babası öyle demiyor mu oğluna “Bre İmamoğlu sen devlet yönetmeyi, belediye yönetme mi sandın”. Trabzonlu olmak, Kur’an kursundan gelen bir CHP’li olmak da yetmedi ayakta kalmaya. Oysa İmamoğlu’nun bir ANAP tecrübesi de var, AK Parti girişimi de var. Sonunda herhalde “nasıl olsa yok birbirlerinden pek farkları, tek farkları adları” diye düşünmüş olmalı ki gitti CHP de karar kıldı.
İlginçtir bir kan uyuşmazlığı da olmadı. SP ile CHP bile ittifak kurduktan sonra her şey mümkün. Olmaz olmaz demeyin olmaz olmaz bu memlekette. Mansur Yavaş da MHP kökenli değil mi, CHP’den Ankara gibi bir büyük şehrin CHP’den belediye başkanı. Siyaset ideolojik, ilkesel ve ahlaki temelinden uzaklaştı. Özellikle uluslararası sistemin talepleri karşısında bizim “Yerli ve Milli” etiketli partilerimizin, AK Parti-CHP, MHP-DEM arasında bir fark kalmıyor.
Eskiden CHP’den kaçan AK Partiye, AK Partiden kaçan CHP’ye sığınırdı. Her iki kutuptaki partilerin çevresinde “Merkez kaç” unsurlar siyasi denge içinde kendilerine pazarlıkla bir yerler bulurlardı. Şimdi artık onun da suyu çıktı. Şu anda %30 oy alacak parti gözükmüyor, ama en az seçmenlerin %30’u mevcut partilere güvenlerini yitirmiş gözüküyor. Görünen o ki, ilk seçimde seçim ittifakları ile partiler “yamalı bohça” ya dönüşecek.
Birilerine göre Arınç ve Gül Erdoğan sonrası iç ve dış temaslarla çıkış yolu arıyorlar.
Bu şekli ile Başkanlık sistemi devam etmeyecek gibi gözüküyor.
O birilerine göre Gül Cumhurbaşkanı, Arınç Başbakan olarak geçiş döneminde göreve gelecekler.
Tabi tek senaryo bu değil!
Bilal Erdoğan, damatlardan biri ve Hakan Fidan en çok konuşulan isimler arasında.
Artık Erdoğan sonrası Türkiye ve AK Parti siyasetin ana gündem maddelerinden biri.
Sonuçta toplumda genel kabul görmeyen bir ismin başarılı olması mümkün değil. Herkesin üzerinde uzlaşacağı bir isim bulmak da çok kolay değil. Aslında bu durum sadece Türkiye’de, bölgede, İslam dünyasında değil, tüm dünyada yaşanan bir siyasi kriz var. Bu kriz sadece siyasette değil, STK, Cemaat yapıları, Sermaye grupları için de geçerli. Birçok ülkede hükümetler artık 3’lü, 6’lı koalisyonlarla ayakta durmaya çalışıyor. ABD’nin durumu Türkiye’den daha iyi değil, AB ülkelerinin, İngiltere’nin de. Evengelik kilisesi de sonunda Siyonizm’e ve Trump’a karşı ayaklandı. Epstein skandalı aslında tüm dünyada etkili oldu. Hatta Gazze konusunda İslam ülkeleri yöneticilerinin sessizliği bununla açıklanıyor. Tom Barak’ın Ankara’ya büyükelçi olarak gönderilmesi de aynı şekilde.
Trump ayakta ama sırtını dayadığı duvar yıkıldı.
Artık Siyonizm de Kilise de onun için bir sığınak, koruma kalkanı, tramplen tahtası değil. Kutsallık maskesi düştü, arkasından Pedofilik Satanist, Siyonist bir kişi çıktı. Hıristiyanlar İsrail’i savunan kiliselerden ayrılmaya başladılar. Büyü bozuldu. İsrail’in mağduriyet üzerine kurduğu illüzyonun artık bir aldatmaca olduğu görüldü. İnsanlık oynanan kirli oyunun farkına varmaya başladı. Gazze ile başlayan süreç bugün tüm dünyada çok büyük bir uyanışın fitilini tutuşturdu. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. 19YY sonunda, savaş yıllarında, Kapitalizmin, Komünizm’ in, Faşizmin gölgesinde oluşan kavramlar ve kurumlarla 21. YY açıklamak mümkün değil. Her şeyi yeniden düşünmek zorundayız. “Eski hal muhal ya yeni hal, ya izmihlal”. İstikametimiz önemli. Yeni Kavramlar ve yeni kurumlarla, geçmişin bilgi birikimi ve tecrübesi, geleceğin umudu ile bugün yeni bir inşa faaliyetine başlamamız gerekiyor. Tüm dünyada siyaset çözüm üretmiyor artık. Adalet siyasetin gölgesinde kaldı!
Biz alemlere rahmet olarak gönderilen ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz.
Türkçülük-Kürtçülük ya da Müslümancılık davası değil, İ’la-yı Kelimetullah davası davamız.
Dün “Kenarı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu, Gelir adli ilahi sorar Ömer’den onu” diyorsak, bugün internetin olduğu dünyada bütün insanlık için çözümler üretmemiz gerekiyor.
İlk şart, “Urvetül vuska” olmak, güzel örnek olmak. İnsanlık için çözüm üretirken Ahlak temelli bir Hılf'ul Fudul cemiyeti oluşturmamız gerek. Resulullah “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” diyor.
Temelinde ahlak olmayan iman, temelinde iman olmayan ibadet İllüzyondur.
O zaman gelin yeniden iman edelim. Dinimizi, Allah, Kitap ve Resul ile mukayyet kılalım. Muhkemleri bırakıp mütaşabih’lerin üzerinden dinimizi tartışma konusu yapmayalım. Unutmayalım ki, bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Ve de zaten değil mi ki, bu dünyada tartışıp durduğumuz şeylerin hakikatinin bize gösterileceği bir gün var. Ve değil mi ki, kimse rızkından az ya da çok yemeyecek, ecelinden önce ya da sonra ölmeyecek. O zaman birileri niye sağa-sola seğirtip, birilerinin peşine takılıp kendini maceraya sürüklüyor ki!
Selam ve dua ile.