Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Ne varlığa sevinirim ne yokluğa yerinirim...

Derin Gerçekler

Dün nerede kalmıştık?
Yunus’u çok seviyoruz da, bu buğday ve himmet meselesini nasıl çözeceğiz. Herkes buğday peşinde koşuyor. Herkes “MATERYAlist” değil belki ama bir çoğumuz ”METAist” oldu... Herkes dünyevi şeyleri, alınıp satılan şeyleri ve ona sahip olmanın aracı olarak para’yı konuşuyor. Hani ”ne varlığa sevinecek, ne yokluğa yerinecektik”, “Bana seni gerek seni”, “Senin rızan gerek bana” diyecektik. “Rıza” mı, o da ne? “Yunus Emre Enstitüsü” kurmakla “Yunus’u anlamak” her zaman aynı şey değil. “Adam” olmakla “Makam sahibi olma”nın aynı şey olmadığı gibi. İlim, Hikmet, İrfan sahibi, bir “Alim” olmakla “kitap yüklü bir eşek” olmak da aynı şey değil.
Evet, biz “kökü mazide olan ati” olacağız, geçmiş ya da tarih övgü ya da sövgü kitabı değildir. Tarihin yanlışları da değerlidir, ibret almasını bilenlere. O bir toplumun ortak hafızası ve tecrübeler birikimidir. Kur’an, bize peygamberlerden de krallardan da bahseder. Kur’an-ı Kerim'in bize ders olarak gösterdiği tarih, insanlığın tarihidir. O mefahir için değil tefekkür ve edeb içindir. Bizden öncekilerin başına gelenleri bilip ibret almamız içindir. Fatiha’dan sonra 2. sure Bakara, Ben-i İsrail’in başına gelenleri anlatır. Tarih övgüden önce ikaz için gereklidir. Gelecek ise kişinin kendi ve çocuklarına vasiyet edeceği manevi bir miras olarak dualarla donattığı öğütlerle yüklenmeye hazır olacağımız bir sorumluluk zamanıdır. Bir tecrübe aktarımı ve iki günü birbirine eş olmadan geleceğe hazır olma idrak, irade ve şuurunu beslemek içindir. Servet ve iktidarla şımarmama, korktuklarımızdan emin olma, güçlüklere direnme azmi, yöntemi ve Allaha güvenmek, sa’ye sarılmak ve hikmete ram olmanın, Kader’in, Rızg’ın Ecel’in farkındalığının yol ve yönetimini öğretir bu geçmiş.
Dünya malı, meta’ı, makamı bizi nasıl da sarıp sarmaladı ve bizi zebunu yaptı, aklımızı zail etti de dünyaya meylimiz içtimai bir sarhoşluğa dönüştü. Ne büyük bir zaaf ve açlık içindeymişiz meğer dünyaya karşı!?

Varlık da yokluk da imtihan konusu. Her ikisi de rahmet ve gazap vesilesi olabilir. 4 Halife dönemi 29 yıl sürdü. Ardından Kerbela. Doğan büyür, büyüyen yaşlanır ve ölür. Bu hep böyledir. Bu kadar Türk devleti varsa bir eksiği yıkılmış demektir. Osmanlı'dan bir sonrası Türkiye. Ege adalarını bırakın, Meis bile bizde değil. Yunan’ı denize dökmüştük değil mi!? Zafer kazandık!? Kurtuluş Bayramları kutluyoruz. Peygamberimiz fethi Müjdeledi mi? Yoksa iniş-çıkışlı bir yolculuktan mı söz etmişti bize. Hulagu Bağdat’ı, Beytül Hikme’yi yerle bir edip Konya’ya kadar gelmedi mi? Timur Ankara’ya geldi. Rusya bütün balkanları ve Kafkasları işgal etmedi mi, Burada Yeşilköy’e, doğuda Sivas’a kadar geldiler ya hu!

Hz. Yusuf’un hayatına bakın, 7 yıl bolluk, 7 yıl kıtlık. Hz. Eyyüb’un ömrüne bakın, en zengin ve en yoksul olan o. Hz. Süleyman bütün zamanların en zengini idi, ondan geriye ne kaldı. Bize tarih olarak anlatılan bir çok şey bir mefahirden ibaret. Anadolu'nun Fethi, İstanbulun fethi, Çanakkale farketmez. Ezeli ve ebedi olan yalnız Allah’tır. Ezeli ve ebedi olma iddiası helak sebebidir. İran’ı fethedince zafer sarhoşluğu anamızı ağlattı. Hz. Ömer Şam sokaklarında dolaşırken zaferin gururunu değil, ganimet zenginlerinin hayatlarının utancı ile üzgündü. Şimdi de GlobalReset’çiler ölümsüzlükten söz ediyorlar. Bu da onların helak sebebi olacak. Bu gün de bizim sormamız gerek kendi nefsimize dönüp Kur'an lisanıyla: ''Bu gidiş nereye'' demek!

Düşünsenize Hz. Nuh’un (as) 950 yıllık daveti süresi içinde Ankebut 14’de belirtildiğine göre davetine çok az insan icabet etmiştir. Ondan öncekilerinin devleti gibi o’nun devleti de ebedi olmadı. Olmaz, olamaz. Hz. Nuh, zalimlerle stratejik ortaklıklar kurup, onlarla stratejik planlar yapmadı. Bugün Tanrılarını kıyamete zorlayanlar var. O Rabb'ini iktidara zorlamadı, ikna etmeye çalışmadı. O Rızaya teslim oldu. Ve 950 yıl süren ömrü ona bizim hayallerimizi süsleyen yeryüzü iktidarını vermedi. Az mı ibadet etti ya da az mı dua etti.!? Sünnetullah bizim kendi kurallarımıza göre işlemiyor. Bizim Onun kurallarına uymamızı istiyor Allah. Biz ise inandığımız gibi yaşamayınca, yaşadığımız gibi inanmaya başlıyoruz. Onun için de bizim, halkı Müslüman ülkelerinin bugünkü hali ortada.

İran’da başörtüsünün bayraklaştığı bir devrim, Başörtüsüne karşı isyanla sona eriyor. Hem de yarım asrı doldurmadan! Hz. Yusuf’un kardeşleri peygamber evinde nerelere savruldu? Hz. Yusuf köle pazarında hangi nimete erdi. Biz hayırlısını isteyelim. Rıza’dan yana olalım. Karun gibi değil, Hz. Süleyman gibi de olur, Yezid gibi değil, Ebazer gibi de! Biz hayırlısını isteyelim. İmtihanın şartlarını belirleyecek olan Allah’tır. Çünkü İslam davetinin ve onu misyon edinmiş tevhid davetçisinin “çokluk” gibi bir gayesi olamaz. Kalpleri çeviren Allah’tır. Zafer ve başarı sayıca çoklukta değil, hak yolda sebat, iman ve salih amel sahibi fedakâr ve samimi müminlerle bir arada olmakladır. Rabbimiz Kitab’ın birçok ayetinde çoğunluğu yermiş, insanların çoğunluğun müşrik olduğunu (Rûm,42), saptıklarını (Saffât 71), onlara uyanları saptırdıklarını (En’âm 116), akletmediklerini (Mâide 103), cahil olduklarını (En’âm 111), şükretmediklerini (Bakara 243), imana yanaşmadıklarını (Ra’d 1), fasıklığı seçtiklerini (Âl-i İmran 110), haktan hoşlanmadıklarını (Mü’minûn 70) belirtmiştir. Buna karşılık, peygamberlerin davetine icabet edenlerin azınlıkta kalanlar olduğunu tekrar tekrar vurgulamıştır. (Bakara 249; Yûnus 83; Hûd 40; Sâd 24). Yusuf suresinde, “İnsanların çoğu, ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında Allah'a ortak koşarak, Allah'ın dışında başkalarını da otorite kabul edip şirke bulaşarak Allah'a iman ediyorlar” denmedi mi bize.
Bu konuda daha bir çok ayet var: “Elif, Lâm, Mîm, Râ. İşte bu, Kitab’ın ayetleridir. Ve Rabbinden sana indirilen haktır. Fakat insanların çoğu iman etmezler.” (Ra'd 1); “Yoksa onun deli olduğunu mu söylüyorlar? (Hayır, öyle değil!) Bilakis onlara hakkı getirmiştir. (Fakat) onların çoğu haktan hoşlanmazlar.” (Mü'minûn 70); Rûm 42; “De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da bakın (bakalım), öncekilerin akıbeti nasıl olmuş? Onların çoğu müşriklerdi.”; Saffât 71; “Andolsun ki onlardan önce, evvelkilerin çoğu da sapmıştı.”
İnsanların çoğu sizden menfaatlenme hayali ile, kesbi kaygılarla yaklaşıyorlar, kimiler de, ABD’ye, AB’ye, İsrail’e, Sisi’ye Selman’a onun için yanaşmıyor mu? Ya da şerlerinden emin olmak için böyle yapmıyor musunuz? Birilerini de bu sebeplerle yanınızda tutmuyor musunuz? Bu beklentiler ya da kaygılar ortadan kalkınca bu beraberlikler de biter. Biz “müellefetül gulub” yapalım. “Hılf'ul fudul” yapalım ki, Allah’ın “Nusret” ve “bereket”i bizimle olsun. Siz başkalarına neden, nasıl, niçin yanaşıyorsanız, başkaları da size onun için yanaşıyor. Bu şekilde korkularından emin, umduklarınıza nail olamazsınız, ondan “mahrum” bırakılırsınız.
Eba Müslim Horasani ne şöyle diyordu; “Onlar, zarar vermeyeceklerinden emin oldukları için dostlarını kendilerinden uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşman dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dost düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince de, yıkılmaları mukadder oldu.”
Şüphesiz ki biz, tek bir kişiyi bile görmezden gelip, gözden çıkartamayız. Allah’ın Resulü ümmetinin çokluğundan mutlu olacaktır. Onun için Taif’e giden peygamber gibi olacağız. Ama bu hiçbir zaman, etrafımızı kuşatacak Kafir’ler, Münafık’lar, Fasık’lar, Müstekbir’ler, Mürtefinler güruhu olmamalıdır. Yoksa onları yakacak ateş, bize de dokunur. Onlar paratöner gibi başımıza bela çeker.
Biz herşeyin hayırlısını isteyelim. O bizi azaltarak ve artırarak, daraltarak ve genişleterek imtihan edecektir. Biz her halukarda hayırlı olanı istiyoruz. Sabreden, şükreden ve direnenlerden olacağız inşAllah. Bize rızanın yolunda mücadele için güç ve kuvvet ver, sabır yağdır üstümüze. Bize Hakk'ı Hak, batılı batıl göster, Hak’da toplanmamızı nasib et. Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil. Allah’ın kolaylaştırdığından kolay, zorlaştırdığından daha zor bir iş yoktur.

Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 552 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar