Seçim Sonuçları Üzerine

2011’de oyların % 49,83’ünü alarak 327 milletvekili çıkaran Akp, oyların % 99’dan fazlasının sayıldığı şu an itibarıyla 2015 seçimlerinde ancak % 40.90 civarında oy alarak 258 milletvekili çıkarabilmektedir. 4 yıl boyunca seçmen sayısının 4, 5 milyon arttığı halde, Akp’nin aldığı oy 2,5 milyon azaldı. Artan seçmenleri hesaba kattığımızda 2011 seçimlerine göre 5 milyona yakın oy kaybettiği anlaşılıyor.

 

Bu durumla ilgili bazı çıkarımlarımı paylaşmak istiyorum. İleride daha geniş tahlil yapmak niyetiyle, ilk hatırlatma babından, sözümü kim dinler, kim önemser diye karamsarlığa kaçmadan uyarmak istiyorum.

 

Halk iradesi, milli irade denilen demokrasi budur. Tahteravallidir; binersin üstüne, bir yükselir bir alçalırsın. Hakem halktır; demokrasilerde halka küsülmez, kızılmaz. Nasıl karar verdi ise ona uyulur. Sana çok verince iyi olan kalabalıklar, sana ders verince kötü ilan edilmez.

Demokrasiyi, çok partili yönetim tarzını kabul ettiğinize göre, falan partiye suçu yüklemek, onların barajı aşmasını suçlamak da ciddi bir çelişkidir.                                                                                                         

Ak partinin bu oy kaybı hakkında ciddi bir muhasebe ve özeleştiri yapması icap ediyor. Daha önce oy verdiği halde, bu kadar insanın artık oy partilerine oy vermemesini İslâmî bir bakış açısıyla tahlil etmek gerekiyor. Senin partin nasıl seçime katılıyorsa, diğer partiler de katılacak. Devamlı “bizi halk seçti”, halkın iradesi, demokrasi… der dururdunuz. Şimdi de HDP barajı geçtiyse onu da halk seçti. Onlar size nasıl tahammül ettiyse, siz de onlara tahammül edeceksiniz. Halkın iradesini önemseyen, demokrasiyi hakem kabul eden zihniyetlere göre HDP’ye suç bulmak kendisiyle çelişmektir. Siz değil miydiniz PKK’lılara: “Dağdan inin, parti kurun, mecliste çözüm arayın” diyen? Onlar da sizin sözünüzü tuttu. Ve meclise 80 milletvekili ile giriyorlar.  Demokrasiyi kabul ettiğinize göre, halkın size verdiği oyları sizden geri alarak HDP’ye vermesini de suçlayamazsınız.  

Hele, “oy vermek câiz değildir” diyen muvahhid kesimi suçlamak, yenilginin faturasını onlara yüklemek hiç adaletli değildir. Onlar başka partilere oy verin demediler. Oy verme oranları aşağı yukarı aynı: 2011’de % 87,16; şimdi ise % 86.63. Eğer bu seçimde oy vermeyen kesimler çok fazla olsaydı, o zaman hiç oy vermemeyi ısrarla savunan kesimi kendi ölçülerinize göre suçlama hakkınız olabilirdi. İkinci olarak, onların AKP’ye 5 milyon civarında oy kaybettirecek güce sahip olduğunu ileri sürmek gibi gözünüzde büyüterek gülünç olursunuz.

 

Her yokuşun bir inişi, her yükselişin bir alçalışı olacak. Hiç beklemiyordunuz iktidarı kaybedeceğinizi. Kibirden, şımardığınızdan göremiyordunuz hatalarınızı. Şimdi ne kadar özeleştiri yapacaksınız, hep birlikte göreceğiz? Ve esas geri dönmeniz gereken problemin ne kadar farkına varacaksınız? Gayrı İslâmî rejimi güçlendirmenin, ölümcül düzenin iskeletine kan pompalamanın yanlışlığını ve Nebevî metodun gerekli olduğunu, halkın hakemliğini esas almak yerine Hakkın rızasını öne çıkarmak gerektiğini, bu yenilgi ile esas mevzularda bir değerlendirme, bir muhasebe yapmanız icap ettiğini içinizden söyleyenler ve uygulayanlar çıkacak mı? Eğer hükümete talip olunmasından önce devleti İslamlaştırmaya talip olmanın önemini gösterecekse, Allah’ın hükümleri uygulansın diye halkın İslâm’a doğru değişim ve dönüşüm çabalarına itecekse, demokrasinin kendisini sorgulamaya yöneltecekse, bu mağlûbiyet gâlibiyet sayılır. Yok, suçu birilerine yamayıp kafayı kuma gömecekseniz, kendinizi aklamaya, gurur ve kibir içinde yaşamaya devam edecekseniz bu mağlubiyetleri daha nice mağlubiyetler takip edecektir.

 

“Dünya Müslümanları kaybetti, ümmet kaybetti” gibi büyük lafları bir tarafa bırakın. Siz nereden ümmetin temsilcisi oluyorsunuz? Ümmet için neler yaptınız? Bu yaptıklarınız Peygamberlerin yaptıkları ile, Kur’an’ın öncelikli emirleriyle ne kadar örtüşüyor? Eğer ümmet kaybetti ise, ümmetin kaybetmesine sebep olarak kendi hatalarınızı gözönüne getirin. “Müslümanlar rahat etmişti, bundan sonra rahat edemeyecekler.” Böyle mi diyorsunuz? İşte, fazilet gibi gördüğünüz bu durumu da muhasebe edin. İslam davasının önünün açılması gerekirken, dâvânın rahat etmesi önceliklenmeli iken Müslümanları rahata ve rehavete sürüklediniz. Gayrı İslâmî bir rejim ve ortamda rahat olan Müslümanlar daha fazla dünyevileşti, Ak parti hükümeti sayesinde faizsiz, uydu TV.siz, israfsız yaşayamayacak hale geldi. İslam rahat değilken Müslümanların rahatını önceliklediniz, onları sağcı ve muhafazakâr yaptınız. İslâm devletini talep eden kesim yok denecek kadar azaldı. 13 senelik iktidarınızda Kur’an’ın ahkâm âyetlerinden kaç tanesini hayata taşıdınız? Allah’ın Kur’an’da farz kıldığı kaç hükmü uygulattınız ve kaç tane haramı suç saydınız? 13 senede imkânsızlık ve daha büyük zulüm ortamı içinde Peygamberimiz devlete gitmişti. Sizin İslâmî devlet talebinden bile namaz kılanları uzaklaştırıp uzaklaştırmadığınızı hiç olmazsa bu ortamda muhasebe etmeniz gerekmez mi? İktidarda iken düşünemediğiniz Allah’ın hükmünü, inşallah bundan sonra düşünür, İslâmî değişim ve dönüşüm için peygamberler nereden nasıl başladı ise, Kur’an bizlerden öncelikle neleri yapmamızı istedi ise onlara öncelik vermeyi planlarsınız da o zaman bu yenilgi, zaferin başlangıcı olur. Peygamberler tevhidden başlamıştı; putperestliğe tavır almışlar, putlarla mücadele için her zorluğa göğüs germişlerdi. Halkı değiştirerek devlete lâyık toplum oluşturmuşlardı. İslâm ve Müslümanlar için Kur’an’ın ve Sünnetin tavsiyelerine uymayı, nebevî metodu, bugün değilse, ya ne zaman düşüneceksiniz? Yoksa, hâlâ câhiliyye hükmünü mü istiyorsunuz? Allah’ın hükmünü istiyorsanız haydi Kur’an okumaya, anlayarak, teslim olarak ve yaşamaya çalışarak, onun hükümlerini kendinize, evinize, işyerinize, kuruluşlarınıza ve devlete de hâkim kılmak için Kur’an’ın emirlerini, Peygamber’in usulünü uygulayarak… 

Bu yazı toplam 3127 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar