Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Türkiye ve Dünya Nereye Gidiyor?

Şu bakanlarda değişiklik konusu artık daha fazla sürüncemede kalmamalı.

Siyaset dünyasında aslında, "gelen gideni aratır mı" korkusu var bugün.. Bu şekilde seçimlere girilirse bunun bedeli ağır olur. Sadece seçim kaybedilmez, ekonomi de büyük zarar görür. Bir de kaybeden parti değil, siyaset olur!

Yanlışla, ısrarla radikal bir şekilde yönetilen Pandemi uygulamaları da işin tuzu-biberi oldu.

Toplumsal planda adalet, aile, eğitim ve gençlik büyük sorun.

Her gün Pandemi kaynaklı ölüm, terör ve FETÖ kaynaklı operasyon haberleri insanları bıktırdı, usandırdı.

Tarım konusunda bugün alınması gereken tedbirleri almazsanız faturası ağır olur.

Enerji konusu, bütün sektörleri etkiler. Yani elektrik ve petrolün etkilemeyeceği sektör yok. Tarımı da etkiler, esnafı da, sanayiyi de etkiler, ticaret ve hizmet sektörünü de. Madenciliği de etkiler.

Tarım, acil bir konu. Tarımda en hayati konu, su. Su da enerjiye bağlı. Eğer çiftçi su ve elektrik bulamazsa hasat zamanı avucunuzu yalarsınız.

Çiftçi şöyle düşünüyor: Eğer ben ziraattan elde ettiğimi, elektrik, su, tohum, zirai ilaç, gübre, işçi parası için borçlanacaksam o zaman neden ekeyim. Zaten borç bulması da o kadar kolay olmayacak. O zaman zaten ekemeyecek..

Çiftçinin bu anlamda desteklenmesi gerek. Yoksa mahsul falan yok. Fiyatlar patlar.

Tarım ihracatçısı ülke olmaktan çıkar ithalatçısı oluruz. Kendi tarımcımıza vermediğimizi yabancı ülkelerin tarımcısına daha fazlası ile öderiz.

Bu anlamda, temel gıda maddelerinde KDV’nin kaldırılması, doğru yönde, ileri doğru atılmış bir adım. Bunu da görelim. İnşallah arkası gelir.

Ama bu konuda da bir sorun var: Çiftçiye yapıldığı söylenen destekle bir yıl sonra verilen paraya destek demek abesle iştigal. Çünkü KDV Kanunu bir Mahsuplaşma Kanunu olmasına rağmen, çiftçi tahsil ettiği %1 KDV ile ödediği %8’lik ve %18’lik KDV nasıl mahsuplaşsın.

Hele götürü vergiye tabi olan çiftçinin bu imkanı tamamen elinden alınmışken, ister zarara ister kâra bakılmadan brüt satış fiyatı üzerinden kesilen %5 stopaj da cabası.. Bu konuda tabanın gerçeklerinin dikkate alıonması greekir.

15 milyar ton sıvı gübre üretimine uygun kömür rezervimiz var. Daha fazlası ile bor’umuz var. Mazıdağ’da fosfatımız var ama durum ortada.

Hani yabancı yatırımcıyı çekmek için davet ediyor, ayaklarına gidiyoruz, neden bu yerli ve milli kaynakları devreye sokmuyoruz.

Borakstan enerji de üretiliyor. Sondaja da gerek yok. Ama nedense o konuda da bir ilerleme yok.

Karadeniz’de hidrojen sülfür, denizin 50 metre altında, ama o konu da ilgimizi çekmiyor nedense.

Prof. Çoban’ı çağırın anlatsın size. Bir yurttaşımız, seralar için özel güneş panelleri geliştirmiş, hem seracılıkta kullanılacak, hem enerji üretecek, kendi ihtiyacınızı karşılayacak, hatta ihracat da yapabileceksiniz. Bakalım o işin sonu nereye varacak.

Biz, henüz şu aşı, maske meselesini bile anlamadık, anlatamadık. Keneviri anlamadık ve anlatamadık kimseye. Bu akılla terörü de anlayamayız, anlatamayız, uyuşturucu işini de öyle. Siyasilerin elleri ayakları boş değil, tuttukları iş değil. İşleri güçleri birbirlerini yemek, birbirlerine laf yetiştirmek..

Esnaftan vergi alıyorsun, üç ayda bir de ciro üzerinden, sattığı malın parasını almadan adamcağızdan vergisini istiyorsun. Yıl sonunda hesaplaşırken de, enflasyon farkını hesaba katmıyorsun. Hani kur garantili döviz hesabı açıyorsun, bankaya para yatırana, faiz takviyeli. Peki vergisini peşin aldığın namuslu vatandaşa bu hakkı niye tanımıyorsunuz?

Devlet bilançosunu yılda bir yaptırıyor, siz 3 ayda bir mükelleften vergi istiyorsun. Verginin vergisini alıyorsun.

Gelir vergisi, KDV, özel tüketim, lüks tüketim vergisi, gümrük vergisi, verginin vergisi, vergi üstüne vergi.. O zaman birileri de vergi kaçırıyor. Devlet; zararına ortak değil, ama gelirinin en büyük ortağı. Tabi bütün bunlar ürünün nihai fiyatına yansıyor. Mehmet Mühür’le konuşuyoruz da, çiftçiye bir dokun, bin ah işit!

Daha bitmedi. Öyle abuk-subuk mevzuatlar var ki.

Yetmedi zorunlu yardım (!?) toplayan malum kişi ve kuruluşları eklemeniz gerek. Daha bitmedi, her piyasanın mafyası var artık. Onun haracını da unutmamak gerek. Bitti sanıyorsanız, turpun büyüğü torbada. Bir de rüşvet denilen bir Allah’ın belası var. Hani Fetih’ten 50 yıl sonra, daha Kanuni zamanında Fuzuli şikayetnamesinde öyle yazmıştır: “Selam verdim, rüşvet değildur deyu almadılar.” Bunlara Hz. Ömer ile ilgili Nuşirevan ve Amr b. As olayı hatırlatmak gerek.

Sadi öyle der; “Bir hırsız bir bağdan bir bostan çalarmış, rüşvet alan biri bir bostan karşılığında bir bağı satarmış”. İşte kıtlığın, pahalılığın, kalitesizliğin, bereketsizliğin kilit noktası burası. Mafia piyasayı denetlemeye kalkınca iş gelir “kefenimin kefili yaşasın karaborsa” noktasına. Mafia o zaman “Devlet benim” der. Siyaset, bürokrasi, sermaye ve mafia kol kola girince medyayı, STK’yı satın alır. Cemaat da bu tezgaha ortak olunca olan millete olur.

Globalist çete akademiyi de esir almış. Pandemi sürecinde yaşanan gerçekler bunu gösteriyor. Bu böyle gitmez.

Partilerin vitrinlerine çıkarttıkları adamlar, sanki kazanmak için değil, geleni kovalamak için seçilmiş adamlar. O afra-tafra, meydan okuma, hep ötekinin açığını bulup onun üzerinden siyaset yapma hevesi ile var olan durumunu daha da kötüleştirmekten başka bir iş yaptıkları yok.

Bir kaht-ı rical dönemi yaşıyor insanlık. Dünyanın hali malum. Siyaset “sorun çözme sanatı” olması gerekirken, bu gün siyasetin işi gücü sorun üretmek..

Allah, neyi emrediyorsa onun tam aksi yapılıyor. O neyi yasaklıyor, o onur sayılıyor ve o yapılıyor. Bu siyasette de böyle, ekonomi de de. Toplum hayatı da böyle. Siyasetçiler, temsil ettikleri halkın ortalama seviyesi. Yani toplum, akademisi, sivil toplumu, mediası, cemaatı hep aynı yapının bir parçası, hepsinin göbeği birbirine bağlı.

İş adamına, esnafına, çiftçisine, işçisine, memuruna sahip çıkalım diyorum da, herkes bir şekilde bu yanlışın bir parçası. Hepimizin kendimizi düzeltmesi gerek. Cemaatı, sivil toplumu, mediası, biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir. Troller üzerinden sürdürülen vekalet savaşının taraflarının bu yanlışlarından vazgeçmezsek, bu işin sonu barış olmaz. Bir kirli hesaplamanın sonucundan da kimse temiz çıkmaz. Kazançlı çıkmaz. Artık aklımızı başımıza toplamanın zamanı geldi de geçiyor.

Herkesin neredeyse birbirleri hakkında söylediklerinin çoğu gerçek, kendileri hakkında söylediklerinin çoğu eksik ve bir kısmı da yalan. Övgü ve sövgü ile, öfke dili ile bu sorunları çözemeyiz. Birbirimize karşı kazanacak bir zaferimiz yok, birlikte kazanacağımız tek bir zafer var. Onun için cahillikten, zalimlikten vazgeçelim. Adaletten ayrılmayalım, cahillik etmeyelim, işi ehline verelim, istişare ve şura ile karar verelim ve sabırlı olalım. Böyle gidersek, yardım ettiklerimizi yakacak ateş bize de dokunur. “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden” helak olanlardan oluruz! O zaman Allah (cc) işlerimizi sarp dağlara sardırır ve üstümüze pislik yağdırır. Allah muhafaza etsin. Bizi nimet verdiklerinin yoluna iletsin, gazaba uğrayanların değil.

Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 309 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar