Başörtüsü Yasağı Kalkmadıkça...

Başörtüsü Yasağı Kalkmadıkça...

Mazlum-Der Gaziantep Şube Başkanı Abdurrahim Çelik, 28 Şubat’ın temel şartlarından olan başörtüsü yasağı kaldırılmadıkça, sivilleşmeden bahsedilemeyeceğini...


"İlahi kanunlar artık çiğnenmesin. İnsanların içten benimseyerek, gönüllü inandığı özgürlüklere müdahaleler son bulsun."
Mazlum-Der Gaziantep Şube Başkanı Abdurrahim Çelik, 28 Şubat'ın temel şartlarından olan başörtüsü yasağı kaldırılmadıkça, sivilleşmeden bahsedilemeyeceğini vurgulayarak, "Din ve inanç özgürlüğü ulusal ve uluslararası belge ve düzenlemelerle koruma altına alınmıştır. Biz de ise kurallar işgüzarlar eliyle kafese alınmış durumda. İslâm dininde örtünme yükümlülüğü bulunmasına karşın, başörtü yasağında ısrar etmek dine, hukuka ve insan haklarına aykırı bir durumdur. İlahi kanunlar artık çiğnenmesin. İnsanların içten benimseyerek, gönüllü inandığı özgürlüklere müdahaleler son bulsun" dedi.



Mazlum-Der Gaziantep Şube Başkanı Abdurrahim Çelik, Vakit'e önemli açıklamalarda bulundu. Kürt sorunu konusunda hükümetin attığı adımları önemsediğini vurgulayan Çelik, Ergenekon bitmeden sorunun çözülemeyeceğini savundu. Başörtüsü yasağı konusunda yasakçılara tepki gösteren Çelik, "Artık yeter. İnsanların içten benimseyerek, gönüllü inandığı özgürlüklere müdahaleler son bulsun. İlahi kanunlar artık çiğnenmesin" dedi.

İşte o söyleşi:




"İLAHİ KANUNLAR ARTIK ÇİĞNENMESİN"





28 Şubat'ın getirdiği başörtüsü yasağı hakkında neler söylemek istersiniz?




28 Şubat'ın temel şartlarından olan başörtüsü yasağı kaldırılmadıkça sivilleşmeden bahsedilemez. Çünkü başörtüsü en temel insan hakkıdır. Yıllardır bu ayrımcılığı gündemde tutmamıza rağmen bir avuç jakoben zihniyet yüzünden postmodern darbenin tortusu halen inançların üzerindedir. Kişinin inandığı gibi yaşamasına engel koymak ve tercihlerinden dolayı ayrımcı muameleye maruz bırakılması kabul edilemez bir durumdur. İlahi kanunlar artık çiğnenmesin. Din ve inanç özgürlüğü ulusal ve uluslararası belge ve düzenlemelerle koruma altına alınmıştır. Biz de ise kurallar işgüzarlar eliyle kafese alınmış durumda. Artık yeter. İnsanların içten benimseyerek, gönüllü inandığı özgürlüklere müdahaleler son bulsun. Dini özgürlükler, siyasal ve ideolojik bağlantılar çerçevesinde ele alınmasın. Derhal çözümsüzlüğe son verilsin.




"ERGENEKON'UN GÜNEYDOĞU AYAĞI DEŞİFRE EDİLMELİDİR"





Kürt sorunu konusunda neler düşünüyorsunuz?




Öncelikle silahlar susmalıdır. Silahlar konuşunca insanlar susuyor. İnsanlar sustukça da karanlık yapılar şiddeti beslemeye devam ediyor. Sorunu çözümsüzlüğe iten başlıca etkenler masada duruyor. Bu sorun ile gerçekten yüzleşilecekse öncelikle Ergenekon'un Güneydoğu ayağı deşifre edilmelidir. Ergenekon tam anlamıyla çözülmedikçe Kürt sorunu bitmez. Emekli Tümgeneral Atilla Kıyat, bir dönem faili meçhul cinayetlerin devlet politikası olduğunu söyledi. Bu itiraf gerçekten ciddiye alınmalıdır. Neler yaşanmıştır bölgede yeniden gözden geçirilmelidir. Faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar, gözaltında kayıpların sorumlusu olan yapı ile hesaplaşmadan çözüme gitmek mümkün değildir. Elbette demokratikleşme, insan hakları ve özgürlükler ile sorunu çözmek mümkündür. Ama önce çözüme giden yola döşenen mayınları temizlemek lazım.




"ŞİDDET ÇÖZÜMÜN ÖNÜNÜ TIKIYOR"





Hükümetin başlattığı demokratik açılım sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?




Süreci fazlasıyla önemsiyoruz. Ancak ısrarla tekrarlıyorum çözümün önünde duran en büyük engel derin yapılardır. Süreç başladığı günden bugüne, derin yapıların gerçekleştirdiği provokatif eylemler de ortadadır. Ancak siyasi irade ilk defa sorumluluk almış ve çözüm istediğini deklare etmiştir. Çözümden yana olan herkesin yanında durmak insan hakları savunucularının görevidir. Süreç daha fazla özgürlükler ile taçlandırılır ve tek tipçi dayatmacı anlayışa karşı ciddi mücadeleler verilirse hedeflenen başarıya ulaşılır.




"8 YILLIK KESİNTİSİZ ZULÜM SON BULSUN"





Eğitim sistemi hakkında çalışmalarınız ve önerileriniz de oluyor. Bugünkü eğitim sistemi hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?




Eğitim hayati bir konu. Biz eğitimin öneminin farkındayız. Uzman bir heyetimiz de var. Heyetimizin başında Eğitim Uzmanı Mehmet Alkış var. Bugüne kadar sistem hakkında söylemediğimiz söz kalmadı. Ancak katı, dayatmacı ve hoşgörüsüz anlayışlar yüzünden sürekli olarak bu sorun ötelendi. Eğitim, ne yazık ki yıllardan beri tek tip birey oluşturmak için kullanılan bir ideolojik beyin yıkama aracı olarak algılanmaktadır. Nitekim bu düşüncenin eseri 8 yıllık kesintisiz eğitimdir. Halkın kendi imkânlarıyla yaptırarak devlete teslim ettiği İmam-Hatiplerin orta kısımlarının kapatılmasından başka bir amacının olmadığını bugün herkesin bildiği ve bugüne kadar gizleyenlerin de artık itiraf etmekten çekinmediği 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim yasası, halkımızın ve çocuklarımızın özgür eğitim hakkına yönelik bir saldırı olup, ana-babanın, çocuğun eğitimi üzerindeki haklarını gasp etmektedir. Eğitim sistemi artık sil baştan ele alınmalı, 8 yıllık kesintisiz zulüm son bulmalıdır.




TEZGAHLARI BOZMAK İÇİN 'EVET'





12 Eylül tarihindeki Anayasa Referandumu hakkında neler söylemek istersiniz?




Türkiye, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından, sıkıyönetim şartlarının devam ettiği bir ortamda, toplumun restorasyonunu hedefleyen fakat toplumsal talepleri hiçe sayan adeta bir askeri planlama müktesebatıyla tanıştı. İşte onun adı 1982 Anayasasıdır. Ve Türkiye ne yazık ki yıllardır askeri darbe ürünü olan 1982 Anayasası ile yönetilmektedir. Biz yıllardır geleceğin özgür ve demokratik Türkiye'sini inşa edecek yeni bir anayasaya ihtiyacımız olduğunu söylüyoruz. Sadece söylemiyor imza kampanyaları gerçekleştiriyor, siyasiler ile görüşüyor ve hazırladığımız raporlarda sürekli bu ihtiyaca vurgu yapıyoruz. Ancak olmadı. Tümüyle bir anayasaya yapılması sağlanamadı. Ancak eksik olmasına rağmen yapılan değişiklikleri önemsiyoruz. Sivil bir anayasa talebimizden vazgeçmeden 'evet' diyoruz. Çünkü ilk defa millet iradesi ile ve baskılara direnç gösterilerek değişiklikler yapıldı. İnanılmaz vesayet ittifaklarına karşın milletin talebi dikkate alındı. 1982'de askeri rejimin dayattığı anayasaya 'Hayır' demek nasıl boynumuzun borcu ise Türkiye'de özgürlüklerin gelişmesinin önünü açacak değişikliklere 'evet' demek de en tabii yoldur. Ülkeyi toplumsal bir kaosa götürmek için ellerinden geleni yapan retçi cephenin tezgâhlarını bozmak için 'evet'.



VAKİT-Aslan Değirmenci