SECDE

SECDE

"Bir kulun yaptığı işlerden Allah'ın en çok hoşuna giden namazda yüzünü toprağa koyarak secde etmesidir"




SECDE

  Bu mübarek halin tarifi ve tahlilini yapmak mümkün değildir. Her insan bildiği kadar bu hali yaşar ve anlatır. Hal böyleyken biz de ulema ve urefanın açtığı ufukta secde amelini izah etmeye, secdeden daha çok nasiplenmek için bazı işaretleri çözmeye çalışacağız(Biiznillah)

  Topraktan gelmiş, topraktan yaratılmış bir mahlukun toprak ile haşır-neşir olduğu bir hali fıkhen, müslümanın toprak ya da toprak nevi bir madde üzerine secde etmesi müstehaptır. İlahi takdirin yazıldığı yer olarak bilinen alnın ki insanın en şerefli yeri burasıdır. İlahi takdire razı olmuşluğun bir nevi ifadesi olarak mü'minin secdeye varması. Kişinin en ziynetli yeri olan yüzünü tevazu ve haddini bilirlik ile Allah adına ayaklar altında çiğnenen toprağa secde ederek yaklaştırmasıdır secde.-"Bir kulun yaptığı işlerden Allah'ın en çok hoşuna giden namazda yüzünü toprağa koyarak secde etmesidir"-(Tergib ve Terhib, Taberani) "Secde yedi aza üzerinedir"(Buhari,Müslim) diye bildirilen nebevi buyruk ile şartları belirlenmiş olan zahir hallin "secde edin" ilahi buyruğu ile buluştuğu an secde halidir. Bu makam duaların en çok kabul buyurulduğu yerdir. Burada yoksulluktan gelen materyal isteklerde bulunma! Yokluktan gelen istek namazını bozacaktır. Burası uhrevi bir makamdır. Ona göre davran. Yedi Azan üzere secde etmenin ne demek olduğunu iyi kavra ki bunlar; Alın(burunla beraber), iki el, iki diz, ve iki ayak ucudur. Bunları da secde halinde iyi yere yapıştır ki secden bozulup, namazın ifsad olmasın. Yedi azasını rahmet denizine daldırıp temizlenmektir secde. Sonra yedi duyu organını yine bu denizde arındırıp hepsininRıza-i Baki yolunda hizmetkar olduğunu ifade etmektir. Sonra yedi nefis sahibi insanın kötü nefislerden sıyrılıp nefs-i salihinin takipçisi olacağının ilanıdır. Bu secde iki sefer yapılır ki; topraktan gelip toprağa dönüleceğinin ifadesidir. Başka bir mana ile topraktan ayrılarak bedenine çeşitli delikler açılarakayrılığın acısından inleyen "Ney"'in halidir. Şöyle ki; Ney'in üzerinde dokuz boğum vardır. Bu insanın dokuz ayda doğmasına teşbih edilir. Neyde dokuz delik vardır, tıpkı insan gibi. Ney üflenirken Ney'in başındaki deliklerden biri nadiren açılır kapanır. Bu da insanın ağzını nadiren açmasına teşbih edilir. Velhasıl, yedi aza üzerine, yedi duyusu ve başındaki yedi delik ile secde edişi, topraktan yaratılıp da ilahi huzurdan kovulmuşluğun verdiği ayrılık ızdırabı ile yanarak Rabbine tövbe istiğfar ile secde etmesi; kişiyi tekrar ilahi huzura rıza ile geri götürecektir.

  Başka bir pencereden secde hali, ana rahmindeki ceninin duruş halidir. Rahman ve Rahim olan Allah'ın hikmet dağarcığından Kur'an bağı ile beslenip Nebevi bir şekle bürünmektir. Tıpkı ceninin ana karnında göbek bağı ile anasından beslenip insan şekliyle doğması gibi. Hatta ceninin muhafaza edildiği yere de rahim denmesi dikkat çekicidir. Ana karnında fıtratına uygun bir şekilde göbek bağı ile beslenemeyenler, süreleri dolduktan sonra biyolojik olarak eksik ya da cansız doğarlar. İşte secde halindeki mü'min de bilir ki, Rahman'ın arzında Kur'an ve sünnet bağıyla ilişkisini koparırsa ruhani gıdadan mahrum kalacak, insan-ı kamilin numuneleri olan nebilerin şemalini ve ahlakını kazanamayacak, eksik insan olacaktır. Eşrefi mahlukattan esfeli safiline kadar gidebilecek tehlikeli bir yoldur bu. Bunun içindir ki mü'min vahiy yönünü ve secde yönünü asla terk etmez.

  Hz. Muhammed(s.a.v) "Kim Allah için tevazu gösterirse Allah O'nu yüceltir" buyuruyor. Böylelikle secde; mü'minin tevazu ve haddini bilirlik yaptığı, Allah'a ulaşma adına namazda miracını aradığı bir ameldir. Nasıl ki çukur ve alçaklara yüce dağların tepesinden akıp gelen su, o çukurları yeşil birer vadi yapıyorsa, Allah'ın rahmetini uman mü'min de secde ile tevazu haline geçer. Böylelikle Allah'ın  rahmeti, üzerine akar ki secde vadisi yeşerir. Sahabelerden bir mübarek şöyle diyor: "Biz yüksek dağlara çıktığımızda, Allah'ı büyüklerdik. Derin çukurlara indiğimizde de Allah'ı tesbih ederdik" İşte bu hal secde halinin aynısıdır. "Subhane rabbiyel ala, En yüce Rabbimi tesbih ederim" diyerek tevazu hali ile Rabbine yaklaşmaya çalışır.

  Toprakla hemdem olmuş, toprak gibi tevazu sahibi olmuş mü'min artık nefsinin perçeminden tutup zalimin ve küfrün duvarına çarpacaktır. Ruku ve secde ile sedece Allah'ın itaati, kıyam ile de zulme, küfre ve şirke başkaldırmayı öğrenen mü'min secdesinin de kıymetini bilecektir. Mü'min secdesini Firavunun secdesinden ayıracaktır. Mü'min, Firavun gibi dünyasını ve saltanatını korumak için secde yepmayacaktır. Tam zıddına Allah'ın rızasına ve rahmetine kavuşabilmek için dünyasını ve saltanatını feda etmeye hazır bir eda ile seccdesini yapacaktır. Peygamberini maymunvari taklit etmeyecek, tahkik ederek tabii olarak takip edecektir. Hadesten taharetle başlayıp buraya kadar süren yolculuk mü'mini yorgun düşürmüştür. Bu yorgunluğun arkasından oturma izni ve emri gelecektir. Ama Allah boş bir şeyi emretmeyeceği için, bu oturuş da dua ve tevhid ile dopdolu bir oturuş olacaktır. Zira Rabbb-ı TealaKur'an'da "O halde(bir işi bitirip) boşaldın mı(yine başka bir iş ve ibadet için) kalk yorul"(inşirah7) buyurarak mü'minin dinlenme halinin bile boş geçmemesi gerektiğini emreder.

 

İbrahim Küçük NAMAZ Kitabı'ndan Alıntıdır...