Said Nursi'ye Zorla Şapka Giydirmek İstedi!

Said Nursi'ye Zorla Şapka Giydirmek İstedi!

Said Nursi'ye zorla şapka giydirmek isteyen valinin ibretlik sonu

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Başbakan Erdoğan'ın demokratikleşme paketini açıklama şeklini eleştirirken eski Ankara Valisi Nevzat Tandoğan'ın "despotluğunu" örnek göstermesi şaşkınlığa sebep oldu. Çünkü Tandoğan hem CHP il başkanlığı hem de valilik görevini yürütüyordu. Kılıçdaroğlu'nun gafıyla gündeme gelen ve Bediüzzaman'ın sarığını başından çıkarmaya çalışan Tandoğan'ın kariyeri ibretlik bir sonla noktalanmıştı.
 
Dönemin gazete haberlerine göre, Ankara sosyetesi ve Rus Büyükelçiliği'nin de doktoru olan Neşet Naci Arcan, 16 Ekim 1945 tarihinde muayenehanesinde silahlı saldırı sonucu öldürülür. Cinayetten haberi olan Vali Tandoğan'ın olayı örtbas etmek için yetkisini kötüye kullanarak Reşit Mercan adlı gencin tehditle saldırıyı üstlenmesini sağladığı iddia edilir. Mercan polislere teslim olur. Mahkeme sırasında Reşit Mercan'ın şahidi dönemin Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay'ın oğlu Haşmet Orbay, silahı kendisinin temin ettiğini söyler. Hadise Ankara'da şok tesiri yapar. Suçu üstlenen Reşit Mercan'ın Vali Nevzat Tandoğan ile saldırıdan önceki gece bir saat görüştükleri ortaya çıkar. Ankara Cinayeti olarak da bilinen ve uzun süre gündemi meşgul eden hadisenin aydınlatılamamasında Vali Tandoğan'ın parmağı olduğu anlaşılınca mahkeme Bolu'ya alınır. 8 Temmuz 1946 günkü duruşmada istinabe ile ifadesi alınan Tandoğan, mahkemede cinayeti kasten ve bilerek örtbas etmekle suçlanır. Tandoğan, Ankara'ya dönüşünde sabah saatlerinde evinin yatak odasında başına kurşun sıkarak intihar etmiştir.
 
SARIĞI ÇIKARTIP ZORLA KASKET TAKMAYA ÇALIŞTI
 
Herkesi şok eden bu intihar hadisesinden 3 yıl öncesinde Bediüzzaman Said Nursi ile Ankara Valisi Tandoğan arasında sarık tartışması yaşanır. Kılıçdaroğlu'nun "Despot" olarak tanımladığı Tandoğan, Bediüzzaman'ın başındaki sarığı çıkartıp, zorla kasket geçirmek ister. Bediüzzaman, 1943 yılında 8 senedir mecburi ikamete tabi tutulduğu Kastamonu'da tutuklanarak, otobüsle Çankırı yoluyla Ankara'ya mevcutlu olarak getirilir. Birkaç gün Şamanpazarı'nda bir otelde konaklar. Daha sonra İsparta'ya ve civar illerden toplanan 126 talebesiyle de Denizli hapishanesine sevk edilecektir. Tandoğan'ın Bediüzzaman'ın Ankara'ya geldiğinden haberi vardır. Vali, makamında Said Nursi ile görüşmek ister. Memurları ile haber gönderir. Hadisenin görgü şahidi Selahattin Bey, inebolu'nun meşhur ailelerinden ve eşrafından Nazif Çelebi'nin oğludur. Hadise günü vilayette Tandoğan'ın odasının önündedir.
 
Olayı aynen şöyle anlatır: "Mübarek Ramazan ayının sonlarında sıcak bir gündü. Nevzat Bey'in kapısında idim. Memurlar Bediüzzaman'ı getirdiler. Beraberce içeri valinin odasına girdiler. Sonra memurlar çıktı. Kapı kapandı, içeriden şiddetli sesler geliyordu. Sonra zil çaldı, kapıcı içeri girdi. Tekrar kapıcı çıktı. Bu esnada Bediüzzaman, hiddetle Tandoğan'a 'Ben sizin ecdadınızı temsil ediyorum. Kıyafet kanunu münzevilere tatbik edilmez. Ben dışarı çıkmıyorum. Beni icbarla siz çıkarıyorsunuz. Başından bul!' diyordu. Bu esnada odacı elinde 25 kuruşluk adi bezden yapılmış eski bir kasketle dışarıdan geldi. Valinin odasına girdi. Üst kattan bazı memurlar evrakları getirip polislere teslim ettiler. Bu esnada Bediüzzaman, 'Selahattin korkma! Allahaısmarladık" diye seslenerek polis ve jandarmalarla yürüyüp gitti. Talebesi Zübeyr Gündüzalp'in bir mektubunda yazdığına göre Bediüzzaman, Tandoğan'a "Bu sarık bu başla çıkar" mealinde konuşarak boynunu gösterir
 
"ULAN ÖKÜZ ANADOLULU"
 
1943-1944 yıllarında CHP'nin Ankara il Başkanı ve aynı zamanda Ankara Valisi olan Nevzat Tandoğan'ın bir diğer görevi de Ankara Belediye Başkanlığı'ydı. Tandoğan, "Bu memlekete komünizm gelecekse onu da biz getiririz" sözleriyle sık sık anılır. Tandoğan, 3 Mayıs 1944'te tutuklanıp huzuruna çıkarılan merhum Osman Yüksel Serdengeçtı'ye hitaben aynen şöyle demiştir: "Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lazımsa, bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse, onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek, ikincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek."