Abdurrahman Dilipak: "AKP içindeki FETÖ’nün Zihniyet İkizi Diyaneti Hedef Alıyor
Habervakti köşe yazarı Abdurrahman Dilipak, ‘iklim değişikliği’ ve ‘sıfır atık’ gibi, projeler ile AKP içindeki FETÖ’nün zihniyet ikizi lobinin Diyanetin tüm Din Görevlilerini hedef aldığını yazdı
Habervakti köşe yazarı Abdurrahman Dilipak, AKP içindeki FETÖ’nün zihniyet ikizi lobi tarafından Diyanet bünyesindeki tüm Din Görevlilerinin hedef alındığını köşesine taşıdı.
Diyanet’i kendi karanlık emellerine alet etmek isteyen lobi durmak bilmediğini dile getiren Dilipak, ‘iklim değişikliği’ ve ‘sıfır atık’ gibi, projeleri eleştirdi.
Abdurrahman Dilipak yazısında şu satırlara yer verdi.
” İstanbul Sözleşmesi'ni ‘Kadına şiddet’le perdelemişlerdi, Lanzorotte’yi, çocuk hakları, hayvan hakları diye başka bir yalan uydurdular. Hep ‘ıslah edici’ roller üslenir gibi yaparken, bozgunculuk yapıyorlar. İlaç ve aşı diye ölüme davetiye çıkartmadılar mı, daha dün. Hep güzel gerekçeleri vardı. Unutmayın cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir. Ve dikkat edin Şeytan sizi Allah, iyi niyetleriniz, insan hakları, çevre, iklim ve sıfır atık yalanları ile de kandırmasın. Unutmayın iklim yalanı pandemi yalanından daha büyük bir yalan!
AK Parti içindeki FETÖ’nün zihniyet ikizi lobinin adamları Diyanet bünyesindeki tüm Din Görevlilerini "İklim Değişikliği" konulu eğitime çağırmış! Diyorlar ki; ‘Değerli görevlimiz ‘çevre ve sıfır atık’ ile ‘iklim değişikliği’ konulu farkındalık eğitimlerini bu adres üzerinden 31 Aralık 2022 tarihine kadar izlemeniz ve eğitimi tamamladığınızda, eğitim hizmetleri birimine bilgi vermeniz önemle rica olunur”.
Bunlara göre, biz biyolojik insanın son temsilcileriyiz. TransHumanizmle birlikte insan artık sadece bir nesne olacak. Din, ahlak, gelenek ve cinsiyetinden boyutlanacak. Bu senaryo aslında LGBT’den daha büyük bir tehlike içeriyor..”
Yazının Tamamı
Şeytan Hz. Havva’ya “Yeryüzünde bir cennet ve ebedi bir hayat” vadetmişti. Aynı şeytan, ahir zaman peygamberinin ümmetine ve tüm ademoğullarına aynı yalanla geliyor. Ve Diyaneti kendi karanlık emellerine alet etmek isteyen lobi durmak bilmiyor, şimdi de “iklim değişikliği” ve “sıfır atık” gibi, kulağa hoş gelen etiketlerle maskelenen şeytani tuzaklarla dolu bataklıklarına insanları çağırmak için her yolu deniyorlar: Din, bilim, siyaset, media, sanat! “Ağuyu altın tas içre sunuyorlar, bal da onun suç ortağı.''
”İstanbul Sözleşmesi'ni “Kadına şiddet”le perdelemişlerdi, Lanzorotte’yi, çocuk hakları, hayvan hakları diye başka bir yalan uydurdular. Hep “ıslah edici” roller üslenir gibi yaparken, bozgunculuk yapıyorlar. İlaç ve aşı diye ölüme davetiye çıkartmadılar mı, daha dün. Hep güzel gerekçeleri vardı. Unutmayın cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir. Ve dikkat edin Şeytan sizi Allah, iyi niyetleriniz, insan hakları, çevre, iklim ve sıfır atık yalanları ile de kandırmasın. Unutmayın iklim yalanı pandemi yalanından daha büyük bir yalan!
20 Mayıs 2010’de The Economist Dergisi, aslında bugün olan ve bundan sonra olacakları açıkça yazmış aslında. Adamlar gizlemiyolar, davul çala çala geliyorlar. Rüyaların ve kabusların malzemesi olan “yapay hayat” a doğru adım adım sürükleniyoruz. Korkarım insanların çoğu Mehdi ve Mesih zannı ile Deccal'ın arkasında saf tutacak. Evet, AK Parti içindeki FETÖ’nün zihniyet ikizi lobinin adamları Diyanet bünyesindeki tüm Din Görevlilerini "İklim Değişikliği" konulu eğitime çağırmış! Diyorlar ki; “Değerli görevlimiz “çevre ve sıfır atık” ile “iklim değişikliği” konulu farkındalık eğitimlerini bu adres üzerinden 31 Aralık 2022 tarihine kadar izlemeniz ve eğitimi tamamladığınızda, eğitim hizmetleri birimine bilgi vermeniz önemle rica olunur”.
Bunlara göre, biz biyolojik insanın son temsilcileriyiz. TransHumanizmle birlikte insan artık sadece bir nesne olacak. Din, ahlak, gelenek ve cinsiyetinden boyutlanacak. Bu senaryo aslında LGBT’den daha büyük bir tehlike içeriyor.. Yine “ıslah edicileriz” diye geliyorlar. Onlar biliyoruz ki, bozguncuların ta kendileridir. Harrari ''insan tanrı olacak” diyor ya, bugün adına Xenobotlar denilen kendi kendine üreyebilen biyolojik robotlar laboratuvardan çıkıp hayata karışmak için gün sayıyorlar. 20 Mayıs 2010 da The Economistin kapağında “Ve insan hayat yaptı” manşeti vardır. Ve içerideki makale şöyle başlıyordu: “Hayatı yaratmak tanrıların ayrıcalığıdır. İnsan ruhunun derinliklerinde, fizik ve kimyanın rasyonel kuralları ne olursa olsun, biyolojinin farklı olduğu, sadece hareket eden ve birbirleriyle reaksiyona giren atomların toplamından daha fazlası olduğunu biliyoruz. Bir şekilde ilahi bir kıvılcımla hayatın aşılanmış olduğu düşünülür. Gelinen noktada ölümlü insanların artık yapay yaşam yapmış olmaları birileri için şok olarak gelebilir.”
The Economist’e göre, “1995 yılında bir canlı organizmanın (bir bakteri) ilk DNA dizisini çözen iki Amerikalı biyolog Craig Venter ve Hamilton Smith, yapay bir genomu olan bir bakteri yaptılar - atası olmayan bir canlı yaratık yarattılar. Bilim adamları DNA'nın işini yapması için mevcut bir böceğin kabuğunu kullanmak zorundaydı, ama buradan yola çıkarak çok farklı bir yere geldiler. Artık yeni bakterilerin (ve nihayetinde yeni hayvanların ve bitkilerin) bir bilgisayarda tasarlandığı ve daha sonra siparişe göre yetiştirildiği bir dünya tasavvur etmek mümkün. Bu yetenek, insanlığın doğa üzerindeki hakimiyetini ilk atom bombasının patlamasından bile daha derin bir şekilde etkileyecektir. (…) Yeni teknoloji Biyoloji beslenme ve büyüme ile ilgilidir. Sentetik biyoloji, bu ve daha az göze çarpan sayısız gelişmenin önünü açacaktır.. Kısa vadede daha iyi ilaçlar, daha az susayan mahsuller, daha çevreci yakıtlar ve hatta yemni bir kimya endüstrisi vaat ediyor . Daha uzun vadede, hangi harikaların tasarlanıp büyütülebileceğini kim bilebilir? İlk bakışta yapay yaşam harika bir şey gibi görünüyor” diyor ve ekliyor, bakalım ''yaratıcı tanrı'' kendi rolünü üslenmemek isteyen insanın kibrine karşı ne yapacak, intikam için kibirlenen insana karşı Nemesis’i gönderecek mi? Laboratuar tezgahındaki şişeden bakalım hangi korkular sızacak? Makale devam ediyor ve son cümle dehşet verici: “Bu tür sorular yersiz değildir ve bu gazete de dahil olmak üzere normalde bilimdeki gelişmeleri coşkuyla benimseyenleri bile duraksatmalıdır. Yeni biyolojik bilim, iyi olduğu kadar büyük zarar verme potansiyeline de sahip. "Yırtıcı hayvan" ve "hastalık", biyolojik kelime dağarcığının "besleme" ve "büyüme" kadar bu işin bir parçasıdır. Ama burada neyin iyi ya da kötü olduğu ayrı bir tartışma konusu. Gerçek şu ki Hayat yaratmak artık tanrıların ayrıcalığı değil!”
Makale devam ediyor: “Daha küçük bir tanrının çocukları”ndan söz ediyor dergi ve devam ediyor: “Yaşam formlarının bir dizüstü bilgisayarda rutin olarak tasarlanması biraz zaman alacak. Ama bu gelecek. İnsan Genom Projesi'nin tamamlanmasından bu yana geçen on yıl, onu neredeyse kaçınılmaz kılan iki ilgili gelişmeye tanık oldu. Biri, yaşamın doğal “yazılımını” kodlayan DNA dizilerini analiz etme hızındaki olağanüstü artış ve maliyetteki düşüş. Bir zamanlar yıllar alan ve milyonlara mal olan bir şey şimdi günler alıyor ve binlerce kişiye mal oluyor. Veritabanları, en küçük virüsten en uzun ağaca kadar her şeyin genomlarıyla doluyor. Bu genomlar sentetik biyolojinin ham maddesidir. İlk olarak, biyolojinin atom düzeyine kadar nasıl çalıştığını anlamayı sağlayacaklar. Bu, daha sonra insan tarafından tasarlanmış bir yazılımda modellenebilir, böylece sentetik biyologlar, öngörülebilir bir şekilde çalışacaklarına dair makul bir varsayımla yeni gen takımyıldızlarını bir araya getirebilirler. İkincisi, genom veritabanları, sentetik bir biyologun ihtiyaç duyduğu kısım için baskın yapılabilecek bir depodur. Diğer gelişme ise daha hızlı ve daha ucuz DNA sentezidir. Bu, DNA analizinin birkaç yıl gerisinde kaldı, ancak aynı yönde ilerliyor gibi görünüyor. Bu, hemen hemen herkesin DNA'yı siparişe göre üretmesinin ve sentetik biyolojiyle uğraşmasının yakında mümkün olacağı anlamına geliyor.” O zaman bile onları endişelendiren bir şey var, ya bu akıllı sistemler, biyolojik formda kontrolden çıkar ve insana karşı harekete geçerse ne olacak? Şunu da tartışmışlar, bilgisayarda virüsler ciddi bir sorun, Hackerler de. Peki akıllı sistemler, irade ve akıl sahibi biyolojik organizmalar ya kontrolden çıkarsa ne olacak?
Bu tehdidin nasıl ele alınacağını bilmek zor. Kısıtlama ve yasaklama refleksi, daha geleneksel biyolojik silah türleri için (mükemmel olmaktan uzak olsa da) işe yaradı. Ancak bunlar devletlerin elindeydi. Bilgisayar virüslerinin her yerde bulunması, teknoloji dağıtıldığında neler olabileceği konusunda insanı endişelendirmiyor değil. Yapay zeka, yapay bilinç derken, sahi insanın bunun neresinde olacak? O kim olacak!.
Sentetik biyolojinin etik bir kontrol sistemi olacak mı, bu nasıl olacak? Patojenler dizüstü bilgisayar tarafından tasarlanabiliyorsa, karşı aşılar da olabilir. Ve "açık kaynak" yazılımının beyaz şapkalı bilgisayar meraklılarının siyah şapkalılara karşı çalışmasına izin vermesi gibi, açık kaynaklı biyoloji de beyaz şapkalı genetikçileri teşvik edecektir. Ama her zaman bir kaza olabilir ve bunun nerede ve nasıl durdurulacağı meçhul.
Tehlikenin farkında mısınız?
Selam ve dua ile
Not: Sözkonusu dergiye ulaşmak için: “And man made life | May 22nd 2010 | The Economist”. Derginin manşetinde şunlar yazıyordu: The first artificial organism and its consequences