Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Yasama, yürütme, yargı çözmezse sandıkta çözeriz!

Hakimiyet” mutlak anlamda Allah’a aittir. İmtihan gereği insanın iradesi içinde sorumlu tutulduğu alanda insan kendi iradesi ile kendi adına seçimde bulunabilir.

Onun iradesi üzerinde tasarrufta bulunmaya kalkışmak, o insana karşı İlahlık ve Rablik taslamaktır.

Siyaset bu anlamda vekalet müessesesidir.

Millet iradesi”ne karşı dayatma olmaz.

Bu “İstanbul sözleşmesi”, “Lanzarote” ve CEDAW benzeri uluslararası sözleşmeler ve bu sözleşmelere dayalı, kavram, kurum ve düzenlemeler hukuk sistemimizden çıkarılacak. Bu konuda yasama, yürütme ya da yargı, bu belayı başımızdan kim def ediyorsa eder, değilse millet bunu sandıkta çözer. Siyaset yüzüne gözüne bulaştırdığı, söz verip, sözünü yerine getirmediği bir konuda, bu işin sonucuna katlanacaktır. Bize dönüp, “sözleşmeden çekildik, daha ne istiyorsunuz, bundan sonra bu konuda konuşmayı iyi niyetli bir hareket olarak görmüyoruz” diyen birileri, öbür tarafa dönüp, “sözleşmeden çekildik dedikse, sözleşmenin bütün hükümleri aynen yasada mevcut, uygulamada bir değişiklik yok, zaten AİHM kararı çerçevesinde bir yargı hiyerarşisi sözkonusu, dolayısı ile iç politik dengeler gereği, siyasi olarak verilen bir kararı sorun etmemek gerekir. Bu konuyu sorun haline getirmek, sürece ilişkin bu ve ilgili daha birçok konuda telafisi mümkün olmayan geri adımlar atılmasını gerekli kılabilir” diyerek bu sorunu çözemez.

Eğer Cumhurbaşkanı kararnamesi ile olmuyorsa, buyurun TBMM’de çoğunluğunuz var, oylama yapın ve geri çekin. Eğer bu şekilde geri çekilme kabul edilecekse, söz verildiği gibi yasalarda değişikliğe gidin. Bu konunun tamamen toplum gündemin çıkması için parça parça değil, topyekûn konunun ele alınıp, yakınma konusu olan tüm maddelerde düzenleme yapılması gerekir.

Bugün bu konu bir an evvel çözülmezse, yarın bir değişiklikten sonra bütün bu davaların yeniden görülmesi yargıya büyük bir yük yükleyebilir. Bakın, eğer bu süreçte bu sorun çözülmezse, sandıkta bunun acı sonucu partilerin önüne konur. Bu işten bu sözleşmelere destek veren tüm partiler zarar görecek. Sadece oy kaybı yaşamayacaklar, seçime giden süreçte, bu işten zarar gören, mağduriyet yaşayanlar, aktif olarak bu sözleşmeye destek veren partilere karşı seçimlere kadar alanda olacaklar. Milletle inatlaşılmaz!

Aynı şekilde, plandemi, 5G, iklim komplosu, sağlık, gıda, siber diktatörlük yönünde, Starlink, NeuraLink’e destek veren, GlobalResetçi partiler de milli irade karşısında boylarının ölçüsünü alacaklar. Alnımıza çalınan bir kara leke olarak duran “Gender”den kurtulmamız gerek. Biz biyolojik cinsiyetten, din, ahlak ve gelenekten bağımsız, cinsiyetini, yönelim, deneyimle bir tercihe dönüştüren, icabında akışkan ve değişken bir cinsiyetle kendini tanımlayan bir BİREY değiliz. Kem söz sahibine aittir. Eğer milletin iradesine saygı duyuyorlarsa, isterlerse referandum kararı alabilirler. Ama bilmeleri gerekir ki, referandum süreci, siyasetin ana gündemi olacak.

Danıştay karar öncesi 14 ve 23 Haziran’da 2 oturum yapacak. Yani bu konu şimdiden gündemde. Karar sonrası bu konu tekrar tartışılacak. Yani Haziran ayı içinde bu konu her hafta tartışılacak. Bu arada zaten aile, gençlik, LGBT, fuhşiyat, aynı şekilde adalet, eğitim, yolsuzluk iddiaları da gündem olmaya devam edecek. Bugünden seçimlere 1 yıl kaldı. Ve seçim gününe kadar bu konu gündemden bir daha inmeyecek. Her ilde her hafta bu konuda etkinlikler yapılacak. Yani bu yaz sıcak geçecek bu anlamda. Aday belirleme sürecinde, hem partilere, hem de adaylarla ilgili kampanyalar yapılacak, partilerin esnaf ziyaretlerinde, kapalı salon ve açık hava toplantılarında hep bu konulardaki soruların muhatabı olacaklar. Dilerim, her şey hukuk içinde kalınarak gerçekleşir, hem devlet otoritesi ve hem de toplum açısından. Haklı olmak, kimseye haksızlık etme hakkı vermez. Vekaleten iş yapanlar, asıl olan milli irade ve kamu yararını, toplumun inanç, tarih ve geleneğini dikkate almaları, tarafların devletin, anayasa ve yasaların varlık ve meşruiyet temeline sadakattan sapmamalarıdır.

Bakın, bu dava din davasıdır. Devlete ya da yasalara sadakatım, dinime sadakatımın teminatı olduğu ölçüdedir. Ben devlet için değil, devlet benim için vardır. Milli iradenin gereği budur. Milli iradenin aksine bir tutum ve davranış, devletin, anayasa ve yasaların, sözleşmelerin varlık ve meşruiyetini tartışmaya açar.

Bu dava ahlak davasıdır. Bu dava namus, şeref, haysiyet, iffet davasıdır. Başörtüsü davasından daha önemli bir davadır. Başörtüsü bu meselenin sadece bir “cüz”üdür.

Bu dava adalet, barış, hürriyet davasıdır. Bu dava inanç, düşünce ve vijdani kanaat davasıdır.

Bu hadise içimizdeki “ötekiler”i tanımak için tarihi bir fırsattır. Bu süreçte göreceğiz, “kim kimdir”! Uyarmak isteriz, bu saatten sonra kim ne söylerse, o sözleri, sandığa giden süreçlerinde aleyhlerinde delil olarak kullanılabilir. Sessiz kalanlar da, haksızlıklar karşısında sessiz kalmanın sorumluluklarını dolaylı olarak taşırlar. Bunlara destek verecek, siyaset, bürokrasi, akademi, işadamları, media mensupları da bu suça iştirakten toplum vijdanında yargılanacak ve boykot edileceklerdir.

Bu konuda toplumsal talebi hiçe sayan parti, vakıf, dernek ve sendikalardan istifalar olacaktır.

Bu konuda süreç içinde, bu konuda duyarlı kuruluşlarla işbirliği içinde tertip heyetleri, siyasi partiler, dernekler, platformlar toplu dualar, kapalı salon toplantıları, açık hava toplantıları, yürüyüşler, afiş çalışmaları, sosyal media etkinlikleri de yapacaklar. Okulların açılması ile mağdur aile çocuklarının da katılımı ile hayatın her alanında mazlumların seslerini yükselteceklerinin bilinmesini isterim.

Buyurun olacakları söylüyorum. Bunu “The Economist” yazmıyor ve bir kehanetten de söz etmiyorum. Konuştuğum, bana derdini anlatan arayış içindeki kişi ve grubların hazırlıklarından söz ediyorum.

Uyarıyorum; Hakkı korumayan, hukuka uygun olmayan yasa suç aletidir!

Uysal atın çiftesi pektir”. Bunu unutmayın. “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste” denmiştir. “Zulm ile abad olunmaz”. Burada dulların, yetimlerin ahı var. Babaların kırılan onuru var. Burada aile olmak için yola çıkan insanları düşmanlaştıran şeytani bir oyun var.

Ve biz de aklımızı başımıza alalım.

Bu sözleşmeler yokken ailemiz mükemmel değildi. Bu sözleşmeler kaldırılınca da bütün olumsuzluklar bir anda bitmeyecek. Daha iyi bir aile düzenine ulaşmak için çok çalışmamız gerek.

Unutmayalım biz kadın-erkek olmadan önce insanız. Kadınlar çocuk doğurmaz toplumu doğurur. Her kadın ve erkek bir başka kadının eseridir. Her kadının ve erkeğin bir annesi, bir babası var. Her ailede kız ve erkek çocuklar. Anası ağlayan kadın ve erkeğin de anası ağlar. Anneleri-babaları ağlatmayın. Onuru kırılan babanın gözyaşları sadece erkeğin acısı olarak kalmayacaktır. Onun da kız kardeşi var.

Cinsiyet üzerinden hak-hukuk-adalet dağıtılmaz. Hem zaten madem biyolojik cinsiyet artık “eski normal” dönemde kalıyor, hangi kadından, hangi erkekten söz ediyorsunuz.

Madem cinsiyet akışkan ve değişken, kim kimdir bana söyler misiniz! Kadın erkek, erkek kadın olmuşsa, kim hangi haktan yararlanacak. Ya da erkek de kadın olmuş evlilik lezbiyen evliliğine dönmüşse, kim hangi haktan yararlanacak.

Madem yasa çıkarmakla her şey düzeliyor, hadi “gelin-kaynana yasası” da çıkarın. Ayıp ya hu! Utanın! Allah’tan korkun!

Bakın aileyi ve ahlakı savunan genç ve yaşlı herkes bu durumdan rahatsız Türkçesi, edepsizlik, hayasızlık, ahlaksızlık, hakaret olan kelimelerin İngilizcesine pozitif ayırımcılık getiriyorsunuz. Hûda’ya tabi olanlara selâm olsun. Dua ile.

Bu yazı toplam 471 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar