Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Orada sancılı bir adam var

Ak Partili, yolsuzluklar konusunda da hassas önemli bir isme sordum:

-Yolsuzlukların neden üstüne gidilmiyor?

-Çünkü araştırılınca ucunun nereye çıkacağı bilinmiyor. Ya da bilindiği için gidilmiyor.

17-25 Aralık’ta dört bakanın dosyasının bu sebeple Yüce Divana gönderilmediği iddia edilmişti.

O günlerin önemli bir ismi de dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’dı. O günlerde onun “Ne yaptıksa birlikte yaptık” sözü kayda girmiştir.

Son zamanlarda dikkat çekici tweetler atıyor. “Tavassutla iş yapmanın birçok mahzurları var… Açıkgözler, tatlı su kurnazları, tüfekçiler, çöp çatanlar ve çalışmadan edinenler bitiriyor bizi…”

Bizi” derken Ak Partiyi kastediyor.

Bu “tavassut” sözünün içinde de biraz “Ne yaptıksa birlikte yaptık” iması yok mu?

Haber sitesi Duvar’da dün Altan Sancar’ın Erdoğan Bayraktar’la yaptığı bir görüşme var.

Bir kere “Dosyamda ne varsa, hem tapeler hem teknik takip doğrudur, hem de benim telefon konuşmalarım A’dan Z’ye kadar doğrudur” diyor açıkça.

Sancılı adam böyle olur.

Halen Ak Partili olduğunu, ancak Partiye gidip gelmediğini, “partiyi ahara karşı yani kamuoyu önünde eleştirmeyeceğini” söylese de “Ama şu var… Yağcılar… Hatta yağcılık devri de bitti, yağcılık geçmiyor. Şebeklik devri başladı. Onlar makama ve mevkiye geliyorlar” demekten kendini alamıyor.

Bu arada en başta sözlerini naklettiğim Ak Partili önemli kişinin “Uzun süredir tartışma konusu olan 5 gözde müteahhitten biri dışında diğerlerinin Ak Partiye oy bile vermeyeceğini” söylediğini de paylaşayım.

Erdoğan Bayraktar’a yeniden dönersek… Şu ifadeler onun verdiği mülakatta yer alıyor:

Şu anda bakıyoruz, berberden kasap, kasaptan terzi, terziden kuyumcu, tüccardan ormancı var. Böyle bir durumla karşı karşıyayız ve bu durum herkesi üzüyor. …. Şu andaki durumun iyi olmadığı açık.

Ben nasıl, ne olurum?” düşüncesi var. Onlar da bir şekilde bir şey oluyorlar. Hedef koyuyorlar, “Ben genel müdür, bakan ya da şu olmak istiyorum” diyorlar ve oluyorlar. ….. şimdi millet gözüne kestiriyor, uyduruktan kendini yetiştirmemiş biri gidiyor ve bir makamı işgal ediyor. Devleti tıkıyor. Yazıktır!

. ‘Reis’, sayın cumhurbaşkanım beni hırsız çuvalının içine koydu ve attı.

Kahpe FETÖ’nün savcısı bile benim soruşturma dosyama rüşvet ve yolsuzluk kelimelerini koyamadığı halde beni rüşvet ve yolsuzluk çuvalının içine koydular.

Beni de aynı çuvala koyunca liderim, dört tane bakan ile beni de hırsız diye tasvir ediyorsun. Yüzde 60, yüzde 40 ya da 50 öyle tasvir ediyor. Hâlbuki yakından tanıyanlar beni ayırabiliyor. Ben kendimi ayırmak istedim orada, ama gücüm yetmedi. Benim gücüm yetmez, döverler beni öldürürler beni bilmem ne yaparlar. O kadar gücüm yok benim.

Ayrılmak için bir mücadele verdim, Zarrab’ı tanımam etmem. Bende bir para yakalanmadı, öyle bir şey yok. Benim dosyamda ne varsa, hepsi doğrudur. Benim dosyamda ne varsa, hem tapeler doğrudur, hem teknik takip doğrudur hem de benim telefon konuşmalarım A’dan Z’ye kadar doğrudur. Onlarınkiler yanlış olabilir, benimkiler doğru.

Beni attılar! Bir kabine değişikliği oldu da ben bakanlıktan ayrılmadım. Normal bir bakanlık yaparken, hırsızlık çuvalına koyarak bizi attılar bakanlıktan.”

Liderine kırgın” Bayaktar, “Bana büyük kötülük yaptı” diyor, “etrafını sardılar” diyor, ama onu yine de “en sağlam adam” olarak gördüğünü ifade etmekten kaçınmıyor.

Erdoğan’la görüşüyor musunuz?” sorusuna “bir buçuk senedir görüşmüyorum. Baktım, artık görüşmenin bir faydası yok.” cevabını veriyor.

Mülakatın sonunda Bayraktar’ın Cemil Çiçek’le ilgili bir sözü de var. “Erdoğan’ın adamı olduğum için beni sevmez” dedikten sonra şunları ilave ediyor:

“….Dosyamda Cemil Çiçek (eski başbakan yardımcısı), yalvardı onlara. “Erdoğan dosyasını buna sokmayın, bu ayıptır. Onların dosyası başka, bunun dosyası başka” dedi. Ama beni de o dosyanın içine soktular.”

Bayraktar sözlerini “ben kimseye bir şey demiyorum. Kimde hakkım varsa helal olsun.” diyerek bağlamış.

Evet, orada bir yerlerde “Ne yaptıksa birlikte yaptık” diyerek tarihe not düşen sancılı bir adam var. Soru şu: Yaşanan süreç içinde acaba daha kaç kişi “Ne yaptıysak birlikte yaptık” diyordur, diyecektir? Ve kim nasıl bedel ödeyecektir?

Bu yazı toplam 410 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar