Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Seçime giderken

Evet, bugün günlerden Pazartesi. Bu Cuma 12 Ocak 2024, yani Receb 1445, Hicri ayların 8.si. Üç ayların başlangıcı.

Kelime olarak “korkmak; saygı duymak, tâzim göstermek” anlamlarına gelen Recb mastarından Receb kelimesi üretilmiş. “Eşhuru hurum/Haram aylar” denilen saygı duyulan ve savaşmanın haram kabul edildiği dört aydan birinin adı olan bu ay aynı zamanda 3 ayların ilkidir. Câhiliye döneminde de bu ay savaştan ve baskınlardan uzak durulurdu. İlk on günde eski dönemlerde de oruç tutulur, Kabe ziyaretleri yapılır ve kurban kesilirdi..

Bu 3 aylara dolu dizgin giriyoruz. Savaşın haram olduğu bu ayda savaş bütün şiddeti ile sürüyor ve savaşın yayılması an meselesi. Ve önümüzde yerel seçimler var. Süreç başladı. Savaş gibi bir seçim olacağa benziyor.

3 Aylara girer Türkiye Şeriat ve Hilafeti tartışıyor. Kemalizm’i ve Laikliği tartışıyoruz. Tartışmadığımız bir şey yok ki. Tarihi tartışıyoruz, Dini, siyaseti tartışıyoruz. Aleviliği, Türklüğü, Kürtlüğü, Araplığı, Adaletsizliği, Göçmenleri, ekonomiyi, aileyi, ahlaksızlığı her şeyi tartışıyoruz. Herkes kendi ezberini tekrarlılar. Herkes birbirinden korkuyor.

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, hilafet tartışmalarına son noktayı koymuş, "Hilafet diye bir gündemimiz yok. Bu siyasi mesajların karşısındayız. Rejim değişikliği gibi bir durum da söz konusu olamaz. Bizim temel meselemiz Türkiye’nin laik, demokratik vasfının güçlendirilmesidir" demiş. Onu tartışıyoruz. Fatih Altaylıyı, Koç’u, Futbol takımlarını, Özlem zenginin doktor olan erkek kardeşini tartışıyoruz. Tartışmayı çok seviyoruz. Hele şu AYM ile Yargıtay arasındaki savaş yok mu!? Bir de bunun üstüne bir HSK tartışması ekleyip, 15 Temmuz davalarını, KHK ile görevden alınanları, AİHM’den gelen FETÖ davaları ile ilgili kararları da gündeme taşıdınız mı seyreyleyin siz gümbürtüyü..

Süleyman Soylu’nun yakını olarak bilinen Ayhan Bora Kaplan ile ilgili ilk iddianame mahkemeye sunulmuş. Ayrılan ve devam eden soruşturmalar da varmış. Bakalım bundan sonra ne olacak?.

Ah, ah! Daha düne kadar Ukrayna’yı konuşuyorduk. Çin denizinde çıkacak bir savaşın nükleer bir savaşa dönüşmesinden korkuyorduk. Çin’in Tayvanı işgalini konuştuk bir ara, şimdi Kuzey Kore ile Güney Kore arasında bir füze savaşından söz ediyoruz.

Bu arada Lübnan diye bir devlet var mı yok mu belli değil artık. Giden gitti, kalanlar ne yapacaklarını bilmiyor. Hizbullah kendi içinde bölünmüş bir vaziyette. Gazze’deki savaş Suriye ve Lübnan’a doğru genişler mi diye düşünüyoruz da, Aslında ABD ile Yemen arasında fiilen bir çatışma başladı bile. Kızıldeniz, İsrail’e giden-gelen gemiler için artık güvenli değil.

Öte yandan İran’daki patlama önemli. Rusya ve Çin İran’ın yanında olduğunu açıkladı. Ne İsrail ne de ABD’nin doğrudan İran’a saldıracağını düşünmüyorum. Ama Suudi Arabistan üzerinden İran’a bir saldırının gerekçesi Yemenden Suudi Arabistan’a bir füze saldırısı olabilir. Yani maşa varken bunlar ateşe kendi ellerini uzatmazlar. Yani vekalet savaşları her anlamda onlar için daha kazançlı bir savaş.

Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak için ister PKK’yı, ister PYD’yi kullanır, isterse DAEŞ’i. Bunları boşuna beslemiyor. Soğuk savaş yıllarında, yıllarca sağ-sol diye aynı ülkenin çocuklarını birbirine kırdırmadılar mı? Darbe yapacaklarda bu şekilde darbe zemini oluşturmadılar mı? Bunun adı “kontrollü bunalım stratejisi”. Bugün de Türkiye’de oynanmak için bir hazırlık varmış gibi geliyor bana. Bu kez, herkes kendi içinde ve eş zamanlı ötekilerle bir çatışma. Yani, “Ben ve Amcaoğlum kavgaya tutuştuk. Ben ve Amcaoğlum aynı zamanda düşmanımızla savaştayız” mantığı.

İlginç bir şekilde milliyetçi oylarda bir artış var. Din ve ideoloji kitleleri hareket ettirmede eskisi kadar etkili değil artık. Kitlesel olarak bir artış olsa da kendi içinde çok fazla bölündüler. Gruplar zayıflarken öfkelerin eskiye göre daha fazla. Aldatılmışlık psikolojisi söz konusu..

Milliyetçi oylar artıyor ama, Dindar ülkücülerin, karşısında bir de Tengriciler çıktı mesela, Devletçi kanat zayıflarken, örgütlü çıkar gruplarının sayısı artıyor. Bunların bir kısmını devlet kullanırken, çoğunu özel çıkar grupları kullanıyor. O gelenekse, dindar, milliyetçi, muhafazakâr grup, atam-babam, “biz eskiden eskiden” diyen, tarihle övünen, mefahirci, Kafkas oyunları, Azeri türkülerinde mutluluk arayan folklorik bir sessiz kütle de var. Liberal sağcılar militan bir ülkücülükten çok “Yerli ve milli”ci bir rota izliyorlar. Kemalizm üzerinden ulusalcı kanatla yakınlaşan bir kesim de var. Hatta, Tengricilerden bazıları, Karay/Karaimler üzerinden, Habatçıların yönlendirmesi ile Hazara ve Rothchildlerin Nuhi Yasaları üzerinden yeni bir inanç sistemi ve dini topluluk konusunda çok istekli görünüyorlar. Bir kısmı da Etrüskler, İskitler üzerinden yeni kök arayışı içinde.

Milliyetçi oyların bir kısmı İYİ Partide toplanıyordu artık İYİ Parti’nin seçmen bazında fazla bir itibarı kalmadı. AK Parti İçindekilerin bir kısmı gelinen noktada Soylu ile birlikte hareket edecek. Soylu ve ekibinin kararını da devam eden soruşturma ve operasyonlar belirleyecek gibi.

Dindar kesim ve Sol zaten paramparça. Artık kim ne kadar dindar o da belli değil. Bu seçime 36 Parti katılacak. Bunlar şunlar: Grubu olanlar (6 Parti) AK Parti, CHP, MHP, HDP, İYİ Parti, SP.. 6 Parti seçime katılma hakkına sahip olsa da muhtemelen katılmayacaklar.. Geriye kaldı 24 Parti. Bunun 11’i sol: Komunist, Sosyalist, Sosyal Demokrat, Demokratik sol, Liberal sol, Merkez sol. Kalan 13’ün 5’i dindar. 5’i Sağ, muhafazakar, 3’ü Milliyetçi. Ama gelinen noktada sağa oy verecek solcular, sola oy verecek sağcılar var. Tek bir Kürt oyu da yok, Alevi oyu da. Bu seçimde sandığa gitmeyecek önemli bir kesim de var. CHP’den korkanların önemli bir kısmı AK Partiye gidecek, AK Partiden korkanların önemli bir kısmı da CHP’ye gidecek. Ama bu seçim ittifakları taşları yerinden oynattı. Her kesimden birileri bunun tam tersi bir yönde oy kullanacak. Ancak şu var ki, Merkezkaç durumunda olan Milliyetçi, Alevi ve Kürt oylarındaki yönelik sonucun belirlenmesinde önemli olacak. Bu seçimde bir de Karadeniz allerjisi ve karadeniz dayanışması Alevi ve Kürt oylar arasındaki kadar güçlü.

İste bu seçimde seçime katılma hakkını elde eden partiler: Adalet Birlik Partisi, Adalet Partisi, AK Parti, Anadolu Birliği Partisi, Anavatan Partisi, Aydınlık Demokrasi Partisi, Bağımsız Türkiye Partisi, Büyük Birlik Partisi, Büyük Türkiye Partisi. CHP, Demokrasi ve Atılım Partisi, Demokratik Sol Parti, Demokrat Parti, Emek Partisi, Gelecek Partisi, Genç Parti, Güç Birliği Partisi, Hak ve Özgürlükler Partisi, Halkın Kurtuluş Partisi, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi, Hür Dava Partisi İYİ Parti, Memleket Partisi, Millet Partisi, MHP, Milli Yol Partisi, Saadet Partisi+(Gelecek Partisi), Sol Parti, Türkiye İşçi Partisi, Türkiye Komünist Hareketi, Türkiye Komünist Partisi, Vatan Partisi, Yeniden Refah Partisi, Yenilik Partisi, Yeni Türkiye Partisi, Zafer Partisi..

Bu arada adaylar belli olmaya da başladı. AK Parti İstanbul’da Murat Kurum’u gösterdi. CHP’nin adayı İmamoğlu. Her iki partinin tabanında da sıkıntı var. İşin içinde bir de Karadenizlilik var. Seçimin sonucunun belirlenmesi MHP, HDP, İYİ Partiden gelecek oylara bağlı gibi gözüküyor. Siyaset borsasının piyasası bu üçgen içinde şekillenecek. Siyasi hava puslu, deniz dalgalı. Sonuç, taraflar için “çantada keklik” değil. Bu konuya tekrar döneceğim.

Görelim bakalım, seçimin sonucu ne olacak?. Çok da merak etmiyorum. Havf ile Reca arası bir yerdeyim. Sonunda tencere yuvarlanacak, kapağını bulacak. Herkes layık olduğu gibi idare olacak. Siyaset kirli de toplum da daha temiz değil ki. Al birini vur ötekine. Hangisi daha akıllı, daha temiz, daha dürüst ve daha cesur, seçmen tercihini buna göre mi yapacak!. Sonucun ne olacağını öngörmek için çevrenizdeki insanlara, servis edilecek dosya ve kasetlere, olup bitenlere bakın. Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 251 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar