Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Tahta kılıçlarla...

Öncelikle söyleyeyim; bu yazı kriminolojik bir yazı değildir. Yani SADAT’ın ana muhalefet liderinin tv mülakatına reklam sokuşturma densizliğinden yola çıkıp bir şeyler söylemeye niyetlenmedim.
Başka bir boyutu irdelemek istiyorum. Şu “ASRİKA” boyutunu.

Cemalettin Kaplan basbayağı bir din adamı idi. Adana müftüsü idi. Sonra Almanya’ya sığındı. Orada bir “Şeriat devleti” kurdu, bir ara tahta kılıçlarla sahne gösterileri düzenledi. Bunlar “Hilafet devletinin silahlı gücü”nü temsil etmekteydiler. Projesi bu devleti Almanya’dan İslam ülkelerine ihraç etmekti!

Birileri Türkiye’de kriminolojik yapı haline gelince Amerika başta olmak üzere dünyanın başka ülkelerine gittiler, bunu “hicret” olarak nitelediler, Türkiye Mekke olmuştu, gittikleri yeri Medine haline getirip yeniden Türkiye’yi fethedeceklerdi.

İran’da 1979’da ”İslam devrimi” yapanlar, bu devrimi önce İslam ülkeleri olmak üzere bütün dünyaya “ihraç” edeceklerdi. Sonunda egemen oldukları İran’da halk ile boğuşmaya, dışarda da Şii misyonunu ya da Fars milliyetçiliğini ihraç noktasına geldiler?

Ziyaül Hakk’ın “islamlaşma projesi”ni de yaşayan Pakistan bugün ne halde?

Suudlar, İslam dünyasını Vahhabileştirdiklerinde İslam dünyasının mazlumiyeti bitecek miydi?

Mehmet Akif’ler, Ziya Paşa’lar devrinin de derdiydi İslam dünyasının yerlerde sürünüşü. Onlar da “Diyar-ı küfrü gezmiş, beldeler kaşaneler görmüş, mülk-ü İslam’ı dolaştıklarında ise bütün viranelere şahit olmuşlardı.” Nasıl yanıyordu içleri…

Aliya İzzetbegoviç, Avrupa’nın ortasında bir Müslüman halkın lideri olarak arayışlarını seslendiriyordu İslam konferanslarında…

Ben bir ara “Ümmet nasıl ayağa kalkar?” konulu konferanslar verdiğimi bir ara paylaşmıştım sizlerle.

O konferanslarda dinleyicilere soruyordum: “Ümmet üç yılda, beş yılda ayağa kalkar mı?” diye. Salondan ses çıkmıyordu. “20 yılda ayağa kalkar mı?” sorusuna bir ses “İnşallah” diye cevap vermişti. Ben de “İnşallah bu inşallahınız olmayacak şeyler için söylediğimiz inşallahlardan değildir” demiştim.

Sorumdaki 20 yıl, işte Türkiye’de dindar bir kadronun yönetiminde yaşadığımız şu 20 yıldı. Ney, neden olmamıştı? Ben diyordum ki, “Çünkü insana yatırım demek olan eğitimde başarılı olunamadı. Hala bu hareketin lideri eğitimde başarılı olunamadığını söylüyor.”

İslam dünyasının insan sermayesinin özgül ağırlık problemine işaret ediyordum. Evet 1 milyar 500 milyonluk bir kitleydik, ama bu kitlenin özgül ağırlığı, dünyanın başka ülkeleriyle kıyas edildiğinde, terazinin ağır basan kefesinde yer almıyordu. Hatta Mehmet Akif, “insan kalitesi”nin Müslümanlık boyutunu bile yerden yere vuruyordu: “Kaç hakiki Müslüman gördümse hep makberdedir, bilmem amma Müslümanlık galiae göklerdedir” diyecekti.

SADAT’ın projesinin adı “ASRİKA.” Özeti şu: Asya’nın ve Afrika’nın Müslüman ülkeleri bu isimde çok uluslu bir yapı oluşturacaklar, bu ülkelerde şeriat hakim olacak. SADAT bu ülkelerin dönüşümünde rol oynayacak. Emekli askerlerin kurduğu bir yapı olarak, söz konusu ülkelerde askeri eğitimler verecek ve emperyalist dünyaya karşı İslam ülkelerini tahkim edecekler.

Yapının ana unsurları, geçmişte Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ihraç edilmiş dindar subaylardı. Başlarında emekli general Adnan Tanrıverdi bulunuyordu. Samimi dindar bir paşaydı. Bu iktidar döneminde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışma heyetine kadar girdi. SADAT da, iktidarın kolaylaştırması ile, faaliyet yürüttü, başka İslam ülkeleriyle para-militer diye nitelenen ilişkiler kurdu. Bunlar arasında silah temini, askeri eğitimler vs sayılıyor.

Evet, özeti bu.

Anlaşıldığı kadarıyla buradan ilerleye ilerleye, ASRİKA oluşumu sağlanacak. Zaman zaman toplantılar yapılıyor İslam ülkelerinden gelen temsilcilerle. Böyle bir projenin İslam ülkelerinde “Alıcılar”ının bulunması yadırganmaz. Çünkü tüm İslam dünyasında “Ümmet nasıl ayağa kalkar?” ya da “Bu İslam dünyamızın hali ne olacak?” soruları sorulur. Bir derttir bu.

Şimdi başa dönelim? “Almanya’da hilafet devleti kurmak” ve “Tahta kılıçlarla sahne almak” nasıl bir hayalin ifadesi idi?

Ben diyorum ki, oturup proje yapmak en kolayı… Tıpkı lego oynar gibi… Şunu şunun üstüne koy, şuradan şunu takıştır, al sana şahane kuleler… Sonra bir çocuk darbesi ile dağılsın her şey…

Şimdi bir yandan “ASRİKA” projesi yapıyorsunuz, bir yandan da Türkiye’nin ana muhalefet liderinin tv programına reklam yerleştirmek gibi bir korsanlığa kalkışıyorsunuz. Sonra da onu “Gol atmak” olarak niteliyorsunuz. Oraya silahlı adamların görüntüsünü koyup belki de ”Bizde bunlar da var” mesajı vermek istiyorsunuz. ASRİKA böyle oluşur belli ki! Ülkenizin yarın iktidara gelmesi muhtemel ana muhalefet lideri ile boğuşarak… Daha dünyada etkili olabilmek için birbiri ile boğuşan Amerika’yı, Rusya’yı, Çin’i, Avrupa ülkelerini hiç hesaba katmadan…

Ne de olsa Almanya’da hilafet devleti kurulabiliyor değil mi?

Ben yine diyeceğimi diyeyim: İnsan sermayemizin özgül ağırlığını artırmadan Türkiye olarak da İslam dünyası olarak da varacağımız bir yer yok. Birim insandaki özgül ağırlıktan bahsediyorum. “İnsan israfı”na kafa yormalıyız daha çok, daha çok. Öyle bakabilirsek “ASRİKA” gibi işler, üç adımda tıkanacak zihinsel oyun niteliğine bürünür sadece.

Bu yazı toplam 259 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar