Ruhun İrfanla Yükselişi 3

Ruhun İrfanla Yükselişi 3

İçim daraldı. Ruhum pejmürde… Sabır ve takatim kalmadı. Geçmişlerden utanıyorum ve gelecekten korkuyorum. Tesellim sadece gözyaşlarımdadır...

BENİM RABBİMDİR

Gamlı ve kederliydim. Zor günler geçirdim. Yıkılmış hayaller âlemini, hoşnutlukları, gözyaşlarını, geçmişleri ve gelecekleri yaşadım. Neyle karşılaştıysam efkâr ve sıkıntıdan başka bir şey görmedim. Nazarımda gökyüzü bile küçülmüş, kalbimi sıkıyordu. Gündüzler bile kararmıştı. Yavaş yavaş ağaçların altından, dönemeçli yollardan geçiyordum. Yüce Allah'a münacatımda gök ve yıldızlar bana sırdaş oluyordu.

Bazen şehrin stadyumunun basamaklarını tırmanıp en yüksek noktasına çıkıyordum. Ta ki alanı tam olarak görebileyim. Rüzgârın etkisiyle titreyen ağaçlar, güneşin batışıyla oluşan gölgelerde göz kırpan lambalar, kızıllaşan güneş ışıklarının altında rengi belirsizleşen binalar ve evler" Hepsi kendine özgün bir efkâr oluşturuyordu"

Hava kararmaya doğru henüz güneşin ışıkları ufuktaki bulutların arasından süzülürken sanki güneş, vedalaşıyor ve dünyayı karanlığa teslim ediyor gibidir. Karanlık, kederli ve efkârlı bulutlar yavaş yavaş doğudan öne çıkıyorlar. Tabiat bir av gibi, sorgusuz sualsiz karanlığa teslim oluyor. Her yeri sessizlik kaplıyor, en ufak bir hareket bile artık görülmüyor. Kuşlardan da bir eser kalmıyor" O vakit Allah'a münacat etmek için sıra bana gelir" Artık baharın bulutları gibi gözyaşı dökmenin, inlemenin, acı geçmişi yad etmenin, karanlık ve müphem geleceği düşünmenin, bütün gücümle Rabbimden talepte bulunmanın, kalbimi ve ruhumu ihlasla O'na teslim etmenin, sonsuz lütuflarına en samimi duygularla teşekkür etmenin zamanı gelmiştir" Karanlıklardan, keder ve acı bulutlarından, yenilgilerden ve beni kuşatan düşmanlarımdan aciz bir şekilde O'na sığınmalıyım. O benim Rabbimdir. Yüce olan Allah'ım, ebedi olan Allah'ım, çocukluğumdan beri zikrini unutmadığım Allah'ım, kalbimi merhametiyle yoğurduğum Allah'ım, her zaman benimle olan Allah'ım, dar geçitlerden ve karanlık problemlerden çıkış yolunu gösteren Allah'ım" Evet, hayatın tehlikeli keşmekeşlerinde ve korkunç girdapların dibinde yalnız O bana yardım etti. O, evet O" Yani rabbim" Munisim" Hatalarımı itiraf ediyor, kendimi O'na teslim ediyorum. Bana neyi layık gördüyse razı ve hoşnudum. Azabın ateşinde yansam bile ondan lezzet alacağımı biliyorum" Rabbim! Beni bu adi dünyadan kurtar. İzin ver ateşte yanan kelebek gibi senin ateşinde yanayım. İzin ver dünya ve içindeki her şeyden geçeyim. Yüreğimi baştan aşağı ele geçir ki, başkasına ve-remeyeyim" İzin ver melekler gibi tertemiz semanda uçayım"

İçim daraldı. Ruhum pejmürde" Sabır ve takatim kalmadı. Geçmişlerden utanıyorum ve gelecekten korkuyorum. Tesellim sadece gözyaşlarımdadır. Sana takdim ettiğim gözyaşları" O gözyaşları ki, onlarla içimi temizliyorum. Ve bu vesile ile içimdeki kederleri teskin ediyorum. İçimdeki ateşi azaltıyorum. Ve bir an için huzur buluyorum"

BENİ ONDAN BAŞKASI ANLAMADI

O korkunç gecelerde gözyaşımdan başka bir şeyim yoktu. Korkudan başka kapımı çalan da yoktu. Kaderimin ufkunda karanlıktan başka bir şey görülmüyordu. Her şeyden bağımı kesmiştim. Hiçbir şeye güvenim kalmamıştı. Her yerden yenilginin ve ölümün kokusu geli-yordu. Ben, kalbi kırık ve ümitsizce yalnız yüce rabbime münacat ettim. Biliyorum ki O'ndan başka kimse beni tanımadı. O'ndan başka kimse bana yar ve dost olmadı. O'ndan başka kimse inlemelerimi duymadı. O'ndan başka kimse içimdeki sırları anlamadı"

Karanlık ufkumda yalnız o bana eşlik edecek. Yalnız O yanık yüreğime ve gözyaşlarıma şahit olacak.

ALLAH'A YAKINLAŞMA

Yaşamın sıkıntıları dağ gibi ağırlık yapıyordu. İstedim ki acılarımı paylaşayım. Fakat acı o kadar öldürücü, zalim, kan dökücü ve caniydi ki kelimelerle ifade edemiyordum. Zira kelimelerin kendisi acının gerçeğini hafifletiyor ve hakikatinden uzak kalıyordu.

Bundan dolayı kelimeleri sıralayarak bu maddi dünyada kurban oluşumun kıymetini dü-şürmek istemedim. Veya kırık kalbimin saflığının kapılarını açarak namahremlerce görülüp çirkinleşmesini istemedim. Veya keder ve acının mukaddes ve manevi azametini, celalini ve kudretini çirkin bir oyunla değersizleştirmek istemedim.

Yalnızlıkla, kimsesizlikle, mazlumiyetle, keder ve acıyı yüklenerek elde ettiğim Allaha olan bu yakınlığımı, başkalarından yardım dileyerek (ki şirkin rengini taşıdığı gibi hiçbir yaraya da merhem olmuyor) yok etmek istemem.

Bundan dolayı acımı, eziyetimi ve nasipsizliğimi kimseye anlatmadım. Bütün acıları, kederleri, işkenceleri ve eziyetleri tam bir bencillikle yalnız kendim için sakladım. İlk defa bunu bozdum ve sana bir mektup yazdım. İçinde acılarımı özetle beyan ettim. Ama sonra mektubu göndermedim. Düşündüm ki belki sen görülmemişi görür, söylenmemişi duyar, acı ve kederlerimi kelimelere ihtiyaç duymadan anlarsın. Bunu düşünmek bile kederli yüreğim için büyük bir tesellidir.

BEN HAZIRDIM

Ben şimdiye kadar intihar fikrine kapılmadım. Hiçbir zaman ve hiçbir sebeple sorumluluk yükünden de kaçmak istemedim. Ölümü sürekli arzuladım. Yıllar geçti ki o tatlı ve sevimli ölümü tüm varlığımla arzuluyordum. Ama mesuliyet yükü beni yaşamaya zorlayarak hayata bağladı.

Bana göre dünyayı sevmek alçalmışlıktır. Hayatı cazip yapan şeyler varlığın cazibesini yok eder. Hayatın mefhumunu değiştirir. Kendini sevmek, ölümden korkmak, şöhret, kudret, lezzet, acı, aşk, fakr, fedakârlık, niyaz, güzellik, tapınma" Evet, bütün bunların mefhumlarını yok eder.

İnsanları mutlu eden şeyler, beni mutlu etmiyor. Amellerim, fikirlerim ve hislerim ha-yatın zoraki ihtiyaçları ile bir araya gelmiyor. Hayatın günlük hesapları bana uymuyor. Sıkın-tılar, saldırılar, töhmetler ve düşmanın taktikleri artık bana tesir etmiyor.

Maddi ve manevi ganimetleri paylaşmak için toplanıldığında ben yoktum. Zafer için ha-lay çekilip şenlik yapıldığında ben kayıplardaydım. Fakat ölüm yağmuru yağdığında korku, zulmet ve dehşetin gölgesinin düştüğü yerde, töhmet ve kötü söz tufanının koptuğu yerde, ufuk karanlık ve müphem olduğunda, acı ve keder taksim edildiğinde ben ordaydım".

BEN SANA TEVVEKÜL ETTİM

İlahi! Zülüm ve fesat haddini aştığında ve karanlıklarda kendini gösteriyorsun.

İlahi! Ben sana tevekkül ettim, kaderi senden biliyorum, zaferi ve yenilgiyi senden bili-yorum... Her şeyi senden biliyorum" Yalan söylemeye ihtiyacım yok.

EY GÖKTEKİ MELEĞİM

Ey gökteki meleğim! Elimden tutup keder ve acının dönemeçli yollarından beni kurtar-dın. Göğe açılan kapıları bana açtın. Cihanın güzelliklerini bana gösterdin. Kalbimi açıp var-lığımın kaynağından aşk ve muhabbet ırmağı akıttın. Hüzünlü ve gamlı gözyaşlarımda huzurlu, güzel ve latif bir dünya karar kıldın. Sessiz gezegenlerin kalbinden varlık musikisini bana dinlettirdin. Seher rüzgârını, maşukuma olan yürek virtlerinin elçisi yaptın. Rabbimi görüp hissedeyim diye, heyecan ve cezbesinde eriyeyim diye yıldızların göz kırpmasında bana şifre-ler gösterdin. Ağacın bir yaprağındaki titreyişinde öylesine bir güzellik, hareket, hayat ve neşe meydana getirdin ki Rabbimin yaratıcılığının kemal derecesini gördüm.

Ey kalbimin mahbubu! Pejmürde ruhumu kanatlandırdın. Varlık âleminin yüksekliklerini kanatlanmış ruhuma uçuş güzergâhı yaptın. Ağır acılarımı hafiflettin. Çirkin kederleri gü-zelleştirdin. Sen fedakârlıkları lezzetli yaptın. Yalnızlık ve bilinmezliği Allah'a ulaştırarak giderdin. Böylece kimseye ihtiyacımın kalmamasını sağladın. Bana, şahadete koşmayı kolay-laştırdın. Sen mahrumiyet ve ayrılığı lezzetli yaptın. Ölü kalbimde arzular meydana getirdin. Yanan kalbimin ateşinde hayat ve neşe meydana getirdin. Gülerek ölüme koşacak cesareti bana sen verdin. Sen bana öylesine bir cömertlik kazandırdın ki bir damla gözyaşı için veya bir zerre aşk için bütün âlemi bağışlayabilirim. Dağ kadar sorun ve belaya karşı şikâyet etmeden tahammül edecek bir sabır verdin. Bana öyle bir merhamet verdin ki bütün düşmanlarımı kolayca bağışlayabilirim. Varlığımın öyle gizli kalmış yeteneklerini ortaya çıkardın ki Mesihvari aşkın ve fedakârlığın mazharı olayım. Alivari düşmanımın karşısında çelik gibi durayım ve fakirlerin karşısında alçakgönüllü ve mütevazı olayım. Bunlarla birlikte lütuf, hoşnutluk, hakperestlik, adalet arzusu, ilim, sanat, aşk ve fedakârlığı harmanlayıp Allah'ın sıfatlarının tecellisi olayım. Sen ruhumu açtın ki Allah'ı kalbimle görebileyim ve O'na tapabileyim"

Ey kararsız gönlümün tesellisi! Kader emretmiş ki, seni de benden alsınlar" Ve bu ateş alevi, varlığın tufanında yapayalnız ve sığınaksız kalsın. Böylece zaman mesirinde orda burada avare ve serkeş koştursun. Ta ki yokluğun külüyle dikilmiş olan ebediyet elbisesini giyip, ezeli olan Allah'a vahdet derecesiyle ulaşsın"

EY GÜZELLİK

Ey güzellik beni bağışla.

Güneşin batışı, sonsuz ufukları gül rengine çevirmiş ve bu manzara yüreğime oturmuş.

Yıldızlar, tüm güzellikleriyle bana göz kırpıyorlar ve ben yüz çevirdim.

Sema, beni kendi yüceliğine davet etti. Fakat cevap vermedim.

Kırmızı güller, kanlı kalplerini bana açtılar. Ama ben teveccüh etmedim.

Ağaçların yaprakları, benim için raksettiler. Ben dönüp bakmadım.

Mehtap, yüzümü aydınlatmak istedi. Fakat ben yüzümü çevirdim.

Seher yeli, kulağıma aşk nağmeleri fısıldadı. Ama ben kulak vermedim.

Gezegenlerin arasındaki sessizlikte, varlığın esrarı işitiliyor. Fakat ben gönül kulağımı kapattım.

Deryanın coşkun ve köpüklü dalgaları, beni sonsuzluğa götürmek için geldiler. Fakat ben yüz çevirdim.

Mum bana gülümsedi, cevap vermedim. Ayağıma gözyaşı damlaları döktü, ona muhab-bet etmedim.

Bir güzel yanımdan geçti ve bana gülümsedi. Ama ben ondan yüz çevirdim.

Evet, içim daralmış ve ruhum ölmüştü. Ne bir güzelliği görecek bir göz vardı, ne de onu hissedecek bir gönül"

Ben güzelliği mahbubun gözbebeklerinde görüyorum. Mahbubun olmadığı yerde güzel-liğin cilvesi de olmaz. Güzelliği görebilmem için mahbubun kalbimi açması gerek. Yüreğim mahbupsuz ölü ve pejmürdedir" Hissiyatı da yoktur.

Ey güzellik, ey asuman, ey yıldızlar, ey dalgalar, ey aşk, ey gözyaşı" Beni bağışlayın. Size olan ilgisizliğimi, taş yürekliliğime bağlamayın. Mahbubum yanımda değil. Kalbim da-ralmış, ruhum ölüdür"

DÜNYA NE GÜZELDİR

Dünya ne güzeldi; aşk ve gözyaşı onu aydınlattığında, şahadet bekleyişi adamı ebediyete ulaştırdığında, keder ve nasipsizlik sevecen olduğunda"

Dünya ne güzeldir; dertli bir kalp dünyanın herhangi bir yerinde benim için çarptığında ve beni sevdiğinde ve ben de onun aşkına karşılık varlığımın özü olan gözyaşımı ona takdim ettiğimde"

Dünya ne güzeldir; aziz bir dostun hatıraları beni toplumsal zulümlerden, cinayetlerden ve yalanlardan uzaklaştırdığında. Beni semaya çıkarıp nura, aşka ve Allah'a kavuşturduğun-da"

Dünya ne güzeldir; Hak ve Hakikatin düşmanları beni kana ve toprağa buladıkların-da"(ki ben mahbubun hatırına buna razı olacağım ve ölüm anına kadar mukaddes kalbimi kinden ve nefretten temiz tutup, aşkların ve muhabbetlerin en şiddetlisiyle cihanı terk edece-ğim)

Dünya ne güzeldir; Allah'ın melekuti celalini, mahbubun suretinde görüp onun varlığında Allah'a iman ettiğimde"

Dünya ne güzeldir; içtimai zulüm ve fesadın bataklığında ve kirliliğin ortasında, güzel güller başkaldırıp hakka susamış prangalılara ümit verip nur, adalet ve hakikati müjdeledikle-rinde"

Dünya ne güzeldir; mahrumiyet çölünde tam bir yalnızlıkla mahbuba el uzatıp yokluğa doğru, her şeyden el etek çekildiğinde"

Dünya ne güzeldir; uzun gecelerin zifiri karanlıklarında, uzak bir yıldızda, mahbubu gö-rebilmede ve bu ümit ışığıyla hayatta kalındığında"

ALLAH'IN CELAL VE CEMALİ

İlahi! Öyle günler gördüm ki, bütün çıkışlar kapalıydı. Bütün âlemi karanlık, korku ve ümitsizlik kaplamıştı. Tam bir karanlıkta yürüyordum. Allah'a olan imanım ve görevi yerine getirme aşkı beni öne sürüyordu. Ruhum pejmürde, belim bükük ve ayaklarım yorgun idi. her tarafta hücum, her tarafta tehlike, her tarafta yenilgi, her tarafta dostların endişeli bakışları ve her tarafta ümitsizlik vardı. Öyle ki; gözyaşı dökemiyor, dua edemiyor, namaz kılamıyor ve Allah'tan bir şey isteyemiyordum" Sanki ruhsuz bir taş, hareket eden bir ölü, donuk bir kalp gibiydim. Öyle çetin günler geçirdim" Fakat canlılıktan vazgeçmedim. Zorla ayaklarıma hükmettim. Zorla dudaklarıma soğuk bir gülümseme nakşettim. Zorla uyudum. Zorla uyandım ve zorla yemek yedim. Ve mutlak kaderimi bekledim"

Ama birdenbire karanlık gökler yarıldı. Ümitsizlik ve keder bulutlarının arasından, ümit ve mutluluk ışığı her tarafı kapladı. Her yerden güzel haberler geldi. Her tarafa rahmet yağ-murları yağdı" o an gözlerimden yaşlar süzüldü, hassas ruhum dalgalandı. Allah'ın cemal ve celalini kalbimde hissettim. Ruhum semalara kanat açıp şad oldu. Her kesin güldüğünü gör-düm" Her kes mutluydu. Her kes sanki uçuyordu. Her kes umut doluydu ve hayatı tam da yaşanılası bir kıvamda görüyordu"

İlahi! Sana hamd ediyorum ki; kederi, acıyı ve ümitsizliği yarattın ve içini ümit ışığıyla doldurdun"

ESKİ DOSTUM!

Her kes benden kaçıyor. Kimse deli gönlüme tahammül edemiyor. Zannedersem gök ve denizde elimden yorgun düştüler. Gene de bu sadık dostlarımı özlüyorum.

Eski bir dostum var ki, doğduğumdan beri onu tanıyor ve onunla birlikte olmaktan haz alıyorum. Bir melek gibi, her zaman gönlüme ve ruhuma gölge yapıyor ve beni asla yormuyor. Tatlı bir şerbet, güzel bir koku, hoş bir nağmedir ve her zaman ferahlatıcıdır. Ve bu ebedi dostumda kederdir"

PAK VE MELEKUTİ AŞK

Kalbim çarpıyor, ruhum uçmak istiyor. Neşeli olduğumu biliyorum. Ama neden oldu-ğunu bilmiyorum. Zira kalbim kırık, yorgunum, ruhum pejmürde ve yaşamaya takatim kal-mamış. Uykusuzum ve mesuliyetlerin baskısı ve çeşitli sıkıntılar beni güçsüz, yaşlı ve bitkin yapmış" Buna rağmen niye neşeliyim? Niye kalbim şiddetle çarpıyor? Niye ruhum kanat-lanmış? Doğrusu sebebi nedir?

Ben aşktan başka bir sebep görmüyorum. Evvelden beri hayat kaynağım olan ve sonsuz-luğa kadar devam edecek olan bir aşk" Semalardan yüksek, Allah'ın nuruyla doymuş, acı ve kederle süslenmiş, ateşlerde dağlanarak pişmiş, fakr ve yalnızlıkla dost olmuş ve fedakârlıkla maşuka kendisini kurban etmiş bir aşk" Ve o halde bir damla gözyaşı gibi, yüreğine damlayan bir aşk"

YÜCE ALLAH'A ÂŞIKANE TAPIYORUM

Ey acı! Eğer beni eğitmek için gelmiş Allah'ın bir elçisiysen, seni seviyorum. Bağrıma basıyor ve hiçbir zaman senden şikâyet etmiyorum.

Bırak, bedenim parça parça olsun, bütün varlığım acının ateşinde yansın ve külüm rüz-gârlara savrulsun" Ben gene sabreder ve yüce Allah'a âşıkane taparım"

İlahi! Bana yol olarak beğendiğin bu acı dolu imtihanı, bana reva gördüğün bu işkence-leri candan kabul ediyorum"

İlahi! Keder ve acıyla dost oldum. Ateş bene selametli oldu. Yenilgi ve sıkıntılar sıra-danlaştı"

Tehlike ve ölüm ahbaplarım oldular. Onlarla buluşmaktan haz alıyorum. Onlarla bir ol-mayı arzuluyorum.

İlahi! Çocukken göğün yüksekliği ve yıldızların parlaklığı bana lezzet veriyordu. Bu gün hala göklerden lezzet alıyorum. Zira onsuz nefesim daralıyor. Eğer, semanın azameti ve son-suzluğu ruhumun şiddetli acılarını azaltmazsa, nefes bile alamam"

ALLAHU EKBER FERYADI

Güneş batıyor. Karanlık yavaş yavaş genişliyor. Yer ve gök, belirsiz ve derin bir keder teslim oluyor. Sanki rüzgâr keder dağıtıyor ve yağmur ümitsizlik yağdırıyor. Özellikle Bey-rut'ta gecenin karanlığı; bombaların, havan mermilerinin, kurşun yağmurunun, kana ve toprağa bulanacak günahsız kadın ve çocukların habercisidir" Güneş batışa yaklaştığında, ağır acılar adamın kalbine gölge düşürür ki, böylelikle geceye hazır olursunuz. Ölümün ve karanlığın gelişine, maddi acıların gelişine, her yerden hücum edip günahsızlara taksim edilen ruhi işkenceye" Bütün bunlara hazır olursunuz. Özellikle yıldızların bile görülemediği bulutlu ge-celer" Üzerinize çöken bulutlar sanki cihanın bütün keder ve acılarını küçültüp kalbinize yerleştiriyor. Zor nefes alıyorsunuz" Ortalıkta hiçbir ümit ışığı yok"

Ben de keder ve acıyla kaderimle yüzleşme anını beklerken, işkence ve sıkıntıların ara-sında boğulmuş, kirli ve kalabalık sokaklarda dolaşırken, birdenbire ALLAHU EKBER fer-yadı yükseliyor. Müezzinin sesi mescidin minaresinden yükseliyor"

RABBİM SANA SIĞINIYORUM

Ey ateş beni bul, beni bul ki ebedi bir ateşte yanayım. Sabrım bitti, acı dolu yüreğimin takati kalmadı. Gözyaşı ile kendimi teskin ediyorum. Fakat gözlerimde de derman kalmadı.

İlahi! Sana sığınıyorum. Merhametini kalbime öylesine yerleştir ki başka sevgilere yer kalmasın. Varlığımı baştan aşağı öylesine ele geçir ve kendine öylesine bağla ki başkasını düşünmeyeyim ve içimde bir boşluk kalmasın.

ŞAHSİYETLERİN DERECELERİ

Birileri var ki aşk ve hissiyat kalbine girmemiş.

Birileri de aşka tutulup aşkın mefhumunu kavrayıp mahbuba bağlanıyor ve bu bağdan, bu aşktan lezzet alıyor. Böylelikle aşkın muhtevasını kavrayıp bir mahbuba sahip oluyor.

Birileri de aşkın muhtevasını anlamış ama bir maşuktan yoksundurlar. Bağlanacak bir maşuk arıyorlar. Yürekleri aşkın peşindedir. Fakat aşk acısını dindirecek birini bulamıyorlar. Bunların tek bir çareleri var. o da Allah'a bağlanmak" Her ketsen vazgeçip O'na aşık olmak" Diğerleri aşklarının tadını çıkarıyorlar. Ama Allah'a yönelenler mahrumiyet, sürekli bir fakr ve kalıcı bir yalnızlıkla ömürlerini geçiriyorlar. Her ketsen beri, herkesten uzak, acı ve kederle dolu bir ömür" Bu Allah'a ulaşıncaya kadar, O'na sığınıncaya kadar ve O'na tapın-caya kadar devam eder"

NE KADAR GARİP!

Ne kadar garip olur ki; kan ve toprağın arasıdan, ateş ve çeliğin arasından, meydanlar-daki toz ve toprağın arasından, feryat ve figanların arasından, birbirlerine kavuşmuş kalbi kırık iki savaşçının azim dolu gözyaşları arasından, şehri sarsıp toz ve dumana boğan sürekli bir bombardımanın arasından, ölüm ve korkunun arasından, davanın bitmeyen çığlıkları arasından, açların ve çıplaklarının arasından, kalabalık ve köhne cadde ve sokaklarının arsından, gecenin bağrındaki savaşçıların gölgeleri arasından, cesaret dolu fedakârlıkların arasından, hayat ve ölüm, iftihar ve şeref, özgürlük ve kurtuluş savaşının yenilmiş kalplerin arasından çıkmak"

Bütün bunların ve bütün geçmişimin arasından çıkıp; yalnızlık dolu, nezih, sessiz ve rahat bir yerde zenginler, gülenler, ihtiraslılar, karnı toklar, katı kalpliler, ölü hislilerin arasında ve cemiyeti, fikirleri ve hedefleri başkaca toplulukların arasında oturmuşum" Ne garip bir çelişki" Buna nasıl tahammül edilir? Birlikte savaştığım savaşçıları boş verip nezih ve güzel, ama ruhsuz varlıkların arasında anlamsızca nasıl yaşayabilirim?

Bu salonlar, bu arabalar, bu uçaklar, bu mahlûklar" Hepsi bana yabancılar. Şehitlerin toprağa akıttıkları kanları, içimdeki benliği öldürüyor. Yaralıların çığlıkları, dertlilerin inle-meleri, dul kadınların ah'ları, heva ve hevesimi öldürüyor"

Kalbi kırıkların gözyaşları ruhumu pak ve temiz kılıyor. Yiğitlerin cesaret dolu fedakârlıkları, insaniyetin mukaddes hedefini nazarımda anlamlı kılıyor.

Acılar, zorluklar ve mücahitlerin yenilmişliği beni irfana ulaştırıyor. Ruhumu alay-ı illiyine doğru dalgalandırıyor. Fani ve aldatıcı olan hayatı değersizleştiriyor. Bana razı olmuşluğu, tevekkülü, yanmayı, heyecan ve aşkı öğretiyor ve beni Allah'a ulaştırıyor"

Yayın Hakları sadece Şahid Yayınları'na aittir, kaynak gösterilmeden alıntılanamaz)

Çeviren: Sadık YILDIZ

VELFECR