Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Önce tebrik sonra birkaç söz

Tabii ki önce tebrik… Tayyip Erdoğan 3’üncü defa kazandı. Yeniden Türkiye’nin Cumhurbaşkanı oldu.

Hayırlı uğurlu olsun. “Son defa yetki” istemişti. Bu son dönem, ülkemiz – milletimiz için de, Erdoğan’ın seçilmesi için dua ettiğini bildiğimiz geniş İslam dünyası ve tabii kendisi için de iyilikler, hayırlar getirsin.

Neresinden bakılırsa bakılsın zor bir görev. Erdoğan’ın bizzat kendi iktidar dönemlerinden geliniyor ve kimilerinin özellikle ekonomide “enkaz” diye nitelediği pek çok sorun bulunuyor.

Her şeyden öte bizzat Erdoğan’ın “Türkiye Yüzyılı” dediği hadise, büyük bir meydan okuma niteliğinde.

Onun içini doldurmak apayrı bir mücadeleyi kaçınılmaz kılıyor. Bunların tamamı önümüzdeki dönemde konuşulacak konular arasında.

Bugün neyi konuşmalı?

Bugün mesela Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı kesinleştikten sonra hem Kısıklı’da hem Ankara’da yaptığı konuşmalarda altını çizdiği “85 milyonun Cumhurbaşkanı olabilme” işini konuşmalı.

Aynı şekilde “Bugün kaybeden olmayacak” ifadesi konuşulmalı bugün.

Biliyorum, bunlar seçimi kazanan kişiden beklenen ifadeler. “Balkon konuşması” denildiğinde genelde böyle, tüm toplumun kucaklanacağının altını çizen sözler bekleniyor. Ne de olsa, bir toplum kesiminin desteklediği kişi kazanıyorsa, diğer toplum kesiminin desteklediği de kaybediyor.

Son seçimde oran, yüzde 52.18 ile 47.82 biçiminde ortaya çıktı. Rakamlara vurulduğunda ise Erdoğan’ın 27 milyon 513 bin 587, Kılıçdaroğlu’nun 25 milyon 260 bin 109 oy aldığı görüldü.

Bu rakamlar seçmen bazında bir farklılaşmayı sergiliyor. Bunun toplumsal farklılaşma boyutunu da dikkate aldığımızda, aşağı – yukarı ortadan bir “Yarılma” gözlemleniyor.

Parlamenter sistem olsa belki bu ayrışma “partiler” bazında meydana gelecek, o da farklılaşmanın daha gri alanlara inmesine yol açacaktı. Cumhurbaşkanlığı Sistemi (CHS)’nin getirdiği ve yüzde 50 artı 1’e kilitlenen ikili ayrışma, çok dana keskin, adeta – siyah beyaz bir farklılaşma sonucunu doğurdu.

Kılıçdaroğlu kazansaydı, “85 milyonun Cumhurbaşkanı olabilme” ve “kaybeden olmayacak” sözleri yine anlamlı olacaktı.

Hatırlanırsa, Millet İttifakı bileşenleri ısrarla, “kazanılmış haklarda en küçük bir gerileme olmayacak” vurgusuna özen gösterdiler. Çünkü özellikle muhafazakâr toplum kesimlerinde “CHP’nin geçmiş uygulamaları”ndan kaynaklanan bir kaygı vardı.

Muhalefeti keskin bir “Erdoğan karşıtlığı”nın konsolide ettiği bir gerçek. Soru şu: Üzerine neredeyse tüm muhalefet kampanyasının oturduğu öyle bir psikoloji nasıl oluşur?

Erdoğan açısından bakıldığında diyelim ki bu kaygıların tamamı boş. Tamamı algı. Tamamı yanılgı.

Ama 25 milyon küsur insanın buluştuğu bir kaygıdan söz ediliyor.

Normalde bizde, Cumhurbaşkanlarının hakikaten 85 milyonu kuşatması beklenir. Öyle bir moral yanı vardır Cumhurbaşkanlığının. Anayasaya da “Milletin birliğini temsil” notu bunun için girmiş olmalıdır. Bir Cumhurbaşkanı’nın “Biz seçildiğimiz için kaybeden olmayacak” demesi de son derece tabiidir.

Peki ama seçim sonuçlarından dolayı toplumun bir kesiminde ortaya çıkan tedirginlik neden?

Şöyle bir mesele var bana göre Tayyip Bey’in, ya da onu desteklemeyi “misyon” boyutunda gören çevrelerin önünde: Türkiye’nin yarısı neden oy vermedi? Bu 25 milyon insan hangi toplum kesimlerinden oluşuyor? Yani kimin rezervi neden?

“Misyon” ifadesini kullandım. Ben yanlış anlamadıysam, “Erdoğan kampanyası”nın ülke içi ve dışı ana motivasyonu “İslam davası” ile ilgili idi. Buradaki enerji birikimini laik muhitler anlamayabilir. Orada o vardır. Baktım, Cübbeli Ahmet Hoca, “Erdoğan’ın zaferi”nde “kabirdekilerin bile tasarrufları bulunduğunu” yazmış. Çok çok dualar olmuştur. Etkisini bilmeyiz.

Benim işaret etmek istediğim husus şu: Bu “85 milyonun Cumhurbaşkanı olmak” ya da “kaybedenlerin bulunmaması” meselesi tam da o “misyon” ile ilgili.

Şunu rahatlıkla ifade edebilirim: Bu “karşıt 25 milyon” içinde, “misyonda Erdoğan’la birlikte ama iş tutma tarzında farklı düşünen” çok sayıda insan bulunduğu muhakkaktır. Davutoğlu, Babacan ya da Karamollaoğlu, misyondan koptukları için Erdoğan’nın karşısında yer almış değiller ki…

Bugün aynı aile içinde oy verme noktasında çok çok farklı eğilimler ortaya çıkmıştır. Muhafazakâr diye bilinen aileler buna dahil.

Zaten “Yüzde 99’u Müslüman” diye nitelenen bir toplumun yarısı misyonumuzla çatışır hale geldiyse, o sorunu görmemek de büyük gaflet…

Şunu söylemeliyim: Kısıklı ve Beştepe’deki ilk konuşmalar ciddi sorun içeriyor. Kitlelere yuhlatmalar, yargılamaları devam eden insanlara yönelik en tepeden infazlar, küçümsemeler, alaylı ifadeler… en hafifiyle şık durmuyor. Hani “kimin karnının şişini indiriyor bu sözler?” diye sormak geliyor içimden…

O makama daha çok “Bilgelik” yakışıyor, diye düşünüyorum. Belki de tüm söylediklerimin söyleyeceklerimin özünü bu ifade oluşturuyor.

Bu yazı toplam 237 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar