Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Bir hatırlatma

Cuma hutbesinde imam, “Allah milletimize bir daha böyle acılar yaşanmasın” diyince camiden gür bir “Amiiin” sesi yükselmişti. Bakın, eğer biz kendimizi değiştirmez isek, cahillerden ve zalimlerden olmaya devam edersek, haber veriyorum, daha beteri de gelecek. “Yandık” diyeceğiz, boğmaya kan gönderecek. Kuraklık gelecek, “rahmet” diyeceksiniz, eğer siz kendinizi değiştirmezseniz, o zaman da Tufan vuracak! O dua ettiğiniz zatla aranızdaki perdeler kalkmadıkça dualarınız Allah'a ulaşmayacak. Yetim hakkı sayılan kamu malını yiyorsanız, namazlarınız da kabul edilmeyecek, aksine O işlerinizi sarp dağlara sardıracak, üstünüze pislik yağdıracak.
Ben demiyorum “O” öyle diyor.
Hani “iman ettik” dediğiniz zat!
Unutmayın, “iman ettik dediniz diye hemen yakanızı bırakıvermeyecek”, “Sizden öncekilerin başına gelenler, sizin başınıza gelmeden cennete girdirilivermeyeceksiniz. O sizi, mallarınız, canlarınız ve sevdiklerinizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecek.”
Kim olursanız olun, makamınız, mevkiniz, ünvanınız ne olursa olsun, biliyor olmalısınız, “Haksızlıklar karşısında susanlar dilsiz Şeytanlardır.” Biliyor olmalısınız “masiyette iteat yoktur.”
Allah’tan korkun, zalimlerden değil. Eğer böyle yaparsanız Allah sizi korur. Yeter ki haddi aşmayalım, bir topluluğa olan öfkemiz, bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmesin. Merhametimiz gazabımızdan, sevgimiz nefretimizden büyük olsun. İstişare ve şuradan vazgeçmeyelim, aklımızı kiraya vermeyelim, Eğer adil şahidler olmuyor ölçüyü, kitabı, hesabı doğru tutmuyorsanız, o yalanla kimin hangi hakkını ele geçiriyorsanız, o çaldığınız şey size hayır ve fayda sağlamayacak. Allah onun bereketini giderecek ve hesabını sizden soracak.

Bizim duamız nasıldı, şöyle yap, yapma değil, “… Bize Hakkı Hak, batılı batıl göster, Hak’da toplanmamızı nasib et.'' ''Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil.” (El Fatiha) deyince böyle demiyor muyuz. Hak ne, batıl ne, Hak’da toplanıp, batıldan kaçınmıyorsak, Allahın bizi nimet verdiklerinin yoluna iletmesi mümkün. Onlar gazaba uğrayacaklar. Zalimler için yaşasın cehennem!

Asıl hatırlatmak istediğim bir başka konu. Bakın, biz toprağın tarihini bilmiyoruz. Hele o deprem coğrafyasının geleceğin tarihindeki TeoPolitik, TeoCoğrafik ehemmiyetinden pek haberdar değiliz.

Daha önce de yazdım. Bu depremin devamı doğuya doğru Adıyaman üzerinden GAP’a gider. GAP çökerse, O bölgenin yanında Suriye ve Irak da mahvolur. Bu sadece bir kehanet, ya da CIA belgelerinde geçen bir konu değil. Kıyamet teolojisinde karşılığı olan kutsal metinlerde geçen bir konu. Güneye uzanan hat Lut fay hattı. Ucunda Tur-u Sina var, öncesinde Kudüs, Mescid-i Aksa var.
Güzergahında, Mehdiyet ve Mesihiyet konusu ile ilgili Şam var. Bu coğrafya Bilad-ı Şam coğrafyasıdır. Ürdün, Lübnan, Filistin, hepsi bu coğrafyanın içindedir, Anadolu'nun Güney kesimleri de. Deccal, AntiChirist, kıyamet savaşı denilen Melheme-i Kübra'nın, Hristiyan dünyasının ifadesi ile Armagedon'un coğrafyasıdır. Hatay ve İskenderun, buraların, bu çerçevede ne anlama geldiğini biliyor muyuz? Urfa’nın anlamını, değerini biliyor musunuz. Bin tane Göbeklitepe bir Hatay eder mi? Bin tane Hatay bir Urfa eder mi? Şam eder mi? Hepsini toplasan bir Kudüs eder mi? Unutmayın, bu coğrafya Kıyamet coğrafyası! Orası Arz-ı Mev’ud. Orası Mescid-i Aksa’nın Mik’ad alanı içindeki bir yerdir. Bu coğrafyada çakılacak çiviye bile dikkat etmek gerek. Öyle AFAT, TOKİ, Kızılay'la olacak iş değil bu.

“Ben bir çınar ağacıyım, Gülhane parkında / Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.” Milyonlarca değil milyarlarca insanın yüreği çarpar bu coğrafyanın geçmişini ve geleceğini bilseler. Peki bunun kim farkında, İçişleri, Dışişleri, Şehircilik, Kültür, Savunma Bakanı, imar iskan, MİT, emniyet, Akademi kim bunun farkında. Haykırsam sesimi duyar mısınız!

Keşke Diyanet İşleri Başkanı, ülkemiz ve bölgemiz hakkında çok yönlü bir bilgilendirme toplantıları yapsa, siyaset ve mülki idare çevrelerine. Kendi Dinler tarihi uzmanı olduğu için, aslında bu toplantılara Musevi, Ortodoks, Katolik ruhaniler de katılmalı.

Mehdi-Mesih, Meşiah, Mabedin yeniden inşası beraberinde bir çok olayı getirecek. Bu konuda kehanetler sözkonusu. İslam dışında Kahinler onlar açısından peygamber varisleridirler. Emanet sandığı, Dabbet'ül Arz ve Yecüc Mecüc konusu vahiyle sabit konular. Tarık ve Şira’nın hayatımızda bir karşılığı yok mu? Her şeyi bin yıllık fay hatları ile açıklamaya kalkarsanız hiçbir şey yapamazsınız. 3 depremi anlayamaz ve açıklayamazsınız. Dünyanın manyetik kutbundaki değişikliğin, fay hatları ve plakalardaki sebeb olduğu devinimi anlamak için tek başına Jeoloji yetmez, Astronomi de bilmeniz gerek.
İnşaat Mühendisi olmanız da yetmez. Bir Teologun bu işlerle ilgili aralarında bulunması, en azından inanan insanların korku ve umutlarını sosyolojik açıdan bilme konusunda faydası olmaz mı? Uzayı da, RF’i de bilmeniz gerekiyor. Quantik etki mekanizması bakış açısı ile Anadolu plakasını doğru okumazsanız Maraş ile İstanbul, İstanbul ile Kaliforniya arasındaki ilişkiyi de anlayamazsınız. Bu yapıyı dönüştürecek gücünüz yok, ama bu yapı ile uyumlu bir modelle görevinizi yapmış olursunuz. Yoksa Allah’ın ipini bırakanın Allah ipini bırakır, eceli gelen ölür, kimse rızgından az ya da çok yemeyecek. Kaderimizden başka bir kader de yok.

Sadece Hatay değil, Ege bölgesindeki 7 kilisenin bulunduğu illerin yöneticileri de bazı gerçeklerin farkına varmaları gerek. Doğu'da, Kaf Dağı'ndan inecekler Hazar'ın Doğusu ve batısından önce Güneye, sonra Basra ile Anadolu üzerinden Kudüs’e doğru ilerleyecekler. Hazar'ın batısından ilerleyecekler bu toprakları kullanacaklar. Bunlara biri inanır ya da inanmaz. Yecüc-Mecüc kitapda geçer, zaman ve yer orada bildirilmez. Birileri buna inanmasa da, hatta ateist de olsa, eğer bu ülkeyi yönetme iddiasında birisi ise bunları bilmeme hakkı yok. Kaf Dağı'ndaki seddin yıkılmasının Tarık yıldızının yaklaşması ile bir ilgisi olabilir mi? Bunları bizim hocalarımızdan olduğu gibi, diğer dini inanç topluluklarının ve bu konu ile ciddiye alınması gereken yorumcuların dinlenmesi gerekiyor.

Yoksa yaptığımız iş mayınlı tarlada top oynamaktan öte br şey olmaz. Akşama kadar yün öğüren, sabaha kadar ördüğü yünü geri söken kişin haline benzer halimiz. Elimiz ayağımız boş olmaz, ama tuttuğumuz bir iş de olmaz. Kaçtığımızı sandığımız şeye doğru koşarız. Sonuçta 6 ay bir güz gideriz de, bir arpa boyu bile yol alamayabiliriz. Birileri Hantington’un Medeniyetler arası çatışması ya da Fukuyama’nın Tarihin sonu kitabı kadar dini temel metinlerdeki ayetleri ve Fiten hadislerini merak etmeyecek mi?

Bakın, biz ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz. Lutfen şu kıyamet bahsine bir bakın. Bu bölge halkı kıyamet fitnesine hazır değil. Mehdi, Mesih, Meşiah, Deccal ile ilgili Şeytan'ın fitnesi çok can alır, cahillik sebebi ile. Bu konunun insanlara sakin bir şekilde anlatılması gerek, 3 dinde de. Bu konuda mezhebler arasında da özellikle Şiiler ve Sünniler arasında Mehdi’nin kimliği konusunda derin görüş ayrılıkları var. Bu konu Şia'da İman konusu, Sünni gelenekte tevatürden söz edilir yoksa iman konusu değil. Bana kalırsa bu “Tarihin sonu” ile ilgilenen herkes “Yuhanna Vahyi”ni okumalı! “Tarihin sonu” dini bir kavram, Yahudilikte farklı, Hristiyanlıkta farklı yorumlar var. İslam da Mezheplerinin farklı görüşleri var. Yuhanna Vahyi, Fukiyama'nın ya da Huntington’un kitabından bin kat daha değerli, tarihi bir metin. Lütfen “kıyamet alametleri” konusuna bir bakın. Yapmaya çalıştıklarınız neye benziyor. Bizden istenen ne biz ne yapıyoruz. Sahi bu TeoPolitik açıdan hayati öneme sahip rivayetlerde İstanbul'un yeri ne, hiç düşündünüz mü? Böyle giderse, olacak olanların peşinde koşmaktan bunları düşünecek vaktiniz olmayacak! AFAD ve Kızılay bu TeoPolitik gerçeklerden ne kadar haberdar? Ya da TOKİ! Cumhur İttifakı, Millet İttifakı, Türkiye İttifakı partileri ne buyururlar bu hususta!

Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 272 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar