Abdurrahman Dilipak
“Toplumsal cinsiyet” mi dediniz?
Kimlik kartlarınıza bakın, orada GENDER yazıyor. Kadın ya da erkek olmak, artık doğuştan kazanılan bir kimlik değil, İstanbul Sözleşmesi ile bu bir TERCİH konusu haline getirildi. İstanbul Sözleşmesi'nden çekildiğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. İstanbul Sözleşmesi'ni referans alan yasa, sözleşmenin bütün hükümlerini ihtiva ediyor.
Yani yargı cephesinde değişen bir şey yok.
Aksine daha kapsamlı bir uygulama söz konusu.
Mesela GREVİO gitti, yerine, CEDAW+İstanbul Sözleşmesi+Lanzarote yi bir bütün olarak ele alan, diplomatik imtiyaza, pozitif ayrımcılığa, kamu ve özel kurumlarla doğrudan temas, işbirliği imkanlarına sahip VERGİ ve YARGI MUAFİYETİ’ne sahip UN WOMAN var.
Zaten AİHM ve BM İnsan Hakları Komiserliği de bu sözleşmeleri bir bütün olarak ele alıyor. UN WOMAN İstanbul, sadece Türkiye ile ilgili değil, Avrupa ve Ortadoğu dedikleri bölgenin denetimi ve oryantasyonu da İstanbul’dan yapılıyor. UN WOMAN Ankara, ayrıca Türkiye ile ilgili. Türkiye Avrupa’dan denetlenmiyor bu konuda, Avrupa’yı da Türkiye’deki merkez üzerinden denetliyorlar. Aynı imtiyazlı statü DSÖ için de geçerli.
İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanıp uygulanmadığını görmek istiyorsunuz Adliyeye gidip aile mahkemelerini bir izleyin. Biliyorsunuz zaten Zina suç olmaktan çıkartılmıştı.
Bu arada evlendiğiniz kız, daha önce başka bir macera yaşamışsa, siz evlendikten sonra evlendiğiniz kız doğum yapsa, yargıya göre, sizin boşanma davası açmanız halinde bu durum meşru bir gerekçe olarak kabul edilmeyecektir.
Bu arada bir de Kadının Şahidliği meselesi var tabi.
Kadın istemezse siz boşanamazsınız ama kadın isterse onun tek başına beyanı şahidlik için yeter.
Kanunla korunan bir hukuksuzluğu polis ve yargı yolu ile uygulamak mümkün artık bu yasa ile.
Bu KADININ BEYANI’nı esas alan düzenleme tam bir rezalet. İslam Miras hukuku da bu arada yasa ile NESH edildi tabi. Zaten daha önceki fiili durum da İslam’la etiketlense de tam olarak İslami bir mahiyet taşımıyordu.
GENDER konusuna geri dönecek olursak, SEX biyolojik cinsiyeti ifade ediyor, GENDER ise “toplumsal cinsiyet kimliği”ni ifade ediyor.
Bu aslında Yaratılıştan kaynaklanan FITRAT ile muhkem bir NAS’a karşı alnımıza çalınmış kara bir lekedir. Utancımızdır. RESMEN kimlik kartımıza çakılmış Şeytani bir mühürdür.
Bizim tatlı su Müslümanları, “AKP’nin papatyaları”, KADEM’in, İbni Haldun Üni. gibi DİB gibi kurumlardan konuşmacıların da katılımı ile, Laikçi kesim sözleşmede yazılan şekli ile “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” konusunda kampanyalar düzenlerken, onlar da “Toplumsal Cinsiyet Adaleti” diye konuyu bir algı operasyonu, toplum mühendisliği ile insanların zihnine yerleştirdiler. Bir deli çıkıp kimliklerimize GENDER maddesini çaktı, şimdi 400 akıllı kaç yıldır silmiyor/ silemiyor. Peki, tamam silmiyor ya da silemiyorsunuz da, hadi uygulayın o zaman.
Bir erkek size gelip ben kadın olmak istiyorum, ya da kendimi öyle hissediyorum, veya ben akışkan ve değişken bir cinsiyete sahibim dese bunu niye kimliklerine yazmıyorsunuz? Erkek örneği yerine bir kadın da kendini erkek hissettiğini söyleyebilir. Madem bu haltı yediniz, bir erkek kendini kadın hissettiğinde bunu kimlik kartına yazmanız gerek. Peki, ben “kadın oldum” diyen bir erkek, evli ise o zaman bu evlilik otomatik olarak eşcinsel bir evliliğe dönüşmüş olmuyordu. Erkek kadınım derse, Lezbiyen kadın erkeğim derse aile birliği Homoseksüel bir evliliğe dönüşmüş olmuyor mu?
Kadın erkek olduğunu söylerse, mahkeme onun tanıklığında VEHBİ olan kimliğini mi, yoksa KESBİ olan kimliğini mi esas alacak?
Yani Biyolojik cinsiyetini mi esas alacak, toplumsal cinsiyetini mi?
Şu soruya nasıl cevap vereceksiniz. Erkek Kadınım dediğinde ve bunu kimliklerine yazdığınızda (yazmayacaksanız, kimlik kartlarından SEX’i çıkartıp yerine niye GENDER yazdınız?) Bu yasa bu anlamda aslında modern bir Kıyafet kanunu. Şapka giymek yasayla mecbur, ama şapka giyen de yok. Yasayı uygulayan olmadığı gibi, bu yasayı da uygulamadan kaldıramıyorsunuz. Bu GENDER işi de buna benzedi. Bunlar MODERN TABU’lar ve MODERN HURAFEler.
Madem, toplumsal cinsiyeti esas alıyorsunuz. Kadınım diyen erkeğin beyanını da diğer kadınlara tanınan haklar çerçevesinde değerlendirmeniz gerekmez mi? O kişinin sosyal hakları, emekliliğini ona göre düzenlemeniz gerekmez mi? Ya hu bu şekilde esasen siz eşcinsel evliliği otomatik bir şekilde meşrulaştırmış olmuyor musunuz. Sonra da çıkıp LGBT’ye eşcinsel evliliğe karşı olduğunuzu söylüyorsunuz. “Ben artık kadın oldum” diyen erkek, kadın istihdamı ve işyeri açma desteğinden yararlanabilecek mi? Mesela bir erkek gidip bir kadın derneğine üye olabilecek mi? Ya da bir kadın ben erkeğim diye askere gitmek isterse ne yapacaksınız?
Bir tek İstanbul Sözleşmesi ile kaç yasayı NESH ettiğinizin farkında mısınız? Bu yasaya oy veren herkes bu yasanın sebeb olduğu bütün haksızlıkların suç ortağıdır. Biliyorsunuz bu yasa oy birliği ile geçirilmişti. Bu süreçte, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı, Aile Bakanlığı, Adalet Bakanlığı bu bakanlıkların bürokrasisi, Yargı, bu yasaya destek veren Parti, vakıf, dernek, oda, sendika hepsi müştereken ve müteselsilen, yardım ve yataklık etmekten, suçu ve suçluyu övmekten bu dünyada da ahirette de sorumlu tutulacaklar. Hukuka uygun olmayan yasa suç aletidir. Her fırsatta “uluslararası sistemle birlikte hareket etmek”ten söz edenler bu suçun ana failleridirler.
Ha bu arada çocuklarınıza cinsel kimlik dayatması yaparsanız suç işlemiş olursunuz. Bu konuda merkezi hükümet, yerel yönetimler, Eğitim Kurumları, Media, STK, iş dünyası ETCEP kriterlerine uygun davranmaları gerek. Bu anlamda TUSİAD üyesi bir takım holdingler IK’larında, sözleşme ve yasaların amir hükmü olan dezavantajlı grublar olarak toplumsal cinsiyet kimliğine sahip, din ahlak, gelenek, biyolojik cinsiyetinden bağımsız BİREY’lere POZİTİF AYIRIMCILIK kararı alınca ben de “…(Bu holdingler) bu fahişeler ve türevlerine pozitif ayırımcılık uygularken bizim Yeşil Sermaye ne yapıyor” dediğim için AK Parti ve KADEM hakkında suç duyurusunda bulunmuşlardı.
Yeni baktım, Arama motorlarında KADEM’in “toplumsal cinsiyet eşitliğinin geliştirilmesi” konusu hala duruyor: Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi ... KADEM https://kadem.org.tr › degerlendirme-etcep 15 Ocak 2019 — ETCEP, UNESCO'nun 2009 yılında cinsiyete duyarlı okulların sahip olması gereken özellikleri ortaya koyabilmek amacıyla geliştirdiği kriterler...
Öte yandan bakar mısınız, BBC deki 23 Mart 2019 tarihli, Fundanur Öztürk imzalı bir haberde ne deniyor: “Eğitim’de Toplumsal Cinsiyet Eşitliği”ni esas alan projelere karşı çıkan derneklerin temsilcileri, toplumsal cinsiyet eşitliğinin "aileleri bölme" ve "seküler nesiller yetiştirme amacı taşıdığını" savunuyor. MEB, projelere yönelik tepkilerin artması üzerine bir açıklama yaptı. Bakanlıklarında bu alanda bir proje olmadığını duyurdu. Oysa, “Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi” (ETCEP), 2014-2016 yılları arasında AB ve Türkiye tarafından finanse edildi ve MEB koordinasyonunda yürütüldü. MEB'e bağlı bazı orta öğretim okullarında uygulanan ETCEP, 2016 Eylül ayında sonlandırıldı. Ardından MEB, "ETCEP kapsamında elde edilen çıktıların yaygınlaştırılması" amacıyla BM Çocuklara Yardım Fonu ile işbirliği içinde yeni bir projenin yürütüldüğü açıkladı.”
Bu konuda Fatma Şahin’in genel başkanlığı döneminde (2018-2023 yılları arası) Türkiye Belediyeler Birliği tarafından bütün belediyelerde “Toplumsal Cinsiyet kimliği” ile ilgili komisyonlar, müdürlükler kurulması tamim edilmişti. Hala bugün bazı CHP belediyeleri bu birimlere yönetimlerinde yer veriyor ve bu maksada yönelik kurulan derneklere cömert büyük maddi imkanlar ve media desteği, eğitim ve sağlık merkezleri, rehberlik / danışmanlık birimleri, bazı Üniversiteler, belediyeler, dernekler bünyesinde faaliyetlerini sürdürüyor. Bu “hizmetler” UN WOMAN adına yapıldığı için yargı muafiyeti söz konusu olduğundan işlem yapılamıyor. Çünkü yasa zaten onların lehine..
Hangi partiden olursanız, yasa ile korunan bu aileyi ifsad eden ahlaksızlığa neden hala bir şey yapılmadığını ve kimlik kartlarındaki GENDER’i kim, niçin oraya koydurdu ve bu güne kadar niçin hala kimlik kartlarından silinmiyor, bunu milletvekillerine, partililere sorun bakalım, ne cevap verecekler?.
İslam geleneğinde kadının de-facto şahidliğinde, oldu bitti şeklindeki şahidliğinde sorun yok, tutulan şahidlik’te, şahid olunan konuda ihtilaf olduğunda, olaya kadının tanık olarak taraf olması istenmemiştir. Tutulan şahidlik’lerde taraflar yakın/tanış kişilerdir ve bir çıkar ilişkisi söz konusudur. Kadının çıkar çatışmasının muhatabı olması istenerek aslında korunmuştur. Buna bağlı, hamilelik hali, seyahat konusu gibi konular da kadınlar için zahmetli konular olacağı, konunun aileler ve dostlar arası bir dargınlığa sebeb olmasının aile içindeki yansımaları da söz konusu olacağında bu konuda bir sınırlama getirilmekle, bu sınırlama mutlak değildir. İki kadın birlikte zaten bu şahidlik görevini yapabilecektir. (Toplumsal cinsiyetle ilgili halen devam eden mevcut uygulamalar hakkında daha fazla bilgi için, lütfen yazının sonundaki NOT’ kısmına bakınız.)
Haksızlıklara destek olmayın / olmayalım. Tamam, ama bu yetmez, haksızlıklar karşısında susanlardan da olmayın / olmayalım. Selam ve dua ile.
NOT: Bu projenin İstanbul Sözleşmesi kapsamında dolaylı olarak etkilerinin devam ettiğini veya benzer uygulamaların başka biçimlerde sürdürüldüğünü iddia ediyor. Bu iddialar, özellikle muhafazakâr kesimlerde
Ancak, ETCEP'in kendisi resmi olarak devam etmese de, toplumsal cinsiyet eşitliği odaklı benzer uygulamaların belediyelerde ve diğer yerel yönetimlerde sürdürüldüğüne dair bazı göstergeler mevcut. Belediyelerde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Uygulamaları; Eşitlik Birimleri ve Yerel Eşitlik Eylem Planları; Bazı büyükşehir belediyeleri, toplumsal cinsiyet eşitliğini teşvik etmek amacıyla "Eşitlik Birimleri" veya benzer yapılar kurmuş durumda. Mesela, 30 büyükşehir belediyesi üzerine yapılan bir analizde, bu belediyelerin toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinden hizmetler ürettiği belirtiliyor. Bu birimler, kadınların ve dezavantajlı grupların LGBTİ+ BİREY’lerin kentsel hizmetlere, pozitif ayırımcılık uygulaması ile daha kolay erişimini sağlamayı ve toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarını yerel düzeyde hayata geçirmeyi hedefliyor. Kadın Danışma Merkezleri ve Sığınmaevleri ETCEP'in gayesine benzer hedefler taşıyor. Bir çok büyükşehir belediye bu anlamda eğitim veriyor, seminerler düzenliyor. Belediyelerin Eğitim ve Kapasite Geliştirme Programları’nda da bunu görüyoruz. Gaziantep’te 8-9 Temmuz 2025’de Büyükşehir tarafından düzenlenen bir etkinlikte, “yerel düzeyde toplumsal cinsiyet eşitliği için işbirliklerini güçlendirme” etkinliğin ana gayesi idi. Bu program, kadın muhtarlar, meclis üyeleri ve sivil toplum temsilcilerine yönelik eğitimler içeriyor ve yerel yönetimlerde toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarının geliştirilmesine odaklanıyordu.
Burada “Avrupa Yerel Yaşamda Kadın-Erkek Eşitliği Şartı”nın özel bir yeri var. Türkiye’de bazı belediyeler bu şartı imzalayarak “toplumsal cinsiyet eşitliğini yerel politikalarına entegre etme taahhüdü”nde bulundu ve
Her seviyede “toplumsal cinsiyet eşitliği farkındalığını artırma” programı uyguluyorlar. Bu maksatla AB fonlarında destekler alıyorlar. İstanbul Sözleşmesi’nden 2021’de geri çekilme irade beyanı’na rağmen, 6284 sayılı kanun ve benzeri mevzuatlar üzerinden toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının hâlâ uygulandığı görülüyor. Hatta uygulamanın Ortadoğu ve Avrupa merkezi UN WOMAN ile İstanbul yapıldı. UN WOMAN CEDAW, İST. SÖZ: ve LANZAROTE’yi birlikte uyguluyor. Yargı-Vergi, Diplomatik muafiyete sahip. Bu çerçevede UN WOMAN LGBT+ ve benzer diğer konularla ilgili olarak, özel ve tüzel, resmi ve gayri resmi kuruluşlar, kamu kurum ve kuruluşları, Media ve STK ile doğrudan temas, işbirliği ve ortay faaliyet yetkisine sahip. Yani bugünkü uygumalar daha kapsamlı ve güçlü bir şekilde devam ediyor.
Mevcut Durum’da bir takım STK’lar bu konuda UN WOMAN ile birlikte çalışmalar yaparken, belediyeler de özellikle “kadın danışma merkezleri, sığınma evleri ve eşitlik birimleri” üzerinden toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik çalışmalarına devam ediyor. Bu uygulamalar daha çok “sosyal hizmetler” ve “yerel politikalar” üzerine yoğunlaşıyor. Kamu kurumları “Toplumsal cinsiyet”e açık bir destek vermeseler de karşı bir çalışma içinde de değiller. Bu anlamda kimlik kartlarında “toplumsal cinsiyet kimliği” olarak, “Biyolojik cinsiyet” kimliği değil, GENDER şeklinde “Toplumsal cinsiyet kimliği” kullanılmaya devam ediyor.
Biyolojik Cinsiyete karşı Toplumsal cinsiyeti esas alan tanımlar, dini açıdan kadın ve erkek rolleri aile, şahidlik, miras hukuku, velayet, Fıtrat gibi konularla ilgili olarak açık MUHKEM NAS ve hadislere karşı bir duruma sebeb oluyor