Abdurrahman Dilipak
MURDAR ETMEK YA DA MURDAR OLMAK!
“Hadesten taharet” diye bir şey var bizim inancımızda. Namaz kılmak, dua etmek için Madden ve manen arınmak, temizlenmek gerekir. Temiz bir tavuğu marketten çalarsanız, o size murdar olur. Ya da Allah’ın adını anmadan kestiğiniz hayvan da öyle
Haram yoldan elde edilen ve tasarruf edilen her şey Murdar olur. Helal para ile aldığınız üzümü şarap yaparsanız onu Murdar edersiniz. Haram yolda elde edilen diploma, sınav soruları, mal, makam, fesat karıştırılan ihale, rüşvet ve torpille elde edilen her ne ise, tamamı murdar olur. O murdar olan şeyi, üstünüzde, elinizde, cebinizde taşırken Hades’ten teharet şartı yerine getirilmemiş olur. Mesela Riba Ticareti murdar eder. Mesela Allah’ın rızasına uygun olmayan her siyasi düzenleme, idari karar Müslümanların gözünde Murdar olur. Adil olmayan her mahkeme kararı da Murdardır.
Devletin, anayasa ve yasaların varlık ve meşruiyeti, insanların mallarını, canlarını, namuslarını, akıllarını, inançlarını, nesillerini koruma şartına bağlıdır. İstişare ve şura şartına bağlıdır. Ehliyet ve liyakat şartına bağlıdır. Bu şarta uymayan her söz/emir, her iş Murdar’dır. Murdar kelimesi Farsça olup Arabça’sı Habis, Rics gibi anlamlara gelir. Riba, rüşvet, gasp, hırsızlıkla elde edilen kazançlar haramdır. Bu kazançlar ve bu kazançlarla yapılan alışverişler de murdar sayılır, çünkü temelinde haram vardır. Hades’ten teharet, bu görünmeyen ve şarta bağlı necasetlerden arınmadan yapılacak ibadetler, işler makbul olmayacaktır. Çalıntı, rüşvet, haksız kazançla yapılan camiler ya da verilen sadakalar kabul olmayacağı gibi, bu paranın zekat olarak verilmesi de mümkün değildir. Helal bir şekilde kazanmak ve helal bir şekilde tasarruf ederek bu kirden kurtulabiliriz. Sarhoşken namaza yaklaşmama emri, bir yandan aklı zail eden bir içecek içmek sebebi ile, aynı zamanda bu sebeble haram olan bir işin etkisi üzerinde iken namaza yaklaşmaması istenmiştir. Necis olan şey kişinin üstünde iken, o kişinin Allah’ın huzuruna çıkıp, Allah’ın hükmüne sadakat beyanında bulunması kabul edilemez. Hades ise, Arapçada “(kötü bir şey’in meydana gelmesi, oluşması” ile anlamlandırılır. İl bakışta hemen gözükmeyen kötü, yanlış, haram, çirkin, yasak olan bir sonuca varan her söz ve fiil ya da şey “Hades” kapsamında necis kabul edilir. Her ikisinden de “Taharet” gerekir. Hades’in bir diğer anlamı ise Eski Yunanca diye bilinen dilde, mitolojik yeraltının karanlık dünyasında gözle görülmeyen, “ölüler aleminin tanrısı”nın adıdır..
Müslümanlar günde 40 defa Fatiha’yı okurken şöyle derler: Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. (Burada besmele ile başlarken, sadece Allah’ın (cc) adını anarken, o başladığımız işle ilgili Allah’ın hükmü/rızasının olup olmadığının farkında olduğumuzu ve Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olmak gibi bir sorumluluğun idrakinde olmayı ifade eder). Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a aittir. (Ona her ne olursa olsun, her hal ve şartta hamdediyoruz. Çünkü o bize şer gibi gelse bile bir olay, onda hayır murat etmiş olabileceğini ve Allah’ın bizim için hiçbir zaman kötülük istemeyeceğinin şuurunda olduğunu ifade ederiz.) (Ve biz biliyoruz ki) O, çok merhametli ve bağışlayıcıdır. (O) Din günü’nün/Kıyamet gününün (de) sahibidir. Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz. (Bizim üzerimizde hüküm koyucu ve bizi terbiye edici yalnız sensin). Bizi dosdoğru yola ilet. Nimet verdiklerinin yoluna; gazaba uğrayanların (İsrailoğullarına atıf yapıldığı rivayet edilir) ve (delalete uğrayıp) sapıtanların (Hz. İsa’yı İlah ve Rab edinenlerin kast edildiği rivayet edilir) yoluna değil. Evet, günde 40 kez yapılan bu uyarının bizim hayatımızdaki karşılığı ne?.. Hani o “Gazaba ve delalete uğrayanlar”dan olmayacaktık. Müttefiklerimiz, dostlarımız, stratejik ortaklarımız, Uluslararası sistemin satanist, pedefolik, Siyonist ağa babaları ile, BOP konusunda kimlerle birlikteyiz. BOP’da ABD ile eş başkanız, İngiltere ile stratejik ortağız. Fransa zaten Suriyenin garantörü değil mi? Bizim güney sınırlarımız onlar çizmedi mi? Suriye’de, Irak işgalinde ABD ve AB ile beraberdik, Suriye’nin işgalinde ÖSO’yu ABD ve AB ile birlikte örgütlemedik mi? Bu işin parasını onlar vermedi mi? Erdoğan 2017’de AK Parti grup toplantısında ÖSO’yu ABD ve Obama ile kurduklarını söylememiş mi idi?. Bu ahval ve şerait altında din ve/veya Devlet büyüklerini , daha doğrusu Allah’tan başka hiç kimseyi; İLAH ve RAB edinmememiz gerekir. Aslında “Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz” derken, bizim yüzümüzü döndüğümüz, Kader, rızık ve ecelin sahibi Allaha karşı eş koşmadan onu mutlak anlamda tek bir hüküm sahibi olarak kabul ettiğimizi beyan ediyoruz. O zaman Uluslararası sistem, İttifaklar, Uluslararası sözleşmeler, BOP ve benzeri düzenlemeler çerçevesinde bu konuyu değerlendirecek olursak nasıl bir sonuca ulaşırız?.
Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Türkmenistan, BM Güvenlik Konseyi‘nin 541 ve 550 sayılı kararlarını onaylayarak Türkiye‘yi Kıbrıs’ta resmen “işgalci güç” olarak tanıdı. İsrail desen zaten o İsraille birlikte hareket ediyor. Hatta İsraile askeri üs verdi. İsrail’in kendi topraklarındaki tek askeri üssü Azerbaycanda.
150 yıl önce haritadaki her kırmızı noktada bir Türk yerleşimi ve camisi varmış. Bugün başörtüsü düşmanlığı yapanlar kimler.. Biz Kıbrıs Barış Harekatını niçin yapmıştık. Peki bugün orası nasıl CHABATçıların işgaline uğradı, Kara para cenneti, kumarhane, ucuz diploma üretim merkezine, Fuhuş ve uyuşturucu mafyasının babalarının uğrak yeri oldu? Bunun hesabını kim soracak, bu hesabı kim verecek? Bunlar olurken TSK, MİT, KKTC yönetimi, Türk elçiliği ne yapıyordu? İletişim başkanlığı bir açıklama yapsa da öğrensek bu anlatılan yoksa bir “Kara Propoganda” mı?
Buyurun Türk Cumhuriyetlerinin, AB Fonları için şart koşulan Kıbrısı (Rum kesimini tek devlet olarak) tanıma konusundaki kararlarını nasıl yorumlayacağız. Onları kınamak kolay da, aslında onlar da bizi örnek almış olmuyorlar mı?
Türki devletler İngiltere ve AB ülkeleri tarafından Rusya’ya karşı, ABD tarafından Çin’e karşı kullanılmak isteniyor. Trump, Türk Dünyasını Doğu Türkistan konusunda, geçmişte Ruzi Nazar üzerinden gerçekleştirilen operasyonu yeniden tekrarlamak istiyor olabilir mi?. ABD, AB, ve İngiltere “Turan Birliği” ve “Turan ordusu”nu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak istiyor.
Onların bu yeni yönelişi, Türkiyenin Türk dünyasındaki itibarı üzerinde şok etkisi yapsa da, onlar bu konuda Türkiyeyi taklit ediyor. Düşünsenize Türkiye kaç yıldır üye olmak için AB kapısında bekliyor. Öte yandan ABD ile stratejik ortak. Türk dünyasında İdare AB ile yakınlaşma içinde Oligarklar ve Yahudi Lobisi, Karay ve Hazara lobisi ABD, İngiltere ve İsrail üçgeni içinde hareket ediyor. Bu iki kanat, kendi içinde çatışıyor gibi gözükse ve rekabet etse de İslam dünyasına karşı birlikte hareket ediyorlar.
Geçen hafta Gazze’nin tehciri konuşurken, birileri çıktı, “Hicret”ten söz etti. Sahi Doğu Türkistanlılar da Hicret etsinler o zaman, ne bileyim, biz de Güneyimizdeki Arz-ı mevudu şimdiden boşaltmaya başlayalım. Sahi bu Tehcir ve Mübadele konusunu biz geçmişte yaşamıştık değil mi? Avrupalılar Yahudileri Avrupadan Filistine tehcire zorlarken, biz de Suriye ve Filistin diasporasının kendi topraklarına geri dönüşünü gündeme getirsek mi ne dersiniz. Siyonistleri göçe zorlamaya gücümüz yetmiyor değil mi? Peki o zaman Mekkenin Fethi gibi bir geri dönüş ve Fetih için bir hazırlığımız, planımız var mı?
Gazzelilerin Tehciri konusu bugün tüm dünyada konuşulan bir konu? Nereye Tehciri edilecek derseniz, ilk akla gelen ülke Türkiye! Her ne kadar İletişim Başkanlığı bu iddiaları yalanlasa da, dünya gündeminde bu konu konuşulmaya devam ediyor. Hatta Endonezya Devlet Başkanı Prabowo Subianto’nun Ankara ziyaretinin bu konuyla ilgili olduğu konuşuluyor. Geçen gün bunu bizdeki bazı yazarlar da yazdı. Gazzeli’ler Endonezya’ya sürülürse biz bunu destekleyecek miyiz? İletişim başkanlığı yalanlasa da bu konu bugünün konusu değil. Kushner/Dahlan senaryosunda bu konu başından beri vardı. İsrail Cumhurbaşkanı, Türkiye’nin garantörü olmasını istedikleri kurulacak kukla Filistin devleti senaryosunda bu konu da vardı. Hamasla Abbas Ankara’ya bu plan çerçevesinde çağırılmış masaya oturtulmuştu. Kassam bu komploya karşı, İsrailin harekete geçmesinin hemen ardından harekete geçti. Eğer bu olmasaydı, Netenyahu gelecek ve “Yüzyılın anlaşması” ile ilgili “Müjde”(!?) verilecekti, planlarına göre. Ardından Erdoğan bunun açıklamasını yapmak için İşgal altındaki topraklara gidecekti. “Türkiye Yüzyılı” “Yüzyılın anlaşması” ile taçlandırılmasının ardından Erdoğan ve Netenyahu’ya barış ödülü verilecekti. Tabi bu arada Türkiye’nin ekonomik sorunları da çözülmüş olacaktı.(!?) Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Bakalım bu Suriye macerası nereye evrilecek. CHABAT ve KARAY konusu, AGARTHA rezaleti YERLİ ve MİLLİ EPSTEİN hikayesi’nin sonu nereye varacak?. Arkanızda HAK Yoksa ve temsil ettiğimiz HALK arkanızda durmuyorsa, algı operasyonlarıyla, bir takım uluslarası örgütlerin desteği ile bir yere varamazsınız. Halka vekalet edenler, daha şeffaf olmak ve gerçekler konusunda halk nazarında itibarlarına zarar verecek beyan ve uslupdan sakınmaları gerek. Benden söylemesi. Selam ve dua ile.
mirathaber