Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Etme Bulma Dünyası

Şimdi geldiniz, bizden oy istiyorsunuz öyle mi?
Siz değil miydiniz, TransHumanizm projesine karşı çıktığımız günlerde bizi “köpekler gibi aşılamak”tan söz edenler.
Peki siz CoVID’çiler, o ne idüğü belirsiz aşılar, o maskeleri, PCR’ların sebep olduğu korku, panik ve acıların, dulların, yetimlerin başına gelenlerin hesabının sizden sorulmayacağını mı sanıyorsunuz?
Bugün ya da yarın ya da ahiret başınıza gelen istenmeyen bir durum olduğunda şu ayeti hatırlayın: Şura 30: "Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. Bununla beraber Allah yine de çoğunu affeder."
Bir Müslüman aynı çukura iki kere düşmez. Aynı delikten iki kere ısırılmaz. O akıl, hikmet, edep ve feraset sahibi olmak zorundadır. Bakıyorum da, özellikle siyaset, bürokrasi ve akademi, bir de toplumun aydın denilen kesimi ciddi bir akıl tutulması içinde. Diğer kalabalıklar da onların peşine takılmış sürüklenip gidiyor.
Ve birileri hala olup bitenlerden ders çıkartmamış, özür dilemeyi akıllarından bile geçirmiyorlar sanıyorum.

İtalyan siyasetçilerin halklarının hak ve hukuklarına bağlılıkları, bizimkilerin halklarının haklarına bağlılıklarından daha mı fazla acaba? Ya da Almanların... İstanbul Sözleşmesi'ni tartışıyoruz da, Lanzarote’yi ağızlarına bile almıyorlar. Batı'da sentetik ete karşı tepkiler var ama bizimkilerden tık yok. Gıdada Globalist çete ile uygun adım ilerliyoruz. 5G de öyle, İnsan 2, endüstri 4’de öyle. Trans Humanizm, akıllı şehirler, performans pass. ve takip sistemi, Sıfır Korbon cinayeti tam gaz.
Globalistler, insanları bıraktılar, hayvanlar ve bitkiler üzerinden geliyorlar. Hayvanların başına gelen, bitkilerin başına da gelecek. Bunlar gözleri var görmüyorlar, kulakları var duymuyorlar, kalpleri var hissetmiyorlar. Haksızlıklar karşısında dut yemiş bülbüle döndüler. Habatçı’larla kol kola girdiler. Birileri bizimkiler üzerinden İslam dünyasına, dar anlamda da Türk dünyasına ayar veriyorlar. Onlara karşı bizi rol model olarak kullanıyorlar. İstanbul Sözleşmesi ve Lanzarote’nin bir de bu boyutu var. FETÖ le nereye varmak istiyorlar idi ise, bu gün de bu işlerle aynı hedefe yürüyorlar. Eğer bunlar bizdense ben bunlardan değilim. Siyaset dünyasında iktidara talip sağ ittifak, sol ittifak içindeki bizdenmiş gibi görünen birilerinin bize gösterdikleri hedeflerle, adımlarının gitti yön aynı değil.
Nisa 62’de ne buyuruluyor, “Önceden işledikleri günahlar yüzünden başlarına bir felaket inince halleri nice olur? Kaldı ki sonra Allah’a yemin ederek ‘Biz iyilik yapıp, insanların arasını uzlaştırmaktan başka bir şey düşünmedik!’ diyerek sana gelirler.” Bunları iyi tanıyın, dün ne yaptılarsa yarın yine aynısını yapacaklar sanki. Çünkü özeleştiri/nefs muhasebebi yapmıyorlar, “biz nerede yanlış yaptık diye düşünmüyorlar.” Özür dilemeyi akıllarına bile getirmiyorlar. Dünya metaı peşinde koşuyorlar ve başkalarına da onlardan birşeyler vadediyorlar.
Hadid 22'de ne buyuruluyordu: “İster kıtlık, kuraklık, deprem gibi yeryüzünde meydana gelen bir musîbet olsun, ister hastalık, açlık, ölüm gibi kendi canlarınızda, onu daha biz yaratmadan önce o bir kitapta yazılıdır. Şüphesiz bu, Allah’a göre pek kolaydır.”
Ya, işte böyle. bu bir imtihandı.
Ve bu imtihan karşısındaki şaşkınlığımız apaçık ortada. Tek sorun demir çimento eksikliği değildi.
Ahlak, bilgi-hikmet, bereket, ilahi rahmeti celbeden bir çok şey eksikti. Bizim gördüğümüz, şikayet ettiğimiz şeyler, asıl bunların eksikliğinin tezahürüdür. Biz gerçekten bir türlü hakikate ulaşamıyoruz ve sonuçta yaşananlar tekerrür ediyor. Ya işte böyle, biz hala Tegabün 11’deki uyarıyı anlamış değiliz. “Başa gelen her musîbet, ancak Allah’ın izin vermesiyledir. Kim içten ve şuurlu olarak Allah’a iman ederse, Allah onun kalbini doğruya ve hakikati idrake açar. Allah her şeyi hakkiyle bilir.”
Tek başına AFAT ya da TOKİ ile bu işin altından kalkamazsınız. Onlar gerekli de, sorunun temelinde ona kaynaklık eden başka gerçekler var. O da bizim aklımız, kalbimiz, cüzdanımız, şehvetimizle ilgili. Hala anlamayacak mısınız? Allah’ın yıktığını yapmaya ne paranız ne de çimento ve demiriniz yeter. Allah'ın yardımını almadan başaramayacağız... Allah’ın cahillere, zalimlere, on emir kriterlerine uymayanlara, adaleti ıskalayanlara, bunlar olurken susup oturanlara, onlara yardım edenlere, o işlerden kendileri için pay almaya çalışanlara merhamet etmez. Yardım da etmez.
Eden her zaman buldu! CoVİDçiler de bulacak. Onlara alkış dağıtan kazibler de. Siyasetçiler, bürokratlar, akademisyenler, STK’lar, Media, iş adamları, tüm işbirlikçiler bu cinayetin ortak sorumlularıdırlar. Birlikte yargılanacaklar.
''İnmemiştir hele Kur’an, şunu hakkıyla bilin, ne mezar başında okunmak, ne de fal bakmak için” Eğer birileri için “Kur’an'ın kriterleri”nin, “10 emir kriterleri”nin “İstanbul kriterleri”, “Helsinki Şartı”, “Paris Şartı” kadar bir değeri yoksa, yakın olan bir azabı bekleyin derim.
Ramazan'ın ilk çeyreğini geride bıraktık. Deprem tevbe için bir fırsat doğurur mu dedim ama siyasetin gölgesi altında kaldı gerçekler. Bu da bir başka felaket. Siyaset pazarında işler ne yazık ki pek de içaçıcı değil. Bırakın Ramazan'ın ruhaniyetini, canlılarda olan acıya karşı bir refleks oluşturan Vicdan bile baskılanmış durumda. Korku, Öfke ve Aşk bir araya gelince demek ki, böyle oluyor.
Hay Allah, tabi ki, babalarından kalan 3-5 dönüm tarlayı bile miras olarak paylaşamayanlar devlet gibi, ülke gibi bir mülkü nasıl paylaşsınlar. Zekatı ve Hac-Umreyi bile paylaşamayan her cemaat ayrı bir insani yardım örgütü, bir turizm şirketi kurmuyor mu? Bu kadar nereye gideceğini bilmeyen kalabalık olunca, birileri onları gönüllü bedava ırgatlar olarak peşine takmak için dini, siyaseti, ideolojiyi, etnik kimliği kullanacaktır elbette.

Etnik kimlik dedim de, Türklük, Kürtlük diye mangalda kül bırakmayanlar, İnsanı hedef alan TransHumanizm konusunda kıllarını bile kıpırdatmamalarını nasıl anlayacağız.
“Ne Araplık, ne de Türklük kalacak aç gözünü / Dinle peygamberi zişanın ilahi sözünü”
Evet
“Fikri kavmiyyeti tel’in ediyor peygamber.”
“Tefrika girmeden bir milleti düşman yenemez”
Ne kadar çok tefrikamız var. Din mezhep, tarikat, siyaset, ideoloji, cinsiyet, hemşehricilik ve daha neler neler.
Ben, sen, o, kim kime oy verirse versin, sonucu tayin eden Allah’tır. Allah bir şeyi murat etmek dilerse onun esbabını da yaratır. Kim neye sebep olmuşsa, iyi ya da kötü, o fiilin ortağıdır. Ben yapıp yapmadıklarımızla bir sonucu belirleyemem. Allah beni o sonuçta sebep olarak yaratmış olabilir.
Sonuçtan bağımsız olarak ben yapıp yapmadıklarımla, Allah’ın iradesi içinde rızasına uygun davranmışsam, tek başıma da kalsam, o benim için önemlidir ve değerlidir. Elbette ben de yaptıklarımdan sorumlu olacağım ve işin sonucunda da mükafat ve cezaya muhatap olacağım, herkes gibi. Yüzümüzü Allah'a, Hakk'a, Hakikate dönelim. 3 kuruşluk, 3 günlük dünya umuru ile Şeytanın maskarası olmanın alemi yok.
Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olalım, yoksa Haşa “Allah’ı iktidara ya da kıyamete zorlayanlar”dan değil.
Dua edelim, Allah bize Hakk'ı Hak, batılı batıl göstersin ve Hak’da toplanmayı nasip etsin.
Bunun için gelin Ramazan'da da saf yürekle, ön yargılarımızdan arınıp, nefsimizi, heva ve heveslerimizi bir kenara koyup Kur’an okuyalım.
Orada bu konuda da kendimize bir yol bulacağız.
Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 249 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar