Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Maske kimsin sen!

Farkında mısınız, şeytan bizimle dalga geçiyor.

Artık gizlenme gereği duymuyor. “Maske kimsen sen” derken şeytan kendi temsili yüzünü gösterdi bize aslında.

Onu sahneye taşıyan akıl, onu alkışlayanlar, toplumun şeytanla yüzleşmeye hazır olmadığını gördükleri için kaldırdılar. Ama şeytan ve onun avaneleri iddialarından vazgeçmediler. Şimdi fazla mesai yapıyorlar.

Yeniden suret-i hak’tan gözükmek için, münafıkça bir karar verip, yeniden “Melek maskeleri”ni takarak, size bilim, sanat, demokrasi, keyif veren işler, sözlerle, adrenalini yüksek, heyecan verici şeylerle kapınızı çalmaya devam edecekler.

Kim kimdir anlamak için, yaptıklarına, söylediklerine, yiyip-içtiklerine, kimleri veli ve arkadaş edindiklerine, kıyafetlerine bakın.

Aslında “Maske kimsin sen” bir sahne gösterisinden çok öte bir şey.

Dünya bir sahne, dekorlar eviniz, arabanız, iş yeriniz, yaşadığınız her yer, iş yerleriniz yatlarınız.

Maskeniz makyajınız. Kaş, göz, botokslar, takma kirpikler, kullandığınız kokular. Takılarınız, aksesuarlarınız, o markalar. Aslında siz Maske Kimsin’deki gerçek oyunculardan birisiniz. Sözleriniz, çevrenizdekilerin duymak istediği şeyler. Gülüşleriniz, gözyaşlarınız sahte.

Hani “ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün” evinizin bir köşesinde Farsça bu sözler oluyor olabilir.

Ve Maske Kimsin Sen’de bir sanatçı İngilizce olarak bunları söyleyince çılgınca alkışlayabilirsiniz de. Ne de olsa İngilizce söylense de “Yerli ve milli” bir şey var ortada. O sanatçı maskeli Genom bireyi, bu alkışlarınıza ellerini omuzlarınızın üzerine koyup önünüzde eğilirken, dekoltesi bir gün sonraki magazin basınında geniş yer bulabilir.

Birileri Ömer’leri ararken ben geçen gün, “Muhafazakârların başlattıkları, bugün herkesin katıldığı bir kadın giyim fuarındaydım.

Bizde giyinme sağlıklı bir hayat için gereklilik olduğu kadar, örtünme dini ve ahlaki bir zorunluluktur.

Ama giydiğiniz şey tesettürün yanında aynı zamanda bir edeb temelli mahremiyet içerir. O herhangi bir örtünme değildir. “Harim-i İsmet”in sembolüdür. Müslüman kadın için başörtüsü “hürriyetinin sembolü”dür. O bir cinsel obje değil, ekmel-i mahlûkat, eşrefi mahlûkat olan insandır. Başkasının dikkatini çekmek, kıskandırmak için kendi bedenini zevk, sefa ve ihtiraslarının yurdu olarak görmez. O bir Hacer’dir icabında, bir Meryem, bir Asiye, bir Fatıma, bir Hatice, bir Aişe’dir, Rabia’dır.

Fuarın canlı mankenlerini bırakın, başörtü firmalarının billboardlardaki afişlerine bakın, kaş, göz, mimik, botoks, makyaj Hollywood yıldızı gibi.

Bu tür fuarların en dikkat çekici olanı, pahalı abiye giyecekler.

Yerli sonradan görme, parayı bulunca ne yapacağını, nerede harcayacaklarını bilmeyen tipler ve onların Arap versiyonu. Onlar da Türkish takılıyorlar. Tabi onların tam Avrupai olanları, bu muhafazakârlık maskesini suratından söküp atıyor artık. Batılı abiyecilerin de eski muhafazakâr, şimdi, batıdan da asorti karaktersiz tipleri, muhafazakârlık elbisesinden soyununca, tam din, ahlak, gelenek ve biyolojik cinsiyetine bürünmüş bir şekilde, Rusya’dan, Balkanlar’dan Türk dünyasından gelen tiplerle aynı marka mağazalarda buluşuyorlar.

Hem İslam dünyası, hem de Rusya, hem Türki dünya, hem de artık Avrupaileşmiş bu çevreler, “Türkiş ala turka” yaşam tarzında buluşuyorlar.

Onların da fuarları var, aynı fuarda yerli ve milli mankenlerimiz, aynı makyajları, aynı yürüyüşleri, jestleri, mimikleri ile yeni maskelerini takıp arz-ı endam ediyorlar. Her zamana ve mekâna uyum meselesi. Aslında onların yerini yakında Humanoidler alacak. MetaVerse’de avatarlar, daha sonra gerek görülürse Klonoidler ve ardından X-ebotlar.

O kıyamet alameti olarak sayılan, “yüksek binalar yapan dünkü çobanlar” ya da “ayağını yere vurarak yürüyen”, “vücut hatlarını gösteren kıyafetler”i ile “Lilith’in kızları” sadece sahnede değil her yerdeler.

Sahi o tesettür defilelerindeki kızlar, ne kadar Hacer’e, Meryem’e, Aişe’ye, Asiye’ye ve Fatıma’ya benziyorlar. Sorun bakalım, onları tanıyorlar mı?

Hani onlara benzemeyecektik.

“Men teşebbehe” emrini unuttunuz mu yoksa! Makyajlarınız ve kıyafetleriniz ne kadar da onlara benziyor.

Yoksa siz de onlardan mı oldunuz. Onlar mı Fatih’leri doğuracak, onlar mı Ömer gibi eş arayacak, ya da Ömer’ler bunlarla mı evlenecek!

Onların modalarını mı izliyorsunuz?.

Onların boyasına mı boyandınız?. Allah’ın boyası “Bakara Suresi 138”de anlatılır. Onlar “keler deliğinden girseler” siz de gireceksiniz bu gidişle. Hani “Allah’ın boyası” ile boyanacaktınız. Hani mallarınız, canlarınız, sevdikleriniz Allah yolunda feda olacaktı. Hani bir elinize güneşi, bir elinize ay’ı verseler, resulünüz gibi “Tapmam sizin taptıklarınıza, siz de benim taptığıma tapıcı değilsiniz, sizin yolunuz size, benim yolum bana” diyecektiniz, ne oldu, yolunuzu mu sapıttınız! Kimlerle birlik oldunuz ve bu gidiş nereye: Fey eyne tezhebu! Hani, “Kum fe enzir” diye hani kalkıp insanları uyaracaktınız, kollarınızı makas gibi açarak haykıracaktınız “durun kalabalıklar, bu sokak çıkmaz sokak!” Akif’in dediği gibi, “Medeniyet denilen maskara mahlûku görün. Tükürün maskeli vicdanına tükürün.”

“Maske kimsin sen” sorusunu sormaya devam edelim! Gördüğünüz BİREY’ler birer konu mankeni. Bir “maskeli balo”ya benziyor, sermaye, siyaset, bürokrasi, akademi, medya, STK, cemaat yapılarının çoğu. Aslında tabelasında cennet yazan, adına MetaVerse denilen bir cehenneme doğru hızla sürükleniyor insanlar. Şarkılar, filmler, piyasa, hepsi bir illüzyona, bir oyuna döndü. Bu şeytani oyuna dikkat.

“Maske kimsin sen”in esatirinde gizli büyük şeytan yeni oyununu sahneliyor.

Bu kez, “Melek yüzlü şeytanlar” sahnede! Bu münafıkça oyunun tuzağına düşmeyelim. Şeytan bu kez bütün esbabı zevkini ve avanesini toplayıp gelecek, para, şöhret, heyecan verici keyifli bir dünya ile. O size “Yeryüzünde bir cennet ve ebedi bir hayat vadediyor.” Cehennemin olmadığı bir dünya vadediyor. Karar sizin. Dileyen iman eder, dileyen inkâr eder. Biz yolumuzu seçtik: Euzubillahimineşşeytanirraciym, Bismillahirrrahmanirrahiym! Hadi, önce hadesten ve necasetten arınmak için abdest alalım ve nefsimizi şeytanın elinden kurtulalım ve Davud (selam olsun ona) gibi “sapan taşları”nı hazırlayalım. Şeytan’la, Talud’la ve onların adamları ile savaşmaya gidiyoruz!

Uygar batıdan size yüzyılın en büyük komplolarından biri olan “11 Eylül’de Dünya Ticaret Merkezi’ne düşen uçak” komplosu ile ilgili yeni bir gelişme: O çarpan uçaklardan birinde bulunan beş şüpheliden biri olduğu belirtilen Suudi-Arap pilotu Waleed al-Shehri, FAS’ta sağ olarak ortaya çıktı. Bu gerçek BBC’de haber oldu. İnsanlar unuttu ama Wikipedia’da hâlâ duruyor. Adam ise hâlâ yaşıyor!? Nasıl ekranlardan bütün insanlığı büyülemiş, uyutmuş, gözlerini bağlamışlardı. Sadece gözlerimizi değil, aklımızı ve vicdanlarımızı da maskelemişlerdi, bugün ağzımızı ve burnumuzu maskeleyenler. Tabi biz ekranlarda, siyaset sahnelerinde o maskeli baloyu izlerken dünyada başka şeyler oluyordu.

Aslında pandemi de böyle bir oyundu. Bize “cambaza bak cambaza” der gibi her gün ekranlarda pandemiden söz edip, ölüm istatistikleri yayınlanırken, aslında maskeyi ıskaladık.

Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 561 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar