Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Siyaset ve Bürokrasi erbabına! Bu bir uyarı mektubudur...

Derin Gerçekler

(Ali İmran 185) “Her nefis ölümü tadacaktır. Yaptıklarınızın karşılığı ancak kıyâmet günü tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konulursa, gerçekten o kurtuluşa ermiştir. İyi bilin ki, bu dünya hayatı, aldatıcı bir faydadan başka bir şey değildir” diyor.

Evet dünya hayatı, oyun ve eğlence yeri de değil. Unutmayın bu dünyada yaptığınız ve yapmanız gerekirken yapmadığınız, söylediğiniz ve söylemeniz gerekirken söylemediğiniz her şeyin hesabını vereceksiniz.
Hem de “…misgale zerretin hayran yerah ve misgale zereretin şerrah yerah” ölçüsünde.

(Ali İmran 196)de denir ki, “Rasûlüm! Kâfirlerin refah içinde diyar diyar dolaşmaları, ticâret yaparak kazanç sağlamaları sakın seni aldatmasın!” Resule söylenen, O'nun şahsında aynı zamanda bize de söylenmiştir.

(Araf 22)de, Hz. Adem’in Cennetten çıkartılışı ile ilgili olarak denir ki, “Böylece onları yaldızlı sözlerle aldatarak, konumlarına yakışmayan bir işe sürükledi: O yasak ağacın meyvesini tadar tatmaz birden edep yerleri kendilerine açılıp görülüverdi; onlar da cennet yapraklarıyla örtünmeye çalıştılar. Rableri onlara: “Ben size o ağacı yasaklamadım mı? Üstelik şeytanın sizin apaçık düşmanınız olduğunu söylemedim mi” buyurdu. Şeytan o yaldızlı sözlerle kimi aldatıyor dersiniz?

Sahi şu uyarı kimin için: (Araf 51) “O kâfirler ki dinlerini oyun ve eğlence edinip, din adına oyun ve eğlence türünden şeylerle meşgul olmuşlardı; dünya hayatı kendilerini aldatmıştı. Onlar, nasıl kendilerini bekleyen bu dehşetli günle yüz yüze geleceklerini unutup âyetlerimizi bile bile inkâr ettilerse, biz de bugün onları öylece unutur, affedip nimet vermek için hiç hatırlamayız”.

(Fatr 5) ''Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın va‘di gerçektir. Öyleyse sakın dünya hayatı sizi aldatmasın! O çok hilekâr şeytan da, sizi Allah’ın rahmeti ve affına güvendirerek kandırmasın!''

Şeytana yeryüzünde yapma izni veriler şeylere bakar mısınız: (İsra 64) “Onlardan gücünün yettiği kimseleri o kandırıcı sesinle yerinden oynat, baştan çıkar; süvâri ve yaya birliklerini toplayıp üzerlerine yürü; mallarına ve çocuklarına ortak ol ve onlara bol bol vaatlerde bulun.” Gerçek şu ki, şeytanın onlara verdiği sözler aldatmacadan başka bir şey değildir”.
Sahi, kendilerine ait olmayan şeyler hakkında bol bol vaadelerde bulunanlar kimler?

(Enfal 49) O zaman münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar, mü’minler hakkında: “Kendilerini bir şey zanneden şu basit adamları dinleri ne fenâ aldatmış!” diyorlardı. Halbuki kim Allah’a güvenip dayanırsa Allah onu üstün kılar. Çünkü Allah kudreti dâimâ üstün gelen, her işi ve hükmü hikmetli ve sağlam olandır”. CoVID günlerinde bize öyle demediler mi? İstanbul sözleşmesi ile ilgili ya da iklim yasası konusunda.

Korkmayın, Şeytan ve onun dostları, Allah’ın muttaki kullarına hiçbir şey yapamaz. (Enfal 62) da ne deniyordu bize: “Eğer hile yapıp seni oyuna getirmek isterlerse bile hiç endişe etme, Allah sana yeter! Kendi yardımıyla ve mü’minlerle seni destekleyen yalnız O’dur”.

Kim ne derse desin, inanmayın.
Gaybı yalnız Allah (cc) bilir.
Hafız (Koruyan), Şafi (Şifa veren) Allah’tır. Mekerallahu! Eğer onlar tuzak kurmuşlarsa, Onların tuzaklarını görüp kendi başlarına geçirecek, onları gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah var. Onların bir planı varsa Allah’ın da bir hükmü var. Galib olacak olan Allah’ın hükmüdür.

Biliyoruz ki rızgımızdan az ya da çok yemeyeceğiz. Ecelimizden önce ya da sonra ölmeyeceğiz. Kaderimiz’den başka bir kaderimiz de yok. O zaman ne gam!

Siyaset erbabını uyarıyorum: Size hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz Allah bilir. Eğer Allah’ın rızasına uygun işler yapmazsanız bilin ki o ihtirasla arzuladığınız sonuçlar, dua ile istenen belaya dönüşür.

Siyaset bu anlamda dünyanın en belalı işlerinden biridir. Kul hakkının bu kadar yoğun olduğu, mevzuat sorunu yaşanan, halkın ahlaki açısından zaaf içinde olduğu toplumlarda bu iş daha da risklidir.

Sonuçta her topluluk layık olduğu gibi idare olunur. Tencere yuvarlanır kapağını bulur.

Sık verdiğim bir örnek: Müslümanlar Mekke’den Medine’ye hicret ettiklerinde sayıca azdılar ve mallarını mülklerini geride bıraktıkları için daha yoksuldular. Çıktıkları şehir, geldikleri şehirdeki insanlarla din, ırk, mezheb, kabile olarak akrabaydılar. Peki Müslümanlar nasıl iktidar oldular? O şehir halkı tarafından Müslümanlar için iki şey söyleniyordu:
-Hz. Muhammed adildir. O emin bir kişidir. Bir kavme olan düşmanlığı bile onun adaletten ayrılmasına sebeb olmaz. Hükmettiğinde adaletle hükmeder.
-Müslümanlar bilirler ve yalan söylemezler. Söz verdiklerinde sözlerinde dururlar.

Bunları Müslümanlar kendileri için söylemiyorlar, gayri Müslimler, Müslümanlar için söylüyorlar. Bunların aralarına katılmaları ile şehirlerine adalet, barış ve huzur geleceğini, daha da zenginleşeceklerini düşünüyorlardı. Çünkü iç kavgalar üzerinden birbirleri ile uğraşmaktan bir şey yapamıyorlardı.

Düşünsenize seçimde sloganınızı rakipleriniz belirliyor.
Peki bugün bizde öyle mi ya!

Bugünlük te bu kadar.

Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 190 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar