Aday adayları çıktı meydane... Hepsi birbirinden merdane!

 

Ortalık, daha şimdiden hareketlenmeye başladı...
Evlerdeki “bayram ziyaretleri”nde bile “hoşbeş”in ardından “adaylar” konuşulduğuna göre, varın siz “aday adayları”nın heyecanını düşünün...
Kimi aday adayı “harçlık”lar dağıtıp, çocukların gönüllerini almaya çalışırken, kimi de “görünür yerler”e afişler asıp, “aday adaylığını” ilân etmiş bile...
Bazıları o kadar “iddialı” ki, “ben olmazsam, kazanamayız” havalarında...
Demek ki, “siyaset” böyle bir şey... Aday adayı, eğer “aday” gösterilirse “kesinlikle kazanacağına” inanıyor!..
Haksız da sayılmazlar.
Eğer “kazanacağına” kendisi inanmazsa, kitleyi nasıl inandıracak?.. Önce kendisi inanacak ki, insanları da inandırsın!..

ANKETTE ŞANSSIZ, ÇÜNKÜ!

Bazılarıyla konuşuyorum;
“Sen veya partin, bulunduğunuz ilçede bir anket yaptırdı mı?.. Anketler kimi gösteriyor?. Sen mi şanslısın bir başkası mı?”
Enteresan şeyler anlatıyorlar... Meselâ, “AK Partili bir aday adayı” diyor ki;
“Anketler beni şanslı göstermiyor ama burada en şanslı benim... Anketler pek güvenilir değil!”
Nasıl yani?..
“Şöyle” diyor;
“Anketler, aday adaylarından en cılız olanını, en şanslı gösteriyor... Bunu organize eden de muhalefet partileridir!”
Tekrar “nasıl yani” deyince, başlıyor anlatmaya: “Anketörler geliyor ilçeye...
Büyük bir markete veya AVM’lere gidip, başlıyorlar halka sormaya...
CHP veya MHP’nin ilçe teşkilatları, anket çalışması yapıldığını haber alır almaz, hemen kalabalık bir grup toplayıp, yığıyorlar market veya AVM’ye...
Anketör, meselâ AK Parti’den kimi aday görmek istediklerini sorduğunda, önceden tembihlenmiş vatandaşlar hemen başlıyorlar AK Parti’nin en zayıf adayının ismini zikretmeye...
CHP’lisi de o zayıf ismi telâffuz ediyor. MHP’lisi de!..”
Araya girip, soruyorum;
“Bundan CHP ve MHP’nin kazancı ne olacak?.. Ha Ahmet aday gösterilmiş, ha Mehmet... Ne farkeder ki?..
Onların bundan çıkarı ne?”
“Öyle deme” diyor aday adayı;
“Meselâ benim, bu ilçede şansım büyük... Ama anketlerde bir başka aday adayı şanslı gösteriliyor... Dediğim gibi, bunu organize eden CHP ve MHP teşkilâtları... O arkadaşın aday olmasını ve Genel Merkez’in onu aday göstermesini istiyorlar ki, zayıf olduğundan onu ezip geçsinler... Genel Merkez, ister istemez anketlerde öne çıkan ismi tercih edecek, onu aday gösterecek... Ne var ki; anketlerde önde çıkmak demek, güçlü olduğu anlamına gelmez!..
Burada en güçlü benim ama anketlere CHP ve MHP’nin parmağı girdiğinden güçsüz görünüyorum...
Ben güçsüz görünmeliyim ki, Genel Merkez beni aday göstermesin, onlar da bizim zayıf adayı kolayca yesinler!”

NİYE OLMASIN?!?

Ne yalan söyleyeyim;
Bir “komplo teorisi” mi desem, bir “paranoya” mı desem, bu değerlendirme çok ilginç geldi bana...
Ama yine de;
“Yabana atılacak bir iddia” değil...
Malûm, “savaş, hiledir” demişler...
“Seçim”i de, bir anlamda “rakiplerin savaşı” olarak görürsek, her türlü “hile”nin olabileceğini de kabul etmemiz gerekir.
Bir aday adayı, “en güçlü aday”ın kendisi olduğunu kabul ettirebilmek için, diğer aday veya adayların zayıf olduğunu iddia edebilir...
Bu, normaldir... Ama “muhalefet”in de bir “anket tuzağı” kurabileceği ihtimalini, hiç de yabana atmamak gerekir...
Çünkü, “muhalefet” için;
“Her yol mübah”tır!..
Yeter ki;
“AK Parti kaybetsin!”

CHP’DE NİKÂH YAKIN!

AK Parti’nin kaybetmesi, ya da “başarısız” olması için, muhalefetin neler yapabileceğini göstermesi açısından, herhalde şu örnek yeterlidir:
Daha önce de yazdığım gibi;
CHP’nin umudu Mustafa Sarıgül’de... Mustafa Sarıgül ise; “isteyeni çok olan nazlı gelin” havasında... Ama bu nazlı gelin, pek yakında “evet” diyecek CHP ile “nikâh masası”na oturacak...
Bugüne kadar Sarıgül ile “yol arkadaşlığı”na ayak direyen CHP de, bu nikâha “evet” demek zorunda kalacak...
Çünkü, “başka adayları” yok!..
Şöyle düşünüyorlar:
“AK Parti İstanbul’u kaybederse, Türkiye’yi de kaybeder...
CHP’nin İstanbul’u alabilmesi de, ancak Sarıgül’le mümkün!..”
Sarıgül’e işte bu kadar umut bağlamış durumdalar... Ehh, arkalarında “malûm dini grupların da desteği” olduğuna göre, kendilerini şanslı görüyorlar.

SIRRI DA NEREDEN ÇIKTI?

Yalnız, bir “pürüz” var!..
Son anda BDP de çıktı ortaya ve “Bizim de İstanbul adayımız olacak” dedi.
Peki, o aday kim?..
Sırrı Süreyya Önder...
Evet, Sırrı Süreyya Önder’in de BDP’den aday olacağı yayıldı kulislere...
Sırrı Süreyya Önder’in; Mustafa Sarıgül veya Gürsel Tekin’den ne eksiği var?.. Meselâ Mustafa Sarıgül, Taksim’de eylem yapan “Gezi Zekâlı”lara gıda yardımı yapmış, Gürsel Tekin de “Gezi ruhu arkamda” demiş olabilir...
Ama Sırrı Süreyya Önder, Gezi’nin “önünde, yanında veya arkasında” değil, “tam göbeğinde” idi!..
Dolayısıyla;
“En öz, en hakiki Gezi’ci” Sırrı Süreyya Önder’dir ve mesele “Gezi Zekâlılar’ın oyu” ise, onların oyunu en çok hakeden Sırrı Süreyya’dır!..

CHP-BDP PAZARLIĞI

Gelin, görün ki;
“Sırrı Süreyya tehlikesi”ni gören CHP’liler, BDP cenahına anında haber uçurdular;
“Heeyy n’aapıyorsunuz siz?.. Sırrı Süreyya Önder’i İstanbul’dan aday gösterip, yine AKP’nin kazanmasına mı yol açmak istiyorsunuz?.. Sırrı Süreyya’yı kesinlikle aday göstermeyin!”
Tamam, göstermesinler de, karşılığında ne verecek CHP?..
Yani, bu işten BDP’nin kazancı ne olacak?
Bilmem söylemeye gerek var mı;
“Solcu, Atatürkçü ve Ulusalcı” geçinen CHP, sırf “AK Parti kazanamasın” diye, düne kadar dışladıkları “Kürtçüler” ile “pazarlık” yapmaya başladı...
Bu böyle bir “pazarlık” ki;
Ne “tutarlılık” tanıyorlar, ne de “sözün onuru”nu!..
Yeter ki BDP “evet” desin diye;
“Dün dündür” demeye bile başladılar!..
“Gezi ruhu”nu bilmem ama, CHP koridorlarında “Demirel ruhu”nun dolaştığından zerrece kuşkum yok!..
Baksanıza, Ali İhsan Karahasanoğlu kardeşimin de dün yazdığı gibi; “CHP’nin arka bahçesi” olan “Baro”ların genel başkanı ve aynı zamanda “CHP’nin potansiyel genel başkan adayı” olan Metin Feyzioğlu bile “ağız değiştirmeye” ve “BDP’ye şirin görünmeye” başlamış...

KIVIRMA... KIVRANMA!

Meselâ dün; “PKK”lıları kurtarmak için Apo’yu tutuklayan generallerimiz cezaevine konuluyor” diyen Metin Feyzioğlu bugün demiş ki; “KCK Dâvâsı, hukuk tarihimize bir utanç vesikası olarak geçmiştir.”
Aynı Metin Feyzioğlu, 2012’nin Kasım ayında diyordu ki;
“Anadilde savunma konusunda ‘soğukkanlı’ düşünülmeli. Devletin resmi dili Türkçe, bunun anlamı da yasama, yürütme ve yargı işlemlerinin Türkçe olduğu anlamına gelir. Resmi dilin Türkçe olduğuna dair kuralın aşındırılması, yakın-orta vadede üniter devletin parçalanması sonucunu doğurur. Üniter devletten vazgeçilmesi, Türkiye’nin bir veya birden çok bölgesinde özerk devletler kurulması demektir. Bu, ülkede yaşayan herkesin felaketi olacak ve yalnızca sömürgeci zihniyeti emperyal güçlere çıkar sağlayacak bir iç savaş döneminin başlaması anlamına gelir.”
Yani;
“Anadilde savunmaya hayır!”
Dün bunu söyleyen Metin Feyzioğlu, şimdi de demiş ki;
“Bu şehirde halkın çoğunluğunun konuştuğu bir dilde savunma yapılmak istendiğinde, yüzümüzü kızartacak bir cümle tutanağa geçti. ‘Bilinmeyen dilde konuşulmaya kalkıldı’ denildi. Bunun açtığı yara, daha iyi anladığı ve konuştuğu dilde savunmaya izin verilmemesinden çok daha derindir.”
Peki, Metin Feyzioğlu’nun bu “kıvırma”sının, pardon “kıvranma”sının esbab-ı mucibesi ne?..
Hâlâ anlamadınız mı?..
Adam CHP’ye “lojistik destek” veriyor ki, BDP’liler ile CHP’liler arasındaki soğukluk bitsin!.. Ki, Sırrı Süreyya Önder’i aday göstermekten vazgeçsinler!..
Yoksa, İstanbul yine AK Parti’de kalır ve “devrim” umutları suya düşer!..

PALAVRA SIKMA, TOPUĞUNA SIK!

Ama, görünen şu:
İstanbul’a “Gül” de atsalar, “Önder”in peşine de takılsalar, sonuç değişmez...
İstanbul, yine AK Parti’nindir de, “ilçe”ler ne olur bilemem... Eğer “hemşehricilik bölünmeleri” olmazsa, CHP’nin elindeki belediyeler de AK Parti’ye geçebilir!
Ama “seçim” bu... Bir savaş gibi; “hile”ler de olacaktır, “entrika”lar da!..
Rakiplere “çelme” takmayı anlıyorum da, birbirlerine “çelme” takan partilileri anlayamıyorum.
Kendi partiline “çelme” takıp, “en şanslı benim” diye palavra sıkacağına, “kendi topuğuna sık” daha iyi!..
Hiç olmazsa;
Ayak altında dolaşmazsın!..
İktidar AK Parti’den değil, “Millet”ten istenir!

***************************************************************************

Sokaklarda “özürlü” pozlarına bürünüp, “para” dilenenleri gördük...

“Mendil” ve “ciklet” satıyor görünüp, para isteyenleri gördük... “Bayram”larda anasının, babasının veya aile büyüklerinin ellerini öpüp, “harçlık” isteyenleri de gördük...
Ama, “bayram ziyareti”nde “iktidar dilenciliği”ne soyunanları da ilk defa CHP’de görmüş olduk...
Efendim, aynı zamanda “Türkiye Zekâ Vakfı Başkanı” da olan CHP’li Emrehan Halıcı, AK Parti’yi ziyarete gittiklerinde, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Salih Kapusuz’a demiş ki; “iktidar şansını bir kez de bize verin... AK Parti, kurulduğundan bu yana hakikaten çok başarılı bir grafik gösterdi... Madem bayram ziyaretidir, ben de sizden bir talepte bulunayım... İktidar şansını bize de verin ki, siz de muhalefeti tadın!.. Hep iktidarda olmak, sağlıklı bir şey değildir.”
Emrehan Halıcı “Zekâ Vakfı Başkanı” olabilir ama “Salih Kapusuz’un Kayserili zekâsı” ile boy ölçüşemez...
Nitekim, Kapusuz demiş ki; “İktidarı biz almıyoruz, millet veriyor.. Millet bize iktidar vermişse geri çekilip, CHP’yi mi yukarı çıkartalım?”
Demek oluyor ki, “iktidar”ın anahtarı “AK Parti’de” değil, “Millet”tedir...
CHP, bunu bir türlü anlayamadı!..

yeniakit

 

Bu yazı toplam 764 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar