
Abdurrahman Dilipak
Olmayan Bir Tarikatın Cemaati Olmak
Bugün günlerden Cuma. Cuma’nın ruhaniyeti bizi kuşatsın da, aklımız başımıza gelir inşallah. Cuma zaten mübarek de, “biz nasıl mübarek olacağız” asıl cevabını arayan soru bu.
Önce YURT HABERLERİ’nden özetler: Putin İstanbul’a gelmeyeceğini açıklayınca, Zelensky’de gelmedi tabi. Zelensky de gelmeyince Trump da gelmedi. Ama Siyonist Cumhuriyetçi Senetör Lindsay Graham geldi.. Kassam’ın harekete geçmesinden hemen sonra çıkıp “Bu bir din savaşıdır ve ben İsrail’in yanındayım!” demişti. Adam radikal, fanatik bir İsrail destekçisi. Bu adam dün Türkiye’ye geldi. Niçin geldiğini açıklarken şöyle demiş: “Bugün buradayım çünkü Türkiye’deki dostlarımızla birlikte çalışarak Suriye’ye ve ötesine istikrar getirebilir miyiz, buna bakmak istiyoruz.” “TÜRKİYE’DEKİ DOSTLARI” kimmiş merak ettim! CHABATçıları mı kastediyor, ya da başka kim olabilir? Özgür Özel mi yoksa, bu adamı takip edelim bakalım DOSTLARI KİMmiş!? “Bana dostunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” demiş atalarımız! Takipte kalalım. BAE’de Afrika’da ayağımıza sıkça dolaşmaya başladı. Yemen’de, Sudan’da, Libya’da karşımıza çıkıyor. Sizce ne oluyor? Trump 3 günde 2 ülkeden 2 Trilyon dolar alıp, oradan BAE geçip ardından ülkesine dönüyor. Dün Rusya-Ukrayna ile barış için bir alt komisyon toplantısı yapılacak. İşler yolunda giderse, bakarsınız Trump geçerken Ankara’ya da uğrar.
Neyse bugünkü konumuza dönelim: Bugün size, ”Nesnelerarası İletişim”, TransHumanizmin, insan’ı nasıl NESNE’leştirdiğinden, “Artırılmış Sanal Gerçeklik” ve “Yapay zeka”nın nasıl aklımızı ve kalbimizi işgal etmeye başladığından söz edeceğim, ama önce X’den alıntıladığım bir hikayeyi aktarmak istiyorum: “Yakın dönemde yapılmış en büyük sosyal psikoloji deneyi: (…) Londra’dan Vice Magazine yazarı Oobah Butler. Yan işi, sahte restoran yorumları karşılığında 10 sterlin kazanmak. Ancak restoranların, sahte yorumlarıyla popülerlik kazandığını gördükten sonra, aklına bir fikir geldi. Butler, tamamen sahte bir restoran için bir plan yaptı. İnternetin ve insanların ne kadar kolay kandırılabileceğini test etmek istiyordu. Amacı, Londra’nın 1 numaralı restoranını sıfırdan oluşturmaktı ancak tamamen uydurma bir abartı ve ayrıcalık olacaktı. Önce, ikna edici bir profile ihtiyacı vardı. Böylece TripAdvisor‘da restoranını kurdu: “Resmi hat” olarak 10 £‘luk tek kullanımlık telefon satın aldı “Dulwich’teki Kulübe” adını verdi (evi) “Sadece randevu ile” olarak belirledi ve adresi belirsizdi. Sonra aldatmacanın daha ileri kısmı geldi.. Gerçek bir yiyecek olmadan Butler bir çözüm buldu. Selfie görselleri ekledi. Ayak topuğunun görselini “bir etli yemek” taklidi yapmak için kullandı. Yemeklere çırpılmış krema olarak tıraş köpüğü ekledi Sonuçlar tuhaf bir şekilde ikna edici görünüyordu. Yemeklerin gerçek isimleri yerine, her şeye duyguların isimlerini verdi. “Rahatlık“, “Şehvet“, “Empati“. Bu, sahte olmaktan ziyade yenilikçi ve modern görünmesini sağladı. Aylarca arkadaşlarına sahte yorumlar yazdırdı. Her değerlendirmede bahçede yemek yemekten bahsedilmesi, randevuyla yemek yeme politikasının vurgulanması ve ne kadar küçük ve ayrıcalıklı hissettirdiğinin anlatılması gerekiyordu. Bir süre TripAdvisor’da tutmadı. Ama sonra çılgın bir şey oldu. İncelemeler yığıldıkça, sıralamada tırmandı. 6 ay sonra 18.000 restoranın ilk 1.500’üne ulaştı. Sonra hızla ilk 300’e girdi ve telefon, rezervasyon istekleriyle çalmaya başladı.. Ve talep alım yöntemi, işleri daha da büyüttü. Butler herkese, “6 hafta boyunca tamamen doluyuz.” dedi. İnsanlar bu ayrıcalığı çok sevdi. Gıda tedarikçileri ona ücretsiz numuneler gönderdi. Londra‘nın en büyük sırrıydı. 6 ay içinde inanılmaz bir şey oldu. The Shed, TripAdvisor‘da 1 numaraya yerleşti.
Butler‘ın bahçe kulübesi, personeli, yemeği ve müşterisi olmadan 18.000 gerçek restorandan daha iyi bir konumdaydı. Dünya aklını kaçırmıştı. Ama işler daha da çılgınlaşacaktı.. Bu baskıyı hisseden Butler, bir akşam yemeği partisi verdi: 10 tane ısrarcı misafiri davet etti. Menü: Bahçede süpermarket mikrodalga yemekleri. Mekan: Peri ışıklarıyla süslenmiş arka bahçesindeki kulübe. Lüks bir deneyim bekleyen misafirler geldikçe Butler‘ın sinirleri gerilmeye başladı. Şaşırtıcı bir şekilde çok beğendiler. Bazıları mikrodalgada pişirilen yemeklerde hafif tatlar aldıklarını iddia ettiler. Bahçe kulübesinde ucuz dondurulmuş gıda yediklerinden kimse şüphelenmedi. Algı gerçeğe dönüştü. Sonrası, Butler, Aralık 2017’de Vice adlı dizide bu aldatmacayı itiraf etti. TripAdvisor sahte restaurantı listeden kaldırdı ve sistemlerinin “iyi” çalıştığını iddia etti. Ama Butler, “ayrıcalık ve onay arzulama zaafımızın” ve dijital güvenin ne kadar kolay manipüle edilebileceğini kanıtlamış oldu. Bu, daha derin bir şeyi ortaya koyuyor: Butler‘ın deneyini ilgi çekici kılan şey yalnızca TripAdvisor‘ı kandırmak değil. Markalaşmanın ardındaki algı manupulasyonunun önemini anlamıştı. Ve algı, günümüzün girişimcileri için en güçlü oyun alanıdır. Butler‘ın restoranı bir kurgu olsa da sonuçlar gerçekti. medya ilgisi, tanınma ve talep. Ve bu, markasını ürünü kadar önemli kılan herkes için de geçerli.
Şirketler güven kazanır. Günümüzde güç, her şeyden önce algıyı kontrol edenlerdedir. Büyük markalar? Onlar her şeyi satabilirler çünkü insanlar markaları nedeniyle onlardan alışveriş yapacaklardır. Milyonlarca kişiye aynı anda güven inşa ettiler. Artık tanıdık biri olarak algılanıyorlar. (Bu hikayeyi X’den @HaberKupur ‘den aldım. Türkçeye Çeviren: @UzmEsraGunes)
Bu olay 2017’de bu şekilde gerçekleşmiş. Bugün artı Artırılmış sanal gerçeklik ötesinde halogramik görüntüler, Bio rezonans etkisinden de söz etmek gerek. Modern zamanlarda gerçek hakikatin yerini almıştı, bugün ise sanal gerçeklik, daha doğrusu ALGI asıl gerçeğin yerini alıyor. Bu konu artık bir Toplum Mühendisliğidir. MK Ultra gibi “Beyin Kontrol” sistemleri ile daha da riskli hale gelebilmektedir. Biz CoVID günlerinde mRNA konusunda böyle aldatılmadık mı? Bir takım dini, ideolojik, politik karakterler bu şekilde bir idole dönüştürülüp, yığınları sürü halinde peşlerine takmıyorlar mı? Eğer NeuraLink projesini hayata geçirebilirlerse, artık insan Nesnelerarası İletişimin NESNEsi olacak.. Din, ahlak, gelenek, biyolojik cinsiyetinden bağımsız GENDER diye tanımlanan GENOM BİREY’ler yapay zekanın biyolojik protezi haline gelecek ve aynı zamanda Makine ve hayvanla eşitlenecek. İnsan iradesi egemenlerin kontrolüne girebilecek. Kamuoyu araştırma şirketleri, Lobiler, Halkla ilişkiler, reklamcılar, propogandistler, Klasik Media, sosyal media çalışanları aslında artık gerçekleri aktarmak yerine, üretilen gerçekliği empoze etmek, insanları kandırmak, kanalize etmek için kullanılıyor. Hatta uzmanlar, akademi, Stratejik Araştırma Merkezleri politik kabulleri topluma NORM olarak dayatmak için gerekçeler üretiyorlar. Bu maksatla din de, tarih de, gelenek de kullanılıyor.
Artık bu yöntemle, yeryüzü de bir cennet ve ebedi bir hayat vaadi ile Cehennem de pazarlanabilir. Sahte Şeyhler için kerametler üretilebilir. Mehdi’ler, Mesih’ler, Deccal’ler üretilebilir. Bugünkü bir kısım cemaatler, ideolojiler, liderler, böyle üretilmedi mi. Dün “Bebek katili” dedikleri “uluslararası sistemin yerli bir görevlisi” “barış elçisi” ilen edilmedi mi? Klonoid liderler, Avatar’lara bile gerek kalmadan Dublörlerle bile işi götürüyorlar. Peki ya yarın Uzaylılar işgal etti derlerse halimiz nice olur.
Topraklarımızdan önce aklımız, kalbimiz, damarlarımız, midemiz işgal edildi ve işgal edilmeye devam ediliyor. Harim-i İsmetimiz tehdit altında da, “ayakta uyuyan” kalabalıklar, “bana güven gerisini merak etme sen” diyen dini ve siyasi liderlerinin peşinden ipnoz edilmiş bir şekilde yürümeye devam ediyorlar. Artık Kerhane de yan odamızda, Meyhanede. Şeytan evimizde çocuklarımızla oyunlar oynuyor. Dikkat ettiniz mi, çocuklarınız bilgisayar oynarken günde kaç kez ölüyor ya da kaç kişiyi öldürüyor!? Ölmek ve öldürmek o kadar sıradanlaştı ki! Yaşamak için öldürmek zorundasınız.
Verilen mesaj bu. Mavi Balina oynayan kaç çocuk intihar etmişti. Sizin çocuklarınız o oyunu oynarken, arkada birileri sizin çocuğunuzla oynuyor. Siz onları tanımıyorsunuz ama, onlar sizi tanıyor. Çocuğunuza cinayet işletebiliyor, ya da uyuşturucu bağımlısı yapabiliyor ya da intihara yönlendirebiliyor! Nesnelerarası iletişim’in NESNEsi olarak İnsan, Makine ve Hayvanlardan söz ediyoruz da, Şeytan ve Cinler’in Şeytanlar’ı da sanırım aynı Networke dahil oldular ve giderek eşitleniyoruz. Bakın, toplum olarak değil insanlık olarak, subliminal yöntemler, beyin kontrol sistemleri, toplum mühendislerinin algı yöntemleri, artırılmış sanal gerçeklik, kitlesel ipnoz teknikleri, ilaç, gıda, kimyasallar üzerinden toplum sürüleştiriliyor. Av. Mustafa Raif Tosun’un bir tesbiti var: “Bu toplum artık sosyolojik, dinsel ve ideolojik değerlendirmeye tabi tutulamaz. Ancak kriminal psikiyatri ve eskatolojik istihbarat konusu edilebilmektedir. Çünkü bedeni ve ruhu Demonik güçlerin mutlak etkisi altına girmiştir. Kişi kendine ve toplumun diğer fertlerine zarar vermeye programlanmıştır”.
İnsanlık yolunu şaşırırken, siyaset ve cemaat denilen yapılar eğitim ve media üzerinden kalabalıkları gözüne at gözlüğü takarak onları adeta güdülüyor. Birileri kafaları kiralıyor. İlk önce Trolleri trolliyorlar, onları biyonik robotlara dönüştürülüyorlar. Siyaset, cemaat, ticaret çarkı böyle döndürülüyor artık.. Bu tehdit karşısında eğitimli ya da eğitimsiz, dindar ya da seküler farketmiyor. Etnik, coğrafi ya da ekonomik statünün ayırt edici bir özelliği kalmıyor. Koyun sürüsüne katılanlar da sonuçta koyun. Hem zaten biz, Turhan’ın karikatüründeki gibi, yarım asrı aşan bir zamandır koyunlaştırılmadık mı? Hem de Yavrularını emziren anaç domuzun ağılının kapısındaki uysal bir koyun! “Bana güven, soru sorma, ‘hayır’ da deme, gerisini merak etme sen” diye kendini İlah ve Rab konumuna yükselten din, siyaset, toplum guru’larının elindeki eğitim kurumları, media, STK, Cemaat, Siyaset ve Sermayenin eğittiği kalabalıkların bizi getirdiği yer burası. Nitekim, “cehaletin bu kadarı ancak eğitimle mümkündür”! İnsanlığın geldiği yer bugün burası. Kitleler koyunlaşmışsa, yöneticiler çoban, emrindekiler ise çoban köpeği rolü üsleniyor sanki.. Sahi bir insan ömrü kadar kısa bir zamanda, dünkü imkanlarla bir kuşak, kendi inanç ve tarihine nasıl böyle düşman hale getirildi, düşünelim! Hadi şimdi haykıralım, kollarımızı makas gibi açarak: “Durun kalabalıklar, bu sokak çıkmaz sokak”! Selam ve dua ile.
mirathaber