İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Peki ne istiyorsunuz siz?


Türkiye, İran ve Brezilya, Tahran'ın nükleer projeleriyle ilgili uluslararası krizin kontrolden çıkmasının önüne geçen bir anlaşma imzaladı. Diplomasinin "son şansı" olan bu olumlu gelişme, alkışlanacak yerde, bazı ülkeler tarafından endişeyle hatta öfkeyle karşılandı. İlk bakışta, İran'a duyulan güvensizlikten kaynaklandığı sanılan bu karşı duruşun başka bir anlamı var:

Türkiye ve Brezilya gibi, hızla büyüyen, etki alanını genişleten iki ülke, merkez güçlerin çatışmaya ayarlı hesaplarını bozabilecek bir inisiyatif aldı. Hesap, İran'ı dizginlemek, nefes alamaz hale getirmek, ardından da istikrarsızlaştırmak. Söz konusu takas anlaşması, işte o süreci tersine çevirebilecek ilk anlaşma niteliğinde. Ve bunu Türkiye ve Brezilya gibi, kendilerini "yeni küresel aktörler" olarak tanımlamaya başlayan, hiç hesapta olmayan iki ülke başardı. Merkez güçlerin, küresel iktidarı şekillendiren çevrelerin dokunulmazlık alanına giren iki ülkenin gelecek persektifleri eminim İran krizinden çok daha tehlikeli görülüyordur.

Başından beri süreçten haberdar olan ABD ve ambargo yanlısı ülkelerin, anlaşmanın duyurulmasından hemen sonra karşı harekete geçmesi, daha anlaşmanın boyutlarını bile tartışmadan yeni yaptırım taslağını Güvenlik Konseyi üyelerine dağıtmaları, hemen gündeme almaları, asla bir iyi niyet belirtisi değil. ABD, İngiltere ve Fransa'nın, anlaşmayı önemsemeseler bile, en azından bu ülkelere saygı duyup bir süre beklemeleri gerekirdi. Afganistan'da ve birçok alanda, ABD'nin en büyük destekçisi Türkiye'ye en azından biraz vefa gösterebilirlerdi.

Yapmadılar. Aksine, bu önemli gelişmeyi boğarcasına agresif tavır aldılar. Neden? Korktular, endişelendiler. Hesapları bozan bir gelişmeydi bu. Kızıldeniz'den Güney Asya'ya kadar istikrarsızlık kuşağı, kaos kuşağı projesine karşıt bir gelişmeydi bu. Bu yüzden, "İran'ı felç edecek yaptırım"ı uygulama aşamasına geçtiler. Ne var yaptırım taslağında?

İran; dış ülkelerde uranyum zenginleştiremeyecek. Füze yapımı konusunda yatırım yapamayacak. Şüpheli hallerde gemileri açık denizlerde ve limanlarda denetlenecek, teftiş edilecek. Tank, zırhlı araç, savaş uçağı, savaş gemisi ve benzeri ağır silahlar satın alamayacak. Şüphelenilen İran bankalarının dışarıda şube açmasına izin verilmeyecek.

Bu kadar mı?

Çok daha fazlası var. Ama müttefik güçlerin "ikna ettik" dediği ülkelerden Çin'in itirazıyla tasarıdan çıkarılan maddeler bunlar: Enerji ambargosu, uluslararası taşımacılıktan men ve uluslararası para piyasalarına erişimin engellenmesi...

Tasarının "felç edici" maddeleri aslında tasarıdan çıkarılanlar. Enerji açığını kapatmakta zorlanan ve İran'la yüz milyar doları aşan anlaşmaları bulunan Çin, daha kabul edilmeden yaptırımın en önemli maddesini boşa çıkardı. Yine "uluslararası finans bağlantısını kesme" maddesi İran ekonomisini boğmayı hedefliyordu, o da şimdi yok. Ulaştırma maddesi de çıkarıldığına göre geriye ne kaldı? Yukarıdaki maddeler. Yani tank, top, tüfek vs. Zaten İran'a bu silahlarla ilgili ambargo yıllardır devam ediyor. O zaman bu kadar öfkeyle harekete geçip Güvenlik Konseyi gündemine aldıkları ambargo aslında yeni bir şey içermiyor desek yanlış bir şey söylemiş olmayız.

İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Mutteki, bunu biliyor olmalı ki, yeni yaptırım görüşmesini duyunca, "Ciddiye almayın" dedi. İran'a karşı yaptırım dışında hiçbir yöntem geliştiremeyen ancak bu "tehlikeyi" İsrail perspektifinden algıladıkları için de "bir şeyler yapmak zorunda" olan bu ülkelerin gülünesi bir duruma düştüklerini görmüyor muyuz?

Türkiye'nin ve dünyanın çok önemli bir kısmının, nükleer meselede konuyu yavaş yavaş İsrail'e getirmesi, bunun işaretlerinin belirmesi, sadece nükleer silahları olduğu için Pakistan'ı iç savaşa sürükleyen ülkeleri ürkütüyor. Yine Başbakan Tayyip Erdoğan'ın BM Güvenlik Konseyi'ni sorgulayan, tartışmaya açan sözleri, "Adaletinizi göreceğiz" ifadesi, Türkiye'nin nükleer teknolojiye ilgisinin artması, çevresindeki bütün ülkelerle serbest ticarete yönelmesi, küresel güç kaymasını dikkatle okuyarak bazıları için "hesapta olmayan bir güç" haline gelmesi geleneksel merkez güçlerin endişelerini arttırıyor.

ABD'nin bu kadar kızıp işe yaramayacak, daha kabul edilmeden içi boşaltılan bir yaptırım kararına sığınmasının sebebi bazı ülkelerin "boylarını aşan" sorunlara çözüm üretir hale gelmesinden başka bir şey değil. Ama rüzgar yüz yıl sonra ters yönden esmeye başladı. Daha uzun süre böyle eseceği de aşikar. O zaman bir şeyler değişecek demektir. Bundan sonra o merkez güçler, bilinen krizlerden çok bu değişime karşı mücadele verecek, onu durdurmaya çalışacak. Son karar tasarısı bir şeyi tekrar gösterdi bize: Asla barış, uzlaşma istemiyorlar. Hiçbir zaman da istemeyecekler.

O zaman sormak lazım. Peki ne istiyorsunuz siz?

yenişafak

Bu yazı toplam 1435 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar