12 Eylül'ün Defteri Yeniden Açıldı

12 Eylül'ün Defteri Yeniden Açıldı

Türkeş döneminde en uzun süre Ülkü Ocakları Başkanlığı yapan Alaattin Aldemir ve bir devrimci Ali Başkaraağaç'tan iki farklı ideolojinin ortak acıları...

12 Eylül öncesinde birbirlerine kurşun sıkan ülkücüler ve devrimcilerin kaderi 12 Eylül'ün ardından "Eşref Akıncı Kışlası'nın içindeki Mamak Askeri Cezaevi'nde işkence tezgahlarında kesişti.

Yıllar sonra bugün 12 Eylül'ün defteri yeniden açıldı, postalla, tankla, tüfekle yazılan tarihin demokrasiyle tashîh edilmesi süreci başladı. 12 Eylül'ün kudretli paşaları Kenan Evren başta olmak üzere darbeciler hakkında açılan soruşturma Türkiye'nin yakın tarihiyle belki de bir yüzleşme fırsatı olacak.

Mamak Askeri Cezaevi 12 Eylül zindanlarında sönen hayatların ve umutların simgesi. Bir ülkücü Alaattin Aldemir, Türkeş döneminde en uzun süre Ülkü Ocakları Başkanlığı yapan isim. 12 Eylül zindanlarında 8 yıl işkence görmüş. Diğeri Ali Başkaraağaç, bir devrimci. Koğuşta birlikte yattığı ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu, iki devrimci arkadaşı Necdet Adalı ve Erdal Eren idam sehpasında can vermiş. Şimdi CHP'den Ayaş Belediye Başkanı. 2 farklı dünya, 2 farklı hayat, 2 farklı ideoloji ancak acılar ortak. Bugün Gazetesi için Mamak Cezaevi'nin bulunduğu Eşref Akıncı Kışlası önünde buluştular, "darbeli günler"i anlattılar.

Alaattin ALDEMİR: CEZAEVİNDE BESLEYELİM

*12 Eylül sizce ne anlam ifade ediyor?

12 Eylül adaletsizliği, zulmü, kaosu, işkenceyi, ölümü, insan onur ve şahsiyetinin ayaklar altına alınmasını ifade ediyor. Mahallelerin bile cepheleştiği, kardeşin kardeşe silah çektiği bir kontrollü kaos süreci bu topluma yaşatılmıştır. Müesses nizamın savunucularının yarattıkları anarşi ortamından milleti çıkarma afyonunun millete yutturulduğu günü ifade ediyor. 30 yıldır görmezden gelinecek olan, on yıllar sürecek karanlık bir düzenin uygulamaya konulduğu tarihtir. Milletin tepesine binen "balyoz"lardan birisidir.

*Ülkücüler bu ihtilali nasıl karşıladı?

Toplumun büyük çoğunluğu gibi kaosun bitmesine, akan kanı durdurduğu için olumlu karşıladı. Önemli bir kısmı da rahmetli Alparslan Türkeş asker olduğu için ihtilali rahmetlinin yaptırdığını düşünerek büyük sevinçle karşıladılar. Ancak bu sevinç 3 gün sürdü. Rahmetli Türkeş tutuklandıktan sonra, ihtilalciler suç işlesin veya işlemesin yaşadığı ortamda ülkücü olarak bilinen kim varsa hepsini topladılar.

BUNUN İÇİN "EVET" DEDİK

*Siz de onların arasında mıydınız?

Ben 1981 Nisan ayına kadar kaçak gezdim, aranıyordum. Ankara'ya geldiğimde, garda, yük vagonlarının içerisinde yattığım günler oldu. Vebalı gibi olmuştuk, bizi gören her arkadaşımız ve akrabamız kaçıyordu. Rahmetli babam ve annemi nerede olduğumu öğrenmek için saatlerce nezarette tutuyorlardı. Evimize baskın düzenleniyor, fotoğraf albümlerimizden arkadaşlarımız tespit ediliyor, onların evlerine baskın yapılıyordu. Sonra Ulukışla'da tutuklandım, 8 yıl kadar cezaevinde kaldım, insan aklının alamayacağı işkenceler gördük.

*Bunları yaşamış birisi olarak 12 Eylülcüler'in yargılanması ile ilgili sürecin başlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Toplumun normalleşmesi için çok önemli bir adım. İçinde yaşadığımız toplumun travmalardan kurtulması için bu tür yüzleşmeleri yapması gerektiğine inanıyorum. Yargılanmalarını şahsi intikam duygularıyla değil, milletimiz adına geleceğin daha sağlıklı inşası noktasında önemsiyorum. Biz referandumda "evet" dediğimiz zaman, ülkücü veya diğer muarızlarımız kandırıldığımızı, iktidara yanaştığımızı iddia etmişlerdi. Biz bu yargılamaların olma ihtimalinin bile çok önemli bir adım olduğunu düşünüyorduk, o yüzden "evet" demiştik, bu süreç haklılığımızı ortaya koydu.

1.20110411120731.jpg

CEZAEVİNDE BESLEYELİM

*Kenan Evren'e şahsi bir husumet duymuyor musunuz?

Evren'i bir piyon olarak görüyorum. Onların şahsında milletin değerlerine yabancı darbeci zihniyetin yargılanmasını istiyorum. Bu dava darbe dönemlerinin bittiğinin tescili olacaktır. Sadece 12 Eylülcülerin yargılanması ile kalınmamalı, 28 Şubat ve 27 Nisan gibi karanlık düzenekler de gün ışığına çıkartılmalı ki, bir daha kimse ihtilali veya muhtırayı düşünmeye bile cesaret edemesin, Türkiye normalleşsin, Türkiye'deki korku imparatorluğu düzeni yıkılsın.

*Davacı olacak mısınız?

Hem bu dünyada davacıyız, hukuki her türlü hakkımızı arayacağız hem de öbür dünyada yakalarına yapışacağız. Esas önemsediğimiz de öbür dünyadır.

* Evren, "Yargılanırsam intihar ederim demişti" sizce bu yaşta yagılanmalı mı?

Ölenler bile gıyaplarında bile yargılanmalı, nasıl gıyabi cenaze namazları kılınıyorsa, gıyabi yargılamalar da yapılır. Kimse kendisini "intihar ederim" diye acındırmasın, iman sahibi intihar etmeyi düşünmez, kaderine tevekkül eder. Evren, bizim için "asmayıp da besleyelim mi" demişti, biz onun gibi demiyoruz, "darbecileri asmayalım, ancak cezaevlerinde besleyelim, Marmaris'te değil" diyoruz.

İHTİLALİN SUFLÖRÜ ASKERDİ

* 11 Eylül ile 13 Eylül arasında ne fark var?

Eser aynı eser, sanatçılar aynı sanatçı, suflörler aynı suflör, ama sahne değişti.

*Suflörler kimdi?

Suflörler ihtilalin oluşmasını 2 yıl bekleyen askerler, ihtilalden makam ve mevki kapmayı bekleyen asker ruhlu sivil bürokratlar. Eseri yazanlar ise "bizim çocuklar darbe yaptı" diye sevinen ABD, NATO ve Türkiye'deki işbirlikçileri.

AKLIN BİTTİĞİ NOKTA

*Cezaevinde solcularla birlikte aynı koğuşlara konuldunuz, "karıştır- barıştır"projesinin amacı neydi?

Devrimcilerin sorgulamaya ülkücü polisler, ülkücüleri sorgulamak için de devrimci polisler görevlendiriliyordu. Bu da zulmün boyutunu artırıyordu. Karıştır- barıştır politikası da işkencenin cezaevindeki değişik bir boyutuydu. Dışarıda birbiriyle kavga etmiş, birbirini yaralamakla, öldürmekle suçlanan insanlar biraraya getiriyor, komutla barıştırılmaya çalışılıyordu. Karıştır-barıştır politikası aklın bittiği noktaydı.

*Türkiye'nin yeniden bir darbe süreci yaşamaması için bu dava mihenk taşı mı?

İdeolojik görüşü, siyasal tercihi, sosyal sınıfı, etnik kökeni, mezhepsel yaklaşımı ne olursa olsun bu ülkede barış içinde ve insanca standartlarla yaşamak isteyen, zalimin zulmüne uğramış ve zalime karşı sözü olan herkes güç birliği yapmalı. Bu konuda Türkiye'nin her yerinde davalar açılması teşvik edilmeli, gerekirse bir zulme karşı vicdan platformu oluşturulmalı. İşkence yapmak zorunda kalanlar da artık konuşmalı. Bu tecrübeleri yaşamış insanlar Türkiye'nin yeni anayasasında öneriler ortaya koyabilmeli. Bu davanın görülmeye başlaması 12 Eylül Anayasası'nın yerine milletin anayasasının oluşturulması için de bir milat olmalıdır. 

BAŞKARAAĞAÇ: BİZİ BİRBİRİMİZE DÜŞÜREN HERKESTEN DAVACIYIM

 

*Siz 12 Eylül döneminde ne yapıyordunuz?

Ben o dönem lisede okuyordum, devrimci liseler Dev-Lis dediğimiz derneğin içinde görev almıştım. Mahalle örgütlenmelerimizle birlikte aydın görüşü, aydın düşünceyi, devrimci dik duruşu sergilemeye çalıştık. 12 Eylül'den önce Ulucanlar Cezaevi'nde, sonra Mamak Cezaevi'nde kaldım.

*Hangi davadan yargılandınız?

Devrimci olmaktan dolayı yargılandık. 3.5 yıl yattım Mamak'ta, idamla yargılandım, sonuçta beraat ettim.

KARAVANADAN POSTAL ÇIKTI

*İşkence gördünüz mü?

Emniyet sürecinde gözaltına alındığımızda dilimiz, cinsel uzuvlarımız dahil bütün vücudumuza elektrik verildi. Filistin askısı, lastik tekerin içine sokulmak, tazyikli su, insan terinden yumuşamış ekmekleri yemek gibi işkencenin her türlüsünü gördük. Zaman zaman konuşmadığımız için cezalandırılıp üzerimize "ekmek, su, tuvalet yasak" diye yafta yazılıp, gözlerimiz bağlı tek ayak üzerinde çırılçıplak bekletildik. Mamak Cezaevi'nde yemek yemeyelim diye karavanaların içine özellikle kum atarlardı. Bazı karavanaların içinden postal çıktığını biliriz. Kapı nöbetçisinden "Tuvalete gidebilir miyim" diye izin almamız gerekiyordu, nöbetçi asker "hayır gidemezsin" dediği zaman insanların altına yaptığı günler olurdu. 1 metrekare tabut hücreler oluşturuldu. 12 Eylül ile birlikte yanımızdan, kolumuzdan, yataklarımızdan alıp götürdükleri arkadaşlarımızı astılar. 

HER GÜN KAVGA EDİYORDUK

* Arkadaşlarınızdan idam edilen oldu mu?

Necdet Adalı, Mustafa Pehlivanoğlu, Erdal Eren benim koğuş arkadaşlarımdı. Yanımdan götürülüp idam edildiler. Mustafa Pehlivanoğlu ile birlikte yattık.

*Karıştır barıştır politikası vardı, mesela bir devrimci olarak ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu ile konuşuyor muydunuz?

Hayır, her gün kavga ediyorduk.

*Asılınca ne hissettiniz?

İnsan bir canlının ölmesine sevinemez. Pehlivanoğlu da diğer ardaşlarımız da candır. O dönemdeki psikolojiyi düşündüğünüzde biz de idamla yargılananlardandık, onlar asılınca sıranın bize de geleceğini düşünüyorduk. Ama bunu bir düğün alayı gibi görüyorduk.

*Kenan Evren sizin için ne ifade ediyor?

Evren bence faşist bir adamdır. Mussolini kimse, Hitler kimse benim için Kenan Evren de odur.

*Evren'den davacı olmayı düşünmüyor musunuz?

Ben sadece Evren'den davacı değilim, 1950'den bu yana bu ülkenin üzerinde oyun oynayan, bütünlüğünü bozmaya çalışan ve ülkenin içerisinde kaos yaratıp gençleri birbirine düşüren, bağımsızlık mücadelesini engellemeye çalışan herkesten davacıyım.

2.20110411120959.jpg

DARBECİLİK YARGILANMALI

*Soruşturmanın başlatılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Belki yargılanmaları gerekiyor, ama  referandum öncesinde olduğu gibi bunun da seçim öncesi  gündeme getirilmesini manidar buluyorum.

*Şimdi dönüp baktığınızda o günleri nasıl yorumluyorsunuz?

Bu tezgahları hazırlayan başkaları. 10 yılda bir gelen darbeler, ülke bütünlüğünü ve ulusal mücadelenin yok edilmesini hedef alan bir tezgah.

*Darbeciler yargılanmalı mı?

Nasıl, nerede ve hangi şartta yargılanacağına bağlı. Bunun altından bir sonuç çıkmayacağına inanıyorum.

*Bir anlamda darbecilik yargılanmayacak mı?

Darbecilik yargılanmalı ve dökülen kanların hepsinin hesabı sorulmalı.

*Kimden sorulacak?

Darbecilerden.

*Kenan Evren darbeci değil mi?

Kenan Evren darbeci değil, Kenan Evren ülkede düzeni bozmaya çalışanların piyonu ve askeri.  Devlet bir sınıfın diğer bir sınıf üzerindeki baskı ve tahakküm aracıdır. Devleti yönlendiren sermayedir, onların patronu kapitalist düzendir ve emperyalizmdir. Yani Kenan Evren de bunların askeri ve piyonudur.

*Yargılama sürecine müdahil olmayı düşünür müsünüz?

Müdahil olmayı düşünmüyorum, çünkü gerçekten yargılanacaklarına inanmıyorum. İnansaydım, tabii ki müdahil olurdum.

KAOS VE ÇATIŞMAYLA SERMAYE PARA KAZANDI

*Bu kavga niye başlatıldı?

Sınıf çelişkilerinin, çatışmalarının başlaması sermayenin kendi yönlendirmesi ile olur. Sermaye her dara düştüğünde kendine militarist güçler oluşturmak durumundadır. Biz devrimci gençler olarak halkların kardeşliği mücadelesinden hiçbir zaman ödün vermedik. Ama sermaye para kazanmak, kendi değerlerini korumak adına sivil faşist güçler dediğimiz MHP'deki askeri güçleri yarattılar. Ülkedeki çatışma, kaos onların para kazanması anlamına geliyordu.

* Onlara para mı kazandırdınız?

O dönem ülkücülerin içerisinde de devrimci hareket içerisinde de kullanılan insanlar vardı. Bu kullanılan insanlar 1. ve 2. MC dönemlerinde aydın, gazeteci, yazar, iyi düşünürleri öldürmeye başladılar. Ben ülkücü hareketin aydınlara silah sıkabileceğini sanmıyorum. Abdi İpekçilerin, Doğan Özlerin öldürülmesi gibi.

*Kim kullanıyordu?

12 Eylül'ü hazırlayanlar da, aydın kesimi öldürenler de sermaye ve emperyalist güçlerdi. Uğur Mumcuların öldürülmesi de Türkiye'nin başka bir tezgaha hazırlanmasıdır.

Röportaj: Seda Şimşek/ Bugün