Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Vakıayı doğru okumak

Vakıayı doğru okumak

 

 
AYM'nin kararı açıklanınca, TV'ciler görüş almak üzere ODTÜ rektörü Ural Akbulut'a da mikrofon uzattılar.

Prof. Dr. Akbulut, tabii ki AYM'nin kararından dolayı çok mutlu, ve kendinden çok emin, şöyle konuştu:

-Meclis 411 değil, 511 oyla, rejimi değiştiriyorum diye bir karar verse, bunu denetleyecek kimse olmayacak mı?

Benzeri bir sözü, bir ara eski bir Başsavcı söylemişti:

-Ak Parti halktan yüzde 47 değil, yüzde 97 oy alsa bile kapatılabilir!

Bunlar, iki kişiye has değil, bir çevrenin paylaştığı görüşler.

-411 değil, 511, yüzde 47 değil yüzde 97 bile olsa...

Bu ne demek?

Bu, aslında "Halkın yüzde yüzü bile olsa..." demek.

Ben olsam Sayın Akbulut'a veya emekli başsavcıya sorardım:

-Sizin ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu? Siz Meclis'e gelen 550 milletvekilinin bir gün rejimi değiştireceği ihtimalini ciddiye alıyor musunuz? 550 milletvekili demek, halk iradesinin tamamı demek. Siz tüm halkın bu rejimle bu kadar sorunlu olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Evet sorun bu:

Kendilerini "Rejimin sahibi" gibi gören birileri, Meclis'ten kuşku duyuyor.

-Meclis rejimi değiştirir kuşkusu bu.

Ve ardından tedbir geliyor:

-Meclis'in rejim konusunda yanlış yapmasını önlemek için onun üstünde bir gözetleyici oluşturmak lazım.

"Ak Parti yüzde 97 bile oy alsa kapatılır..."

Bir CHP var, bir de Anayasa Mahkemesi'nin 9 üyesi... Aslında Anayasa Mahkemesi'ndeki 2 üye bile "kuşkulu" alanın içinde...

9 üye olmasa, mazallah, rejimi koruyacak kimse bulunmayacak.

Hatta AYM üyeleri bile değil, onları tayin eden irade önemli. Yani Cumhurbaşkanı iradesi. Güven kaynağı o. İşin garibi, şimdi ona da güven duyulmaz oldu, yarın onun tayin ettiği kişilerden oluşacak bir Anayasa Mahkemesi'nin kararlarını kim denetleyecek sorusu açık duruyor.

Bu durumda aklınıza gelmiyor mu?

-Memleketi savunmak için halktan asker almak doğru mu? Acaba halkın çocuklarına güvenilebilir mi?

Ardından daha acayip sorular geliyor:

-Acaba halkın çocukları niye canını verir? Memleketin en iyi koruyucuları olarak AYM'nin 9 üyesi askerlik yapsa daha iyi olmaz mı? Yoksa rejimi savunmakla memleketi savunmak ayrı ayrı şeyler mi, yani bu memlekette birileri rejimi savunur, birileri de can vererek memleketi mi?


AYM'nin kararı, toplumun büyük kesiminde üzüntü meydana getirdi.

Ama sevinenler de var.

Hatta, bu karardan yola çıkıp, Ak Parti hakkındaki kapatma davasını da şimdiden sonuçlandıran ve sevinçlerini katmerlendirenler de bir hayli.

CHP çok mutlu. Medyada bazı köşeler çok mutlu.

CHP'nin "milli irade" diye bir şeyden söz ettiğini göremiyorsunuz.

AYM, Meclis iradesini ıskalayan bir içtihat yapmış, CHP lideri, bunu çok önemli buluyor. Ama bunun, Meclis iradesini yok ettiğini görmezden geliyor.

Neresinden baksanız, demokrasi adına, hukuk adına her şey anlamsız hale geliyor.

-Seçimi niye yapacaksınız?

-Millet iradesi neyi anlatıyor?

-Rejim nedir?

-Rejimle milletin ilgisi nedir?

-Rejimi milletten korumak nasıl bir şeydir?

-Demokrasi nedir?

-Anayasa nedir?

-Anayasayı kim yapar?

-Anayasa Mahkemesi üyeleri değişse, yeni bir Anayasa yorumu ortaya çıkamaz mı? O zaman Anayasa Mahkemesi kararları da üye yapısına göre değişme kapasitesine sahip değil mi? O zaman Anayasa Mahkemesi'nin rejim duyarlılığı ortadan kalkmış mı olacak, o zaman Anayasa Mahkemesi üzerinde de bir "Rejim koruyucu güç" mü gerekecek? 9 kişinin reyinin 550 milletvekilinin reyinden daha tayin edici olmasının felsefi alt yapısı nedir?

-Bu mantık içinde Türkiye'de demokrasi var denebilir mi?

-Bu mantık içinde tüm hukuku 9-2 oylamaya indirgemek, hukukun da canına okumak anlamına gelmez mi?

-Bu mantık laikliği millet iradesinin karşısına dikmek gibi bir sonuca ulaşıyor ise, bu, laikliğin saptırılması ve daha önemlisi halktan koparılması demek olmaz mı?

-Bu mantık bu yönleriyle demokrasiyi, hukuku, hatta laikliği ortadan kaldıran bir öz taşıyor ise, bu da Anayasa'nın ikinci maddesinin ihlali anlamına gelmez mi? Böyle bir yorumu kim yapacak ve AYM'yi kim yargılayacak?

Her şey boşlukta...

deyip çıkıyorlar.

"Başörtüsü yasağı kesinleşti"

Bu karar, başörtüsü yasağından çok öte bir mahiyet taşıyor.

Bu karar, sistemi bir "Yargı darbesi"ne maruz bırakıyor.

Artık orada bir TBMM var, ama işlevsiz hale getirilmiş bir kurumdur o.

O yapının içinde, AYM kararına alkış tutan bir CHP'nin bulunması çok bir şey değiştirmiyor. CHP kadrosu biraz işin vahametine kafa yorsa, kendi varlığının bile anlamsız hale geldiğini görecek. AYM'yi CHP'lileştirmiş bir süreç, "Hukuk devleti" manzarasının canına okuyan bir süreç değil midir? Yargı siyasetin göbeğinde ise, siyaset nerededir? Asıl millet iradesinin üstünü çizmek değil midir, rejimin tahrip edilmesi?

Bu durumda birilerinin referandum korkusu daha iyi anlaşılıyor.

Bu, derin bir halk korkusudur.


Ne olacak bundan sonra?

Hiç endişeniz olmasın, inkıtalar olur, ama milletin yürüyüşü devam eder. Millet terbiye eder. Gün gelir, hukuk kurumları da, sadece hukuku önemseyen bir misyon içinde kalır. Millete rağmen kim hüküm sürebilir ki...

Kimse şah değil, padişah değil.

şeklindeki mantık da halkın yüzde 97 oranında yanlış yapabileceği kuşkusuna dayanıyor.

bugün 

Bu yazı toplam 1443 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar