Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Biz savaşamaz mıyız?

Bugün BM Genel Kurulu çalışmalarına başladı. Direniş Filosu Vicdan yüklü olarak Akdeniz’de batıdan doğuya doğru yol almaya devam ediyor. Henüz kuzeyden ve güneyden bir ses yok. Ülkemizden ve bir diğer birkaç İslam ülkesinden gelen İmanlı insanlar, ve her inançtan, ideolojiden akıl ve vicdan sahibi insanlar İspanya, İtalya, Yunanistan ve Tunus’tan kalkan teknelerle yolculuklarına devam ediyorlar. Son gelen haberlere göre Libya’dan gelen teklifler de var. Böylece Filoya katılım iki İslam ülkesinden de yola çıkmış oluyor. 50 yakın tekne ve bir o kadar ülkeden gelen insanlar var.

İş döndü dolaştı, “bizi savaşa sokmak isteyenler, Türkiye’yi bölünmeye götürmek isteyenler” mi?.. NATO’nun ABD’den sonra en büyük ordusu, NATO’da, Rusya’ya karşı savaşabilir, ama Gazze için savaşamaz. Onun için Gazze halkını tehcir edelim. Bir de kukla Filistin devleti kurulsun, onun da Garantörü olalım. Yani Kushner-Dahlan planına razı olalım, tıpkı Sisi’nin, Suudi yönetiminin, BAE’nin, Ürdün kralının, Katar Emiri’nin, Bahreyn’in yaptığı gibi.

Hicret kaçış değil, dayatmalara boyun eğme değil, geri dönüş için güç toplamayı ifade eder. Ekonomik sebebler, afetler, ya da ilim , ticaret içinde göç edebilir insanlar. Kitab bize “doğduğunuz yere çakılıp kalın” da demiyor zaten. Kur’an’daki hicret emri, Müslümanların inançlarını koruma ve yaşama adına güvenli bir bölgeye göç etmelerini teşvik eder. Özellikle Nisa, Enfal ve Tevbe surelerinde hicretin önemi vurgulanır. Hicret, Allah yolunda fedakârlık yapmanın ve zorluklara karşı sabırlı olmanın bir sembolü olarak görülür. Bu konu ile ilgili ayetler meal olarak şöyle: (Nisa 97): "Melekler, kendilerine zulmedenlerin canlarını alırken onlara, 'Ne işte idiniz?' dediler. Onlar, 'Biz yeryüzünde zayıf ve güçsüz kimselerdik' dediler. Melekler, 'Allah’ın arzı geniş değil miydi, orada hicret etseydiniz ya!' dediler..." (Nisa 100): "Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer ve bolluk bulur. Kim Allah’a ve Peygamberine hicret etmek amacıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, onun mükâfatı Allah’a aittir..." (Enfal 72) "İman edip hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ile onları barındırıp yardım edenler var ya, işte onlar birbirlerinin dostlarıdır..." (Tevbe 20) (Hz. Lut’a, kavminde kendini destekleyen hiç kimse kalmayana kadar bekledikten sonra) "Sen aileni gecenin bir vaktinde yola çıkar, sen de arkalarından git..." (Hicr 65) "İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler, Allah katında en büyük dereceye sahiptirler. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir."

Tabi, 47 yıldır, NATO’nun 2. En büyük ordusu, kendi ülkende ve sınır boyunda bir terör örgütü ile 47 yıl, Hava, Kara, Jandarma, Polis, Korucu’su ile savaşıyor ve başarılı olamıyor, sonunda “Terörsüz Türkiye” diye Terör örgütü lideri ve örgüt adına birileri ile masaya oturuyorlarsa, onların buna bir mazeret bulması gerekirdi. Tabi onların arkasında ABD , AB var, bizim de üyesi olduğumuz NATO var.

Burada o ne idüğü belirsiz “Devlet aklı” dedikleri, derin devleti aklı mı, siyasilerin aklı mı, o aklın akılsızlığının üreteceği çözüm ancak böyle olur. Anayasa değişikliğinde çözüm arayışının merkezindeki Mehmet Uçum’un aklı mı devlet aklı, Maliyenin ve Hazinenin aklına yön veren Mehmet Şimşek’in aklı mı? Kültürünüze yön veren akıl Mehmet Nuri Ersoy. “3 Mehmed” deyince aklıma bunlar geldi.

İslam'da savaşla ilgili ayetlerde, özellikle düşmanla karşılaşmada sayıca az olan Müslümanların nasıl hareket etmesi gerektiği konusunda bazı kurallar ve ilkeler belirtilmiştir. Sorunuzda bahsettiğiniz %10 ve %50 kuralı, Kur'an'daki Enfal 66. ayet ile ilişkilidir. Bu ayet, Müslümanların düşmanla savaşta sayıca üstünlük veya azlık durumlarına göre nasıl davranmaları gerektiğini düzenler.

Savaşmak için ya da Hicret için nasıl bir güç dengesizliği olması gerektiği konusunda birkaç ayetten söz edebiliriz. Bedir Savaşı öncesi cenab-ı Allah (cc) o günkü durumla ilgili şu ölçüyü verir: (Enfal 65): "Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabırlı 20 kişi bulunursa, 200 kişiye galip gelirler. Eğer sizden 100 kişi olursa, kâfirlerden 1000 kişiye galip gelirler. Çünkü onlar (hakkı) anlamayan bir topluluktur." Bir sonraki ayette Müslümanlar arasında bir zafiyetten söz ediliyor ve beklentilerine yükleri hafifletilerek cevap veriliyor: (Enfal 66) "Şimdi Allah, yükünüzü hafifletti ve sizde bir zayıflık olduğunu bildi(ği için). O halde sizden sabırlı 100 kişi olursa, 200 kişiye galip gelir; eğer sizden 1000 kişi olursa, Allah’ın izniyle 2000 kişiye galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir." Bu ayet, özellikle Bedir Savaşı gibi erken bir dönemde zorlu mücadelelerde hazır olmaları konusunda bir teşviktir. Hicri 2. yılda inen bu ayetlerden sonra, Bedir Savaşı sonrası hiçbir ayette Müslüman topluluğa hemen Hicret edin” denmez. Hicret’ten söz eden ayetlerin hepsinde de Cihad’dan, direnmek’ten söz edilir. Hicret izni her zaman bütünü değil, kişi, grup, topluluk ve ailelere yönelik de olabilir. Hz. Lut’un hicreti, yalnız kaldığında, ailesini de gönderdikten sonra TEK BAŞINA bir Hicrettir. Ki, zaten Hz. Lut da ayrıldıktan sonra Allah’ın Gazabı o kavmi helak edecektir. Kur'an'da "cihad" kelimesi ve türevleri yaklaşık 41 ayette doğrudan geçer. Ancak, cihad kavramı, savaş, mücadele ve Allah yolunda çaba gibi anlamlarla birlikte düşünüldüğünde, 150 civarında ayet bu kapsamda değerlendirilebilir. Şuuraltımızı “Allah korkusu” değil VEHN kaplamış sanki!

Şimdi size vereceğim örnekteki olay 1’e karşı 100.000’dir. Bu konu Kur’an-ı Kerim’de Talut ve Calut (Golyat) kıssasının konu edildiği Bakara 246-251 arası ayetlerde anlatılır. Bu ayetlerde anlatılan olay tam da Batı Şeria bölgesinde, Mabedin korunması ile ilgili bir konudur. Tarih, Hz. Davud ve tabiatı ile Hz. Süleyman öncesidir. Tarih yaklaşık MÖ 11. YY başlarında (MÖ 1025-1000 civarı)dır. Bu olay Tevrat’ta (1. Samuel 17)’de anlatılır. Burada oran 100.000’de 1’dir. Tarihi kaynaklarda Calud’un 100.000 kişilik profesyonel, donanımlı, hiç yenildi almamış bir ordusu vardır. Calud / Goliath ise “Tanrı Kıral”dır. Yahudiler Calud’a vergi ve asker vererek savaşmaktan kaçmaktadırlar. Ağır vergilerden kurtulmak için Calud’a asker vermeyi reddedince, Calud şehri içindeki mabedi de yıkar, Emanet sandığını da bir kenara atar.. Bunun üzerinde Yahudiler İşaya peygambere gidip, kendilerine yol göstermesini isterler. İstedikleri, kendileri için Mucizeler gösterecek Peygamberler soyundan biri ya da bu konuda tecrübeli bir savaşçıyı komutan olarak tayin etmelerini söyler. İşaya peygamber bir gün sonra onlara “içlerinden biri” olan Talud’u işaret eder. Talud iyi bir insan ve esnaftan biridir. Önce itiraz etseler de sonra razı olurlar. Talud, İsrailoğulları’ndan 70.000 kişilik, derleme bir askeri güç toplar, zırh ve silah bakımından da eksiklikler söz konusudur. Ancak Talud’a ilahi bir desteğin nişanesi olarak, meleklerin korudukları “Emanet sandığı” da yanlarındadır. Caludla savaşmak için Şeria nehrinin kıyısına geldiklerinde askerler su içmek isterler. Talud “o sudan içmemelerini” söyler. Ancak çok ısrar edince de, sadece bir avuç içmelerini söyler. Fakat disiplinsiz askerler kana kana su içerler. Bir rivayete göre 70.000 askerden 69.700’i o suyu içinde bayılır. Karşıya geçen 300+1 kişidir. Karşılarında 100.000 kişilik düzenli bir ordu vardır. O +1’kişi o zaman çocuk sayılacak yaştaki sürülerini otlatırken, elindeki sapan taşı ile Talud’un ordusuna katılan kişidir. O 300 kişi ne yapacaklarını konuşurken Davud (Selam olsun ona) elindeki sapan taşı ile Calud’a karşı koşar. Bu koşarak gelen çocuğun ne yaptığını görmek için miğferini çıkaran Calud’a, Davud sapanındaki taşı fırlatır. Alnından vurulan Calud düşer ve ölür. Ordusu dağılır.

Kur’an bize bunu da anlatır. Mekan aynı mekan. Konu Mabed. Gelmesi beklenen meleklerin koruduğu Ahit sandığı, o emaneti mukaddese. Gazze bugüne kadar nasıl direndi sanıyorsunuz. Allah ve Resulü bize Alah’a, ahiret gününe, gayb’e, Allah’ın gökteki orduları ve hazinelerine güvenmemizi söyler. Bunlar hiç kimsenin (Peygamberler dahil) elinde değil, doğrudan Allah’ın tasarrufundadır ve O Allah, bizi görmekte, duymakta, bilmektedir. O mutlak güç, kuvvet ve iktidar sahibidir. İman edenler sabırlı olurlar, ameli sahih bir topluluk oluşturulursa, cahillerden ve zalimlerden olmazlar, adil olurlar, istişare, şura, ehliyet ve liyakat’a riayet ederlerse Allah (cc) onlarla beraberdir ve Allah yeter! Kitab’da Melekler’in yardımından bahseden ayetlere örnek olarak (Al-i İmran 123-125, 152), (Enfal 9-12), (Tevbe 25-26) ve (Ahzab 9) surelerini gösterebiliriz. Bu ayetler, Bedir, Uhud, Huneyn ve Hendek gibi İslam tarihindeki kritik savaşlarla ilgilidir. Meleklerin yardımı, Müslümanların sayıca veya donanımca zayıf olduğu durumlarda Allah’ın lütfunu vurgular. Meleklerin yardımı, Allah’a tevekkül ve imanın önemini gösterir. Müslümanların kendi çabaları sabır, cihad, itaat ile Allah’ın yardımı birleştiğinde zafer mümkün olur. 11 Ayette Meleklerin yardımından söz edilir. Ama bizimkiler bu manevi desteği hiç akıllarına getirmiyorlar. Kadere, Rızıg’a ve Ecele hükmeden, ol deyince olduran, öl deyince öldüren bir Allaha iman ediyoruz biz.

Bugünü Süslüman’lar Allah’a güvendiklerinden daha çok sağdan-soldan gelecek desteklere ve ellerindeki İK ve teknik imkanlara güveniyorlar sanki. İslam ülkelerinin yöneticileri bizim gücümüzde İsrail’in gücünü kıyaslarken, “onların arkasında ABD var, AB var” diyorlar. Peki bizim arkamızda da Allah (cc) var. Ya hu D8 ülkesi 8 ülkenin nüfusu 1.2 milyar, Dünyadaki Müslüman nüfus 1,5 milyardan fazla. Pakistan’ın elinde Nükleer silah da var.. Dünyada akıl, vijdan, merhamet sahibi insanlar, yöneticiler de var. Bu arada Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustov Pedro, tüm dünyayı askeri bir koalisyon oluşturarak Gazze’ye yardıma çağırıyor ve kendilerinin oluşturulacak böyle bir koalisyona katılacaklarını açıklıyor. Cesur açıklamaları ile Venezuela devlet başkanı Nicolás Maduroyu da unutmamak gerek. Nerede bizim cici Müslümancıklar!? İsrail ordusunda savaşıp dönen kendi vatandaşlarını bile yargılayan bir İslam ülkesi var mı? Zaten kimi, “onlardan bize ne, O Arab’ların sorunu” diyor. Hatta bazı Yahudi sevici Arab’lar “Allah’ın orayı Yahudilere vadettiğini” söylüyorlar ve oradan ayrılmamız gerektiğini savunuyorlar. Bu yorum doğru ise Şam’ı da, bizim Güney Doğuyu, Hatta Nil - Fırat arasını hesap edecekseniz, Mekke Medine de dahil, Irak topraklarında Basradan (Necef dahil) başlayıp, Suriye, Ürdün, Lübnan’ın tamamı ile Mısır ve Sudan’ın bir bölümünü de Büyük İsrail’e giden yolda boşaltmamız ya da onların egemenliğini kabul etmemiz gerek.

50 ülkeden çoğu gayri Müslim, hatta Musevi olan yolcuları taşıyan 80’den fazla gemi yolda. Bari bu insanlar için dua edelim. Müslüman olmayanların hidayeti için de Allah onların kalplerine bir ilham verir inşallah. Elimizle, dilimizle, kalbimizle, dualarımızla kardeşlerimizin yanında olalım.

Gazze’deki bu ateşi orada söndürmezseniz, Gazze’li çocukların başına gelen sizin çocuklarınızın da başına gelecek. Onları yakan ateş size de dokunacak. Gazze halkının topraklarını işgal edenler, gün gelecek sizin topraklarınızı işgal etmek için gelecekler. “Allah’ın mabedi”nin izzetini korumaktan vazgeçerseniz, siz “Allah’ın ipi”ni bırakınca, Allah (cc) da sizin ipinizi bırakacak ve o zaman ne olacağını göreceksiniz. Unutmayalım ki, hayır da Şer de “Allah’ın iradesi”ne tabidir. Biz Onun rızasını istiyoruz.

Biz Alemlere rahmet olarak gönderilen ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz. Hiçbir Müslüman dünyada olup bitenleri görmezden duymazdan, bilmezden gelme hakkına sahip değildir. Unutmayalım, kenarı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu gelir adli ilahi sorar Ömer’den onu” İster seniz bunu bugün şöyle söyleyelim, Kenar-ı Amazon ve da İndüs’te bir kurt aşırsa bir koyunu, gelir adli ilahi sorar bizden onu!” Hadi şimdi gelin tevbe edelim ve yeniden iman edelim. Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 266 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar