Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Putin’in aşk cinayeti

Bu iş bize tanıdık gelir. “Bana yar olmayanı kimseye yar etmem.” Putin Ukrayna’ya böyle bakıyor. Eee, güç de var ne de olsa, sapla bıçağı… Tanıdık değil mi? Gelinr öyleyse hikayeyi okuyalım:

Ukrayna gerilimi, aslında çok daha büyük bir problemin parçası ya da Putin’in hesapları açısından bakıldığında ilk kademesi. İleriki safhalarda eski Sovyet nüfuz alanında yer alan “Doğu Avrupa sancısı” var.

Bilinir ki II. Dünya Savaşı’nda “Üç Büyükler” olarak adlandırılan Müttefik Devletler’in liderleri Churchill, Roosevelt ve Stalin 4 Şubat 1945’te Yalta’da buluştular, Dünya nüfuz bölgelerine ayrıldı, Stalin, Rooselt ve Churchil’i oyuna getirerek Doğu Avrupa’yı kendi nüfuz alanına aldı. Bu yapı üç ülke arasındaki Tahran ve Potsdam buluşmaları ile pekiştirildi.

Bu Sovyetler’in dağıldığı 1989 – 90 yılına kadar devam etti. Çözülmenin ardından Doğu Avrupa ülkeleri peş peşe Sovyet nüfuzundan çıkıp, Batı blokuna dahil oldular. Bir kısmı AB üyesi oldu, bir kısmı NATO’ya katıldı.

Sovyetler’in dağılmasından sonra NATO’nun varlığının neden devam etmesi gerektiği hep tartışılmıştır. Bu süreçte devreye Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı etkileyen “Radikal İslam” hadisesi girmiş, NATO’da da tehlikenin kod rengi “Kırmızı”dan “Yeşil”e dönmüş, İngiltere Başbakanı Thatcher ya da o günlerde NATO Genel Sekreteri olan Willy Claes’in ifadesiyle ”Artık tehdit radikal İslam’dan geliyor, NATO onunla mücadele etmeli” noktasına gelmiştir.

Bir süredir NATO’nun yeniden Avrupa güvenliği için anlamlı hale gelmesi, Sovyet yayılmacılığının Putin tarafından yeniden seslendirilir olmasından dolayıdır. Putin mealen diyor ki, “Sovyetler’in dağılma sürecinde Doğu Avrupa’nın Batı blokuna kayması, aslında Rusya’yı zaafa sürüklemiştir. Bunu kabul edemeyiz.”

İşin önemli yanı, söz konusu ülkeler yukarda Baltık ülkelerinden aşağıda Ukrayna’ya, Romanya ya da Bulgaristan’a kadar bunu “Sovyet hegemonyası ya da tehdidi”nın Rusya kanalıyla yenilenmesi olarak algılamaları ve Batı’dan bu tehdide karşı bir güvenlik şemsiyesi istemelidir.

Belli ki bu ülkeler, kendilerini Rusya’nın dev askeri gücü karşısında kendi başlarına güvenlik sağlayacak durumda hissetmemektedirler.

Bir de şu: Rusya, tıpkı Sovyetler’de olduğu gibi akıl dışı vs olduğuna bakmaksızın saldırmak için bir gerekçe bulur.

Ukrayna, pek çok yerde sahneye konan bu Rus tiyatrosunun son sahnelenmesinden ibarettir.

Aslında biz de Türkiye olarak Ruslar’ın yayılma, mesela “Sıcak denizlere inme” hesaplarından tedirginlik duyarız.

Benzeri kaygının Sovyet nüfuzundan kurtularak bağımsızlaşmış olan Asya’daki Türk Cumhuriyetleri için de söz konusu olduğu bilinmektedir.

Rusya, fırsat üretip deyim yerindeyse göz koyduğu ülkenin ümüğünü sıkıyor.

Bence olayın doğru okuması budur.

BİZİM İLİŞKİMİZ

Bizim Rusya ile ilişkimize gelince…

Önce komşuyuz. Sonra pek çok ekonomik ilişkimiz var.

Evet, Rusya ile yaşadığımız tarihi -ki önemli bir kısmı çıkar farklılıkları sebebiyle çatışma niteliğindedir- aklımızın bir yerinde tutarız. Bu ilişkiler, Türkiye’nin Batı ile ittifak – dayanışma gibi stratejik denklemleri de etkilemiştir.

Buna rağmen, evet, Rusya ile bir kısmı “bağımlılık” niteliği de arz eden ve ilişkiler bozulduğunda ülkemizi ciddi sıkıntılara sokacak önemli ekonomik ilişkilerimiz var.

Bunun yanında halen Rusya’nın artık vurmaya başladığı Ukrayna ile de ciddi ekonomik ilişkimiz bulunuyor.

Bizzat saylın Cumhurbaşkanı tarafından “Ne Ukrayna’dan vaz geçeriz, ne Rusya’dan” gibi bir denge arayışı sergilendi. Ama mesela açıkça Rusya’nın Kırım’ı ilhakını onaylamıyoruz. Benzeri şekilde Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün silah zoruyla ihlal edilmesine karşı olduğumuzu açıklıyoruz. En son olarak “Askeri operasyonu kabul edilemez buluyoruz ve reddediyoruz” dedik. Bunlar, uluslararası hukukun seslendirilmesi ve son derece haklı. Ancak açık biçimde Rusya’ya karşı mesafe anlamına geliyor. Sayın Cumhurbaşkanı bu arada “NATO artık tavrını belirlemelidir, ne yapacaksa yapmalıdır” dedi. Ukrayna geriliminin NATO ekseninde ortaya çıktığı düşünülürse, Rusya’nın bu tavrın da altını çizmesi beklenebilir. Ancak bunlar Türkiye adına doğru ve haklı çıkışlar.

Türkiye, Rusya ile ilişkileri bozmak istemiyor olsa da, gönlünde Ukrayna’ya daha bir yakınlık olduğu söylenebilir. Belli ki Putin’in Ukrayna’ya öfkesinin bir yanında da bu ülkeye Türkiye’nin sattığı ve Donbas bölgesinde kullanıldığı iddia edilen İHA’lar – SİHA’lar var.

Bu arada Biden’ın başını çektiği ve Avrupa’nın katıldığı Putin’i dizginleme eyleminde NATO’nun en önemli güçlerinden birisi olan Türkiye’nin danışılan ülkeler arasında yer almaması ayrı bir garabet. Bunda Rusya’dan aldığımız S-400’lerle ilgili gerilimin payı herhalde vardır, ama hangi nitelikte bakmak lazım.

Belli ki Putin Batı’da zaaf gördü ve bazı şeyleri göze aldı. Belli ki Amerika, Putin’in zaaf algısını önemsemesi gerektiğini düşündü. Belli ki Doğu Avrupa 2022 yılında bile hala pazarlık alanı. Halen Putin birkaç hamle önde gözüküyor. Biz oyun kurmaktan ziyade, fırtınadan az zararla çıkma derdindeyiz. Memlekette herkes bu tedirginliği yaşıyor

Bu yazı toplam 325 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar