Rabbimiz Neden Ebabil Göndermiyor?

Rabbimiz Neden Ebabil Göndermiyor?

Oysa yerlerde, göklerde, denizlerde, akla gelen gelmeyen her yerde Allah Teâlâ’nın gizli orduları vardır.

Fil Vakası anlatıldığında doğal olarak akla gelen soru şudur: “Allah Teâlâ, Kâbe’nin Ebrehe tarafından işgaline izin vermedi. Ancak daha sonra Yezid dönemine Haccac-ı Zâlim’in komutasındaki ordu Kâbe’yi mancınıklarla taşlayıp ateşe verdi. Yakın dönemde İngilizlerin işgali ve sonrasında yerli işbirlikçi hanedan eliyle Kâbe’nin örtülü işgali oluşturuldu. Aynı açıdan Mescid-i Aksa’nın işgali, yıkılma tehdidi var iken neden ilâhi müdahale olmuyor?”

Cevaben; Ebrehe’nin ordusuna Ebâbil Kuşları’nın gelişi ve minik taşlarla 60 bin kişilik güçlü bir ordunun telef edilmesi mucizevî bir hadisedir. Mucize; âciz bırakmak, acziyete düşürmek anlamındadır. Tarih boyu gerek Hz. Muhammed’den (s.a.v) önceki Peygamberlerin gerekse Hz. Muhammed’in (s.a.v) küfür ve zulümle mücadelelerinde zuhur eden mucizelerine baktığımızda görürüz ki; zorluğun aşılması veya ortadan kaldırılması anı, ilm-i fen ölçüsünde imkânların tükendiği andır. Yani matematiksel, fiziksel, kimyasal, tıbben vs. olarak fiilin bittiği andır.
İlaveten; Peygamberler ve yardımcı mü’minleri beşerî olarak gereğini yapma hususunda en uç noktaya kadar gelip güçlerinin yetmediği yerde ilâhi dokunuş imdada yetişmiştir. Musa’ya (a.s) denizin yarılması, yol olması böyledir.
Zira hemen peşinde Firavun ve askerleri vardır. Yol tükenmiştir. Takdir-i İlâhi de Musa’nın (a.s) ve beraberindekilerin şehadeti, esareti yoksa ilm-i fenni ile bu zorluğu aşmak mümkün olamayacağı için zâlim tarafı âciz bırakan mucize vuku bulur. Muhammed’in (s.a.v) Bedir’e harp meydanına çıkıp sonrasında meleklerin yardıma gelmesi de böyledir. Dolayısıyla, zâlimi âciz bırakan mucize için önce Allah Teâlâ’nın iradesi, sonra mü’minlerin beşeri olarak tüm imkânları zorlamış olmaları, ilm-i fen olarak imkânsızlığın başlaması gerekmektedir. İşte sorunun cevabı da burada gizlidir. Ebrehe Mekke’yi işgal edip Kâbe’yi yıkmaya geldiğinde Mekke’de ve arzda bu işgale direnebilecek her- hangi bir ehl-i Tevhid ümmet yoktu. Beşeriyetin hem zihnen hem potansiyel olarak bu durumdan kendisini sorumlu hissedeceği imanı da gücü de yoktu. Oysa, Mekke’deki vahiy başlangıcından sonra İslâm Tarihi süresince ve günümüzde sayıları milyarlar ile anılan mü’minler varken mucize beklemek abes bir durumdur. Zira mü’minler, zulme, şirke, haksız işgale karşı duruş noktasında birer Ebâbil neferidirler; iman ehli olmanın, ümmet-i Muhammed mensubu olmanın diğer adı taş atan sürünün içerisinde olmaklıktır. Kudüs’te taş atanları Filistin’in yerel davası sanan, Kâbe’nin işbirlikçi yerel saltanat tarafından mis- yonsu işgale uğradığının dahi farkında olmayan mü’min hangi imtihanı nasıl kaybettiğinin farkında mıdır acaba? “Biz kimiz, neyiz, niye varız?” sorularının karşılığını idrak edersek baştaki soru şu şekilde ifade edilecektir: “Ümmet’in zorlu anlarında, zulüm ve haksızlık karşısında bizler kılımızı kıpırdatmayıp, mucizeler belirip işler kendiliğinden çö- zülürse, ‘Dediler ki: «Ey Musa, biz, orada onlar durduğu sürece hiç bir zaman oraya girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin git, ikiniz savaşın. Biz burada duracağız.»’ (Maide 24) Ayet-i Kerimesi’ndeki İsrailoğulları’ndan farkımız ne olacaktır?”

Allah Teâlâ’nın Gizli Orduları
Yerlerde, göklerde, denizlerde, akla gelen gelmeyen her yerde Allah Teâlâ’nın gizli orduları vardır.Kur’an’da ve tarihi verilerde geçmiş kavimlerin rüzgâr, sel, çığlık, ateş topları, kimyasal değişimler, çekirge sürüleri gibi birçok ordunun olabileceğini anlamak hiç de zor değildir. Her hayvan ırkı, her bitki ırkı, her taş, her toprak, her doğal olay potansiyel bir ordu olarak Emr-i İlâhi’yi bekler hâldedir. Yaradan yaratırken kudret sahibi olduğu gibi yok edip helâk etmeye de muktedirdir. Dilerse gökten kuşlar, dilerse yerden haşerat zâlimin yakasına yapışır. Buradaki hassas nokta, mü’minin imtihan dünyasında olmaklığıdır. Bu imtihanın neticesinde, uhrevî hak edişi olumlu ya da olumsuz şekilde neticelenecektir. Allah Teâlâ’nın herhangi bir orduya ihtiyacı yoktur. Bilakis mü’minlerin Allah’ın orduları arasında var olmaya ihtiyacı vardır.
“Ey iman edenler; Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani size ordular gelmişti; böylece biz de onların üzerine, bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yapmakta olduk- larınızı görendir.” (Ahzab 9)
“Göklerin ve yerin orduları, Allah’ındır. Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Fetih 7)


Nuhbe yayınlarından çıkan “Namaz Okumaları” isimli eserden iktibas edilmiştir.

Kaynak:Haber Kaynağı