Türkiye ABD ve İsrail"e malzeme olmamalı

Türkiye ABD ve İsrail"e malzeme olmamalı

Türkiye’de Güney Lübnan’a konuşlanacak uluslararası güce katılmasıyla ilgili tartışmaların tansiyonu yükseliyor. Bu tartışmaya ABD’nin Irak Savaşı eşiğindekine benzer atmosfer içinde Türk toplumunun farklı çevreleri de katkıda bulunmaktalar.

Bugün şartlar her zaman olduğu gibi Türk dış politikasının tercihleriyle ilişkili. Irak Savaşı öncesi Türkiyesiz savaşa girilmemesi yönünde bir iddia vardı. Bu iddia başarısız oldu ve Türkiye"nin hesapları bugün için farklı:

Ankara, Washington ile krizin tekrarlanmasını istemiyor ve olası düzeyde onarılması sonrası ilişkilere yeniden koparmamakta kararlı.
Ankara, Irak denkleminden çıkması ve oradaki şartlara doğrudan etki gücüne sahip olmaksızın Kürt oluşumunun belirmesi açısından Irak deneyiminin tekrarlanmasını istemiyor.
Bazı çevrelerde gündem oluşturulduğu üzere Türk hükümetinin eğilimi, Lübnan"ın güneyindeki uluslar arasıgüce katılımı, Washington"un Türk güçlerinin Kuzey Irak"taki PKK barınaklarını vurmasına izin vermesiyle değiş tokuş yapılması yönünde.
AKP hükümetinin Ortadoğu"da rol alma eğilimi. Bir İsrail askerinin Gazze"de kaçırılması sonrası Türk arabuluculuğunun başarısız olması sonrası hükümet, Lübnan kapısında böyle bir rolü arama fırsatı görüyor. Bu yüzden BM Güvenlik Konseyi"nden ve Lübnan"ın güneyinde uluslararası gücün kuvvetlendirilmesi kararından çok önce Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, ülkesinin Güvenlik Konseyi"nden karar çıkması ve ateşkes ilan edilmesi durumunda uluslararası güce katılacağını açıklamıştı.

Türkiye bundan sonraki süreçte açık bir kafa karışıklığına girdi. Geçen hafta başında Türk liderlerin yaptığı güvenlik ve siyaset zirvesi ise konuyla ilgili değerlendirmelere kapıların açık bırakılması açısından bu karışıklığı net şekilde yansıtıyordu.

Bunu Dışişleri Bakanı Abdullah Gül"ün Türkiye"nin henüz Lübnan"a asker gönderme konusunda bir karar almadığını açıkladığı nabız yoklama ziyareti kapsamında Beyrut"a gönderilmesi izledi.

Türk yaklaşımına etki eden tutumlar ise şunlar:

Lübnan"daki Hizbullah ve direnişle tam bir duygusal bağ içinde olduğunu ifade eden Türk kamuoyunun tutumu ve kamuoyunun İsrail"in suçlarını ve sivillere yönelik katliamlarını şiddetle kınaması. Gerçekten de yazılı ve görsel Türk medyası Siyonist barbarlığı ortaya dökmekte mükemmel ve teşekkürü gerektiren bir rol oynadı. Hiç kuşkusuz Türk hükümeti de kamuoyunun eğilimlerini görmezlikten gelemez. Özellikle de partinin İslami tabanı, makale ve açıklamaların ekseriyeti, güç gönderiminin Hizbullah"ı uluslararası güçle çatışma içine koymayı hedefleyen bir İsrail komplosundan başka bir şey olmadığı düşüncesini taşırken. Ayrıca Türkler güçlerinin İsrail"in bekçisi olmasını istemiyorlar.
Muhalefet partilerinin, hükümetin bütün kararlarına karşı çıkmak mantığından hareketle asker gönderimine karşı çıkan tutumu.
Cumhurbaşkanı"nın güç gönderimine yönelik Türk ortak görüşünü ve uluslararası gücün savaş zirvesi olmamasını şart koşması.
Lübnan hükümeti, İsrail ve Hizbullah"ın onay vermesi yönünde iktidar partisi de dahil Türk güçlerinin mutabakatı. Bu düzeltme, hükümetin tutumuna sonradan eklendi ve güç gönderiminin sanıldığı gibi kolay olmadığı anlamı taşımakta. Zaten Hizbullah da silahını alma amaçlı her plana karşı çıkmakta. Doğal olarak bu durum Lübnan"ın güneyinde Türk güçlerini Hizbullah"la çatışma tehlikesine maruz bırakacak ve İsrail"in Türk-Arap ilişkilerinde gerginlik yaratma isteği gerçekleşmiş olacak.
Ankara"nın Tahran"ın tutumunu dikkate almaması mümkün değil. Özellikle de Türkiye"nin ekonomik olarak İran"la hayati çıkarları var. Dahası güvenlik bağlamında PKK ile savaş noktasında bir işbirliği söz konusu ve İran, Lübnan çatışmasında Hizbullah"ın yanında yer alıyor.
Ortada hiç kimsenin aklına gelmeyen bir etken daha var. Lübnan"daki Ermenilerin muhalefeti. Ermeniler Lübnan"daki siyasi, halkçı ve seçim haritasında önemli bir güç; keza ABD ve Batı"daki Ermeni lobileri de aynı doğrultuda hareket etmekteler.

Türkiye hiç şüphesiz bu konuda sıkıntılı ve hassas bir durumla karşı karşıya. Rejimler değil de halklar olarak biz Arapları ilgilendiren nokta, Ankara"nın ABD ve İsrail projeleriyle uyumlu tutum içinde olmaması ve bu çatışmada Arap ve İslami direnci zayıflatma hedeflerine hizmet etmemesi.

Türkiye"nin Irak"ın işgaline katılmamasını takdir ettiğimiz gibi, İsrail ve ABD"nin istediği büyük veya yeni Ortadoğu"da malzeme olmamasını daha fazla takdir edeceğiz.

*Katar"da yayımlanan El Şark gazetesi, Beyrut Stratejik Araştırmalar Merkezi Direktörü,