Malezya’nın İslami Vitrine İhtiyacı Var

Malezya’nın İslami Vitrine İhtiyacı Var

Uluslararası fitne odaklarının yalanı büyük atacakları zaman Türkiye’deki kartel medyasını devreye sokmaları da gerçekten düşündürücü olmalı.

Bu da Türkiye’deki kartel medyasının yalancılıktaki arsızlığının delili olmalı. Hiçbir Çin gazetesi, Malezya kralının eşinin başörtülü olmasından dolayı bu ülkedeki Çinlileri isyan ettirmez. Ama Türkiye’deki kartel medyası bunu becerir.

MÜŞERREF DE YARANAMADI
Malezya başbakanı Abdullah Bedevi, 11 Eylül sonrasında Amerika’ya yaranma politikalarının sivil cephesini oluşturanlar arasında yer alıyor. Onun politikaları daha çok imaj düzeltme üzerine kuruludur. Fakat bu politikalarını hiçbir zaman Malezya’yı ABD’nin uydusu haline getirme hedefine oturtmamış, tam aksine ülkesinin ekonomik bağımsızlığı konusundaki ısrarını sürdürerek sömürgeciliğin globalleştirilmesi planları karşısında kendi ayakları üstüne durmanın imkânlarını araştırmıştır. Pakistan’daki cuntanın lideri Perviz Müşerref ise Amerika’ya yaranma politikasının askerî cephesini oluşturmaktadır. Üstelik o sadece bir imaj düzeltme politikası ile yetinmemiş, Amerika’nın “teröre karşı savaş” stratejilerinin bir uzak karakolu görevini üstlenmiştir. Öyle ki, bu savaşında medresede, buluğ çağına ermemiş çocukları katletmekten bile çekinmemiştir. “Şecaat arz ederken merd-i Kıptî sirkatin söyler” sözünde ifade edildiği gibi Veziristan bölgesinde oluk gibi kan akıtmasını kendilerini “uluslararası toplum” olarak lanse eden müstekbir güçlere karşı iftihar vesilesi olarak kullanmıştır. Ama buna rağmen yine de Amerika’ya yaranamamış, Bush yönetiminin insafsız tenkitlerinin hedefi olmaktan kurtulamamıştır.
Bütün bunlar, Amerikan emperyalizmine yaranma politikalarının hüsrandan başka bir şey getirmediğini göstermesi açısından ibret verici gerçeklerdir. Onun baskı politikalarına karşı dik durarak ezilen halkların varlık mücadelelerine destek vermek için strateji geliştirenler, insanlık ve tarih önünde çok daha kârlı çıkacaklardır. En önemli kazançları ise Yüce Allah’ın huzuruna yüzleri ak olarak çıkmayı hak etmeleri olacaktır.
Türkiye - Malezya kıyaslaması yapanlar kendilerini hayali bir korku atmosferinin içine sokarken, her ülkenin kendi gerçekleri içinde değerlendirilmesi gerektiğini düşünmekten de son derece uzak duruyorlar. Malezya, dinî ve etnik çeşitliliğe sahip bir ülkedir. Ancak ülkenin yerel ahalisi Maleylerdir. Çinlilerle Hindistanlıların büyük çoğunluğu İngiliz işgali döneminde dışarıdan getirtilip yerleştirilmişlerdir. Bugün, onların dışarıdan getirilmiş olmalarından dolayı ülkelerine geri gönderilmelerini isteyen herhangi bir kavmiyetçi akım mevcut değildir ve böyle bir akımın Malezya’da tutunması da mümkün değildir. Ama Maleylerin ülkedeki yönetimi ve siyasi hâkimiyeti elde tutmak amacıyla özel bir çabalarının olduğu da bilinen bir gerçektir. İşte bu noktada onları farklı kılan en önemli özellikleri Müslüman olmalarıdır. Bu yüzden Müslüman kimliği Maley ahalisi için korunması ve önemsenmesi gereken bir kimliktir. Bundan dolayıdır ki Maley milliyetçiliğinin önemli bir boyutunu da Maley halkının İslâmî duyarlılığıyla övünmek ve bu duyarlılığı önemsemek oluşturur. Dolayısıyla bu halk içinden İslâm’ı yeterince yaşamayanlar bile Müslüman kimliklerini önemserler. Bütün bu sebeplerden dolayı Malezya’nın İslâmî vitrine ihtiyacı vardır ve ülkedeki yönetim bu ihtiyacı nazar-ı dikkate alır. Bir yandan Amerika’ya yaranabilmek için imaj düzeltmesine ihtiyaç duyan modernist muhafazakâr yönetimin, diğer yandan İslâmî vitrini koruma gayretinin kesişme noktası da işte burada oluşmaktadır.
ÖĞRENCİLER MALEZYA’YI ANLATIYOR: GÜLCAN ALTUNDAĞ: Zorla kimsenin başı kapatılmıyor
Vakit: Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Gülcan Altundağ: Malezya’da Uluslararası İslam Üniversitesi’nde okuyorum. Buraya, Türkiye’deki başörtüsü yasağı sorunundan dolayı geldim. Şu an okuduğumuz okulda başörtüsü sorunumuz yok. Karşılaştırmalı Dinler bölümünde okuyorum.
Sizin de bildiğiniz üzere bu sıralarda Türkiye medyasının kopardığı bir “Türkiye, Malezya olur mu?” fırtınası var. Malezya’da tahsil gören bir Türk öğrenci olarak bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?
“Son zamanlarda gazetelerden takip ettiğimiz kadarıyla Türkiye’de, Malezya’da başörtüsü takmanın zorunluluğuyla ilgili bir tartışma olduğunu gördük. Biz şimdiye kadar burada böyle bir şey görmedik. Benim Malezya’da üçüncü yılım. Burası üç ayrı etnik, dört ayrı dinî kitlenin bir arada yaşadığı bir ülke. Müslümanlardan bazılarının dışarıda başörtüsü takmadığını da görüyoruz. Sadece bizim okuduğumuz üniversitede başörtüsü takmak zorunlu. Bu da sadece Müslümanlara yönelik bir uygulama. Okuduğumuz okulda Hindu ve Hıristiyan öğrenciler de var. Onlar başörtüsü takmıyorlar ve bu konuda bir sorunları yok.
Malezya’da böyle bir zorunluluk olduğuna dair iddiaların asılsız olduğunu söylüyorsunuz. Fakat Türkiye’de bir zorunluluk var. İnsanlara zorla başlarının açtırılması gibi bir zorunluluk. Sizin buralara gelerek okumanız ise Türkiye’deki gerçeği yansıtıyor. Bu konuda ne diyorsunuz?
Evet burada, Türkiye’deki başörtüsü yasağı sorunundan dolayı bulunuyoruz. Tabii burada bulunmaktan memnunuz. Gördüğümüz değişik bakış açılarından, aldığımız eğitimden, hepsinden memnunuz. Ama bunu bir tarafa koyarsak, biz bir zulümden dolayı buradayız. Elimizden bir hakkımız alındığı için ve birçok zorluğa katlanarak buraya geldik. Tabii ki böyle bir karşılaştırma yapılması bizi şaşırtıyor. Çünkü başını kapatma zorlaması Malezya’da yok. Burada insanların zorla baş kapatma veya açtırma ile uğraşmayıp, daha ziyade bir amaç için çalıştıklarını, aynı ülkede dört ayrı dinin mensupları bir arada yaşarken tartışma çıkarmak, bir savaş ve kaos ortamı oluşturmak yerine kendi ülkeleri, kendi ekonomileri için çaba harcadıklarını görüyoruz. Tabii bunu görünce Türkiye’de duyduğumuz tartışmalar ya da bizim içinde bulunduğumuz durum bize daha komik görünüyor.
Gayrimüslim kesimden veya liberal laik kanattan başörtüsüne karşı bir tepki var mı?
İki hafta önce “Değişimler Arasında Müslüman Kadın” konulu uluslararası bir konferansa katılmıştım. Katılanlar arasında gayrimüslimler de vardı. Müslüman kadınlardan da başı açık olanlar vardı. Burada mesela Müslüman Bacılar (Sisters Islam) diye bir grup var. Onları temsilen katılanların birçoğu da başörtüsü takmıyordu. Tartışılan konu Müslüman kadının örtüsüyle her ortamda olması gerektiğiydi. Diğer kesimlerden başötülülere bir tepki, ben görmüyorum.

Ahmet Varol / Vakit