Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Suali mukadderler ve Olimpiyad gerçeği

Siz, 90 sorunun cevabını bilseniz, sadece 10 sorunun cevabını bilmeseniz ve imtihanda sorular o 10 arasından çıksa; başarısız sayılırsınız.

Siyasette de durum böyledir. Aslında eczaneye gittiğinizde bütün duvarlar ilaç doludur ve siz basit bir nasır ilacı arıyorsunuz. O eczanenin size verecek ilacı yoktur.

İnsanların soruları vardır. Siz o sorulara tatmin edici cevaplar veremiyorsanız ağzınızla kuş tutsanız faydası yoktur.

Hani gazetecilik kuralıdır; 5N1K; Ne, Nerede, Ne zaman, Niçin, Nasıl, Kim? Anlaşılır şekilde, efradına cami, ağyarına mani şekilde?

Siyasette en çok sorulan-sorulacak olan konular şunlar: Rüşvet, torpil, iltimas, haksız kazanç, adalet. Aslında bunların hepsinin kökeninde Ehliyet, Emanet ve Adalet var! Devlet, siyaset bu sacayağı üzerinde durur. Bunlardan biri kırılırsa vay o halkın da, yöneticilerinin de başına geleceklere.

Bu konuda devlet şeffaf olmak zorundadır. Yoksa gerçeğin yerini söylenti alır. Söylenti şüyuu bulursa, hadise şüyuu vukuundan beter hale gelir. Söylenti kargaşanın ikiz kardeşidir.

Siyaset vekalet müessesesidir. İstişare ve şûra esastır. Kendini mutlak konumda gördüğü an, kutsadığı an İlahlık ve Rablik iddiasında bulunmuş olur. Hesap veremeyen siyaset hesap da soramaz.

Bu hep iktidardan sorulur ama, bu işin iktidarı muhalefeti yoktur. Yerel yönetimi yoktur. Bu ahlaksız STK şemsiyesi altındaki Vakıf, Dernek, Oda, Sendika, Kooperatif her yere uzanır. Şirketler de öyle. Bu hastalık sirayet eder, yani bulaşır. Toplum zaman içinde farklı dini, mezhebi, etnik, ideolojik, politik, felsefi ve vijdani kanaat farklılıklarına sahip kesimlerine kadar, bir yandan birbiri ile savaşırken, öte yandan benzeşirler.

Her şeyi birbirine karıştırdık. Mesela birilerine göre “ulusal gurur ya da çıkar” söz konusu ise din teferruattır(!).

Muhammed Ali rakibini yendiği gün sokaklara dökülmüştük. Bir insanın, başka bir insanı dövmesinden gurur duyduk (!). Oysa bizim geleneğimizde insanın yüzüne vurmak haramdı.

İnsan insanı dövüyor, bununla gurur duyuyoruz.

Futbol ve Boks gibi sporlar insani ve ahlaki değil, bana göre.

Horoz dövüşü “hayvan hakları” açısından suç olacak ama siz insanı insanla dövüştürecek ve bununla gurur duyacaksınız. Bundan zevk alacaksınız, bunun eğitimi verecek ve bunun altyapısı için milyonlarca lira harcayacaksınız.

Bir futbol sahası, kaç yangın uçağı yapar(!). Ya da bir 1. Ligde oynayan futbol takımının futbolcu transferinin bütçesi kaç yangın söndürme uçağı yapar(!) hiç düşündünüz mü?

CHP’li belediye başkanı kurban keserek Genelev açmıştı, yılbaşında başörtülü teyzeler besmele ile piyango çekiyordu, söz konusu olan File’nin ya da Ring’in sultanları olunca ulusal onur bazı değerlerimizi “teferruat” haline getiriyor. Bu konuda “itibarda tasarruf olmaz” kuralı gereğince asgari ücretliye sağlanmayan teşvik ve muafiyetler, futbol takımlarına ve profesyonel futbolculara gösterilebiliyor. “İtibar” PR temelli bir “meta” olunca sonuç bu.

Bu “spor” da, “kültür” de “aydın” da sorumlu kavramlar ve kimlikler. Artık “Din” ve “Ahlak” “Milli Eğitim” penceresinden “bir kültür” olarak değerlendiriliyor. Maarif ve İrfan, Hikmet gibi “para etmeyen” şeylere bizim ayıracak zamanımız ve paramız yok çünkü! Önemli olan Olimpiyadlara katılmak ve derece almak. Sahi “Olimpiyad” ne demek? Stadium ne demek. Bunların hepsinin mitolojik, teolojik, politik anlamları vardır. Olimpiyadların dört yılda bir yapılmasının ardından da dini ritüeller vardır. Promete, Pandora bu konu ile ilgili mitolojik kişiliklerdir. Zeus’un en hızlı ve çevik habercisi Hermes tüm atletlerin koruyucusudur. Yıldızı Merkür’dür. Hermes aynı zamanda akıllı ve kurnaz olduğu için hırsızların, kumarbazların ve tüccarların da koruyucusudur. Lir’i, kaval’ı, nota’ları, astronomi’yi, ölçü birimleri’ni ve sporu icat etmiştir. Sahi Mustafa Kemal ne demişti: “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlâklısını severim”.. Biz Glaido’dan söz ediyoruz da, mesela neden bunun Gladiatörlerle bağını kurmuyoruz zihnimizde.

Vahşi bir pagan inancını “Kültür, sanat, spor”la soslayınca sorgulanamaz bir değere dönüşüyor. Hatta modern, seküler bir kutsala dönüşüyor. Onun üzerinden insanlara onur payeleri veriliyor, şöhret sahibi oluyorlar ve onlar idolleştirilerek, yani küçük putçuklara/Titanlara dönüştürülerek onlar modern hayat tarzının rol modellerine dönüştürülüp, bir misyoner haline getiriliyorlar.

“Ulusal çıkar” sözkonusu ise, artık orada susmak gerekiyor kimilerine göre. Benim inancıma göre, alemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygamberin ümmeti olarak, “bütün insanlığın hayrına olmayan bir çözüm önerisi, benim önerim olmayacak. Yaşadığımız zamana ve mekana adil şahidler olmaya çalışacağız. Bir topluluğa olan öfkemiz, bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmeyecek. Hatta düşmanlığımız bile. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan, haklıdan yana olacağız, zalime, haksızlık yapana karşı olacağız. Zalim bizden, mazlum ötekilerden biri olsa da. Profesyonel sporda, ya da milli takım karşılaşmalarında böyle bir hassasiyet sahibi olabilir misiniz, mesela.

Hristiyan Yunan düşünürü Titus Flavius Clemens’e göre ise bu spor oyunları “Pelops’un ruhuna sunulan armağan”larla ilgili bir törendir. Her dört yılda bir Olimpiyad düzenlenmesi, aslında Olimpos dağı tanrılarına, yarattığı insanın en hızlı, en güçlü olduğunu gösteren bir ibadettir. Olimpiyadlar Pelops’un MÖ 9. yüzyılda halkını büyük bir savaşın içine düşmekten kurtarması için Pythia’ya giderek kahinlere danışması sonucu, kâhinler ona tanrılar onuruna oyunlar düzenleyerek tanrıların memnuniyetini kazanması gerektiğini söyler. Bu ayinler 4 yılda bir geleneksel olarak yinelenir.. Oyunlar tanrıların yaşıyor olduğuna inanılan Olimpiya Dağı’nda düzenlenir ve adını da bu dağda düzenlenmesinden ötürü alır. Bu konuyu inceleyenlerin genel kanaati “Olimpiyadların kökeni ne olursa olsun, bu oyunlarının Antik çağda tanrılar karşısında gücünü ispatlayarak “tanrısallaşmak ve ölümsüzlük” kazanmak üzerine bir gizem kültü olan Eleusis Gizemleri paralelinde düzenlenen en büyük iki dinsel törenden biri olduğudur.”

Olimpiyad konusunun fikri arka planına değinmek istedim. Hani bir şey “Milli ve yerli” olunca, meşruiyet de kazanıyor ya (!), dileyen 4 yıl sonraki Olimpiyadlara şimdiden hazırlanmak için kolları sıvayabilir. Korkmayın bu din “ilahi” değil, yani içinde “irtica” barındırmaz!!!

Yarın bu Olimpiyad konusuna farklı bir açıdan bakacağım.

Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 404 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar