Misyonerin Kin Dolu Mektupları

Misyonerin Kin Dolu Mektupları

19. Yy.'da Bursa'da bulunan bir protestan misyonerin mektupları kitaplaştırıldı..

Eliza'nın mektupları kitap oldu

On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren protestan misyonerleri Müslümanlar ve Ortodoks Rumlar pek de ciddiye almadılar. Sadece Ermenilerin bir bölümü Protestanlığı tercih etti. İşte hikâyemiz tam da burada başlıyor. Kahramanları ise Bursa'da yürüttüğü misyonerlik faaliyetleri sonucunda Bursa Protestan Kilisesi'ni kuran Alman asıllı Amerikan misyoneri Benjamin Schneider ve eşi Eliza" Tam adıyla Eliza Cheney Abbott Schneider"

Eliza Hanım, kâh memleketinden Bursa'daki faaliyetlerine finansal destek sağlamak kah da oradaki ahvali haber vermek için bir dizi mektup kaleme almış. 1846'da ABD'de "Letters From Broosa, Asia Minor" başlığıyla kitaplaşan 28 mektup, bu yıl ilk kez Dergâh Yayınları tarafından dilimize kazandırıldı.

Detaylı gözlem detaylı anlatıma sebep olmuş

Peki, bu mektupları muhtevası ne? Amerika'da bulunan Alman Protestan Kilisesi üyelerine gönderilen mektuplar adeta bir rapor niteliğinde. Yazarın Bursa'ya dair verdiği teferruatlı coğrafî ve demografik bilgiler ile bitki örtüsü, yabanî hayvanlar, tarım, hayvancılık konularındaki ayrıntılar son derece şaşırtıcı. Kaplıcalardan bahsederken uzun uzun içerdiği minerallerin analizlerini veren mektuplarda, mevcut kaplıcaların işletmesindeki hatalar da göz ardı edilmemiş.

Herşey kötü, Namaz ise maskaralık

Bilhassa manzara tasvirleriyle toplumsal analizler arka arkaya okuyunca alttan alta "yazık ki bu güzel topraklar, onları hak etmeyenlerin elinde" yargısını aşılamaya çalışan hayıflanmalarla dolu. Bütün oryantalist metinlerde takip edilebilen şarkın "kadını" ikinci sınıf varlık olarak görmesi, zenginliklerin ziyan olması, çocukların hastalıktan ölmesinin anne ve babası dahil kimseyi etkilememesi gibi temalara ek olarak bir misyonerin Müslümanları "ötekileştirmesi"nin de pek çok örneği mektubun satırlarından okunabiliyor. Namaz için küstahça "maskaralık" demekte bir sakınca görülmüyor mesela.  

Yani adeta "Oryantalizm nedir?" sorusuna cevap veren bir dizi yargı söz konusu kitapta. Özellikle de toplumsal ve dinî hayat ile ilgili tespitleri bu yargıyı daha da kuvvetlendirir nitelikte. Şarkı, Lord Byron'ın da dediği gibi, 'insanları dışında her şeyiyle tam bir cennet' olarak nitelendiren bu misyonerin yazdıkları sadece Müslümanlarla ilgili yargılarından dolayı dikkat çekici değil.

11061Mektuplara göre: en iyi hıristiyan "protestan"

Hatta bu mektupları asıl önemli kılan bölümü, devrin Rum ve Ermeni azınlığı hakkında kaleme alınan tespitleri ihtiva ediyor.

Protestan misyoner hanım Ermeni ve Rumları kendi "gerçek" dini anlayışına tamamen aykırı bir cühela güruhu olarak tanımlamakla kalmıyor, ahlaklarını da "bozuk" buluyor. Mesela kolayca hepsinin çocuk yaştan itibaren nefes alıp verir gibi yalan söylediği genellemesinde bulunuyor. Onun nazarında farklı mezhepten dindaşları "manen zavallı, sefil, kör ve çıplak" ve bu insanları kendi mezhebine gelmeleri için ikna etmesi ise "yaşayan ölülerin hayata döndürülmesi" sürecinden ibaret.

Papazların cahilliğinden ve sarhoşluğundan şikâyet eden bir mektup var mesela.

Evlilik ve aile yapısıyla ilgili tespitleri ise misyonerimizin "doğuyu" din ayrımı yapmaksızın yekpare gördüğünün işareti elbette. Ona göre hangi dinden olursa olsun, Osmanlı topraklarında yaşayan herkes Protestan misyonerler eliyle terbiye edilip, Protestanlaştırılmalı. "Sözde Hıristiyanlar" dediği dindaşları için bu misyoner hanım başkaca hiçbir çıkış yolu görmüyor.

Bilmeden biliyor olmak sizi küçük düşürür

Yalnız dikkatimi çeken bir başka şey daha oldu mektuplarda. Rum ve Ermenilerin dini hayatını eleştiren Protestan misyonerin kullandığı temalar bana hiç de yabancı gelmedi. Geleneklerin devam etmesini içi boş şekilcilik olarak tanımlıyor mesela. Rum ve Ermenilerin İncil'i "anlamadan" okuduklarından şikâyet ediyor. Bir mektupta "Ermeni İlmihali"nden alıntı yaparak küçümsüyor. Mektuplar boyunca sürekli Hıristiyanların "hurafelerinden" şikâyet ediliyor. Size de yabancı gelmedi değil mi bu temalar? Bir kitap tanıtımından ibaret olan bu yazıyı rayından çıkarmamak adına söz konusu çağrışımın adını koymaktan kaçınıyorum.

Sözün özü şu: 19. Yüzyıl Bursa'sına ilişkin sosyolojik, tarihi, kültürel etnik bir dizi ayrıntıyı titizlikle not eden ve bütün bunların bir Protestan misyonerin gözünde nasıl anlamlanabileceğini gösteren "Bursa Mektupları", ibret yüklü bir kitap. Yayınlanması geç olmuş ama bu "mektupların" son kullanma tarihinin geçtiği şeklinde yorumlanmasına sebep olmamalı. Hâlâ ibret yükü eksilmemiş mektuplar bunlar. Hiç şüpheniz olmasın.  

 

Kitabın ilk baskısının dış ve iç kapağı:

11063

 

11064