Kur"an-ı Kerim nasıl korundu?

Kur"an-ı Kerim nasıl korundu?

"Kur'an'ın Mucizevi Korunması" konulu sempozyumda açılış konferansı veren Ramazan El Buti, Kur'an-ı Kerim'in nasıl korunduğunu ve diğer kitaplardan farkını anlattı.

Yeni Ümit dergisi ile Akademik Araştırmalar ve İnternet Vakfı'nın organize ettiği "Kur'an'ın Mucizevi Korunması" başlıklı sempozyum bugün Çemberlitaş'ta bulunan Fırat Kültür Merkezi'nde başladı.

Sempozyumda, sahasında uzman ilim adamları, Allah Teala tarafından ilâhi koruma garantisi verilen yüce kitabımızın, nasıl korunma altına alındığını sebepler açısından değişik açılardan yeni bir üslup ve hikmet boyutlarıyla ele alıp işleyor.

Program bugün saat 10.00'da Beyazıt Camii İmamı Suat Gözütok'un okuyacağı Kur'an-ı Kerim tilavetinin ardından Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Raşit Küçük, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nesimi Yazıcı, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ömer Dumlu ve İSAM başkanı Prof. Dr. M. Akif Aydın'ın konuşmalarıyla başladı.

Sempozyumun açılış konferansını ise Suriye-Dimeşk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muhammed Said Ramazan el-Bûtî verdi.

KUR'AN-I KERİM'İ DİĞER SEMAVİ KİTAPLARDAN AYIRAN VE ÜSTÜN KILAN ÖZELLİKLER

Kur'anı-ı Kerim'i diğer semavi kitaplardan ayıran ve üstün kılan özelliklerin çok ve çeşitli olduğunu vurgulayan Buti, kutsal kitabın iki önemli özelliğine dikkat çekti. Buti, bu iki özelliğin, mucize oluşunun en bariz yönlerinden biri olduğunu ve başka hiçbir semavi kitap bu konuda onun eriştiği zirveye erişemediğini belirtti.

Buti bu iki önemli özellikten ilkini şöyle anlattı: "Birisi Kur'an-ı Kerim Peygamber Efendimizin mübarek dudaklarından çıktıktan sonra, birbirine sımsıkı bağlı halkalar gibi son derece titiz ve dikkatli bir şekilde hem yazılmış-kitabileştirilmiş, hem de şifahi olarak sağlam-kusursuz; yazılı-sözlü, kitabi-şifahi zaptetme metodları aynı anda, yan yana tam bir uyum ve ittifak içinde işletilmiş ve böylece günümüze kadar ulaşmıştır. Öyle ki biz yaşanan bu uzun süreçte, bu upuzun nakil zincirinde, şüphenin girebileceği en küçük boşluğun, bir gediğin veya herhangi bir kayıp halkanın olmadığını müşahede ediyoruz. Bu yüce ilahi kitap, bulutsuz, berrak masmavi bir semada ışıl ışıl parlayan muhteşem bir güneş gibi yolumuzu aydınlatıyor, bizlere yol gösteriyor. Bu güneş o kadar güçlü ve parlak ki, ışığının bize ulaşmasını engelleyecek ne bir bulut parçası, ne bir fırtına, ne de bir sis perdesi var karşısında."

Kur'an-ı Kerim'in, Peygamber Efendimizin mübarek emirleriyle vahiy katipleri tarafından birinci merhalede yazıya geçirilmesini hatırlatan Buti şöyle devam etti: "Keza Hz. Ebu Bekir'in emri ile Hz. Zeyd bin Sabit'in Kur'an'ı ilk defa iki kapağın arasında bir kitap olarak cemettiği ikinci yazım merhalesini de hatırlayalım. Üçüncü yazım merhalesi ise, Hz. Osman'ın emri ve himayesiyle, sahabenin en önemli en büyük kura ve hafızlarından oluşan dört kişilik bir komisyon tarafından gerçekleşti. Bu komisyonda Zeyd bin Sabit, Abdullah bin Zübeyr, Said bin el-As, Abdurrahman bin Haris bin Hişam yer alıyordu. Komisyon, Hz. Zeyd bin Sabit'in başkanlığında yedi ender Kur'an nüshası kaleme aldı. Bu çalışmada Zeyd bin Sabit vahiy katiplerinin o güne kadar yazdıklarının esas almasının yanında, Kur'an hafızlarından ikişer hafızın da o yazılı metnin doğruluğuna semai olarak şahitlik etmesini de şart koştu. Dolayısıyla Peygamber Efendimizin hane-i saadetlerinde vahiy katiplerinin kaleme aldıkları bütün ayetleri kayıt altına almış oldu. Hz. Osman bu yedi nüshayı o gün İslam dünyasının en önemli merkezleri olan Kufe, Basra, Şam, Yemen, Mekke ve Bahreyne gönderdi. Hz. Ebu Bekir döneminde Zeyd bin Sabit'in yazdığı ana nüshayı-ana mushafı ise Medine'de yanında tuttu."

"TAHRİF ETMEK İSTEYENLER OLDU AMA BAŞARAMADI"

Buti, bu mübarek semavi kitabın, tarih denen bu harika zaman tünelinden, çağları aşarak büyük bir ihtimam ve korunma ile günümüze kadar gelmesi muhteşem bir hadise olduğunu kaydettiği konuşmasında, çeşitli zamanlarda su-i niyetli bazı çevrelerin, ona zarar vermek, kelimelerini değiştirmek, ayetlerini tahrif etmek için pek çok girişimde bulunduklarını ama hiçbir zaman başarılı olamadıklarını belirtti. Bu mucizevi korunmanın tek bir izahı olabileceğine dikkat çeken Buti, onun da Kur'an-ı Kerim'in çağları aşkın şu ayet-i kerimeleri olduğunu söyledi: "Hiç şüphe yok ki o zikri, Kur'an'ı biz indirdik, onu koruyacak olan da biziz." "O, eşsiz ve pek kıymetli bir kitaptır. Öyle bir kitaptır ki batıl, ona ne önünden, ne ardından, hiçbir taraftan yol bulamaz. O hakim ve hamid olan Allah tarafından indirilmiştir."

Buti, ikinci önemli özelliğinse; "Kur'an'ın her tarafında göze çarpan uluhiyete ait-rububiyete ait celali tecellilerdir ki, bu özellik Kur'an'ın mucize oluşunun en bariz hususiyetlerinden birisini teşkil etmektedir" diye konuştu. Onun bu hususiyetini, ayetlerdeki celali, Arapçayı derinlemesine bilmeyen normal insanların bile hissedebileceğini belirten Buti, hatta Arap olmayan-Arapça bilmeyen, ruhunda taşıdığı derin ve samimi imanından başka sermayesi olmayan pek çok insanın Kur'an'ın bu yönünü gönlünde ürpererek duyacağını, hissedeceğini kaydetti.
Buti sözlerini şöyle sürdürdü:
"Uluhiyetin, rurubiyetin Kur'an'daki celali tecellisinden kastımız, O'nun beşeri her türlü sıfattan ve özellikten uzak oluşudur. Nitekim okuduğumuz veya dinlediğimiz Kur'an ayetlerini dikkatlice düşünüp tetkik ettiğimizde, onları, Uluhiyetin ulvi sıfatlarını ve Rubuniyetin muhteşem heybet ve celalini yansıtan birer ayna olarak görürüz. Ayetlere hangi yönden bakarsak bakalım, onlarda bambaşka bir aşkınlık görürüz. İnsanların konuşma üsluplarında müşahede ettiğimiz ve beşeri eksiklikleri, zaaf ve ihtiyaçları ele veren üsluptan eser görmeyiz. Onda her zaman bir aşkınlık söz konusudur.

Bilindiği üzere sözler, konuşanın karakter ve ihtiyaçlarını yansıtan aynalardır. Öyle ki yazılı olsun kitabi olsun, söz gibi insanın iç dünyasını ele veren ve karakter haritasını ortaya çıkaran daha parlak bir ayna yoktur.

Bu açıdan bir yazarın bir başka yazarın üslubunu taklit etmesi çok zordur. Mesela bir çok insan el-Cahız'ın üslubunu taklit etmek istedi ama bunu başaramadı. Çünkü üslup; ifadeleri, sadece belli söz kalıplarına dökerek seslendirmek değildir. Üslup her şeyden önce söz sahibinin iç dünyasını yansıtan saf, berrak bir aynadır. Bir insan başka birini belki, şekil bakımından ifade kalıplarıyla taklit edebilir, ancak iç dünyasıyla, psikolojik özellikleriyle ve karakter yapısıyla hiçbir zaman taklit edemez.

Mesele, insani boyutta bu kadar vazıh olunca, elbette evleviyetle, kesin olarak söyleyebiliriz ki; bir insanın beşeri ve insani özelliklerinden sıyrılarak, sadece şe'ni rububiyete has, beşerin zaaflarından fersah fersah uzak, yalnızca zat-ı uluhiyete ait olan evsafı, kendi esnafıymış gibi lanse edip, söz söylemesi, hem de uluhiyetin bütün mehabet, azamet ve celalini net, güçlü ve muhteşem bir üslupla ifade etmesi mümkün değildir.

Şüphesiz bu imkansızdır. Çünkü beşeri tabiat, insani karakter, her zaman hayatın her döneminde insanın bir parçasıdır ve ondan hiçbir zaman ayrılamaz. Halbuki Kur'an, beşeriyetin, insani her türlü zaaf ve beşeri her türlü ihtiyacın üstündedir. O öyle muhteşem bir söz mecmuasıdır ki, onun her yanında yaratma, var etme, öldürme, diriltme, hükümranlık ve kuşatıcılık gibi uluhiyete ait hususiyetleri görmek mümkündür. Bundan ötürüdür ki, o tıpkı bir ışık gibi dile-lisana ait bütün farklılıkları aşar, bütün perdeleri deler ve böylece okuyucusunun ve dinleyicisinin ruhuna nüfuz eder.

Rububiyet Semalarından nazil olan şu ayetleri misal olarak dikkatinize arz etmek isterim. Bu ayetleri okurken her birimiz kendi kendine şu soruları sormalı; bu muhteşem ayetleri bir insanın söylemesi, bu ifadelerin beşer karihasından çıkması mümkün mü?

"Senin Rabbine yemin olsun ki biz onları da, şeytanları da diriltip huzurumuza toplayacağız, sonra da cehennemin çevresinde diz üstü çökmüş vaziyette oraya getireceğiz. Sonra da her topluluktan, Rahman'a isyan etmede aşırılık edenleri çekip ayıracağız. Sonra o cehennemi boylamaya daha çok müstahak olanları elbette biz pek iyi biliriz. Sizden hiç kimse yoktur ki cehenneme varmasın. Bu Rabbinin katında kesinleşmiş bir hükümdür. Sonra Allah'ı sayıp günahlardan sakınanları kurtararak zalimleri diz üstü çökmüş vaziyette orada bırakacağız."

"Muhakkak ki Ben'im gerçek ilah. Benden başka yoktur ilah. O halde sende yalnız bana ibadet et! Beni anmak için namaz eda et!"

"Az kalsın, seni bile sana vahyettiğimizden başka bir şeyi uydurup, bize mal etmen için akılları sıra kandıracak ve ancak o takdirde seni dost edineceklerdi."

"Kullarıma haber ver ki ( günahları örten) gafur, (ihsanı bol olan) rahim Ben'im. Bununla beraber azabımda elim mi elim!"

"Ben cinleri ve insanları sırf Beni tanıyıp yalnız Bana ibadet etsinler diye yarattım. Onlardan nafaka istemiyorum. Asıl bütün mahlukların rızıklarını veren, kamil kuvvet ve tam iktidar sahibi olan Allah Tealadır."

"Muhakkak ki hayatı veren de, hayatı alıp öldüren de biziz. Evet, herkes bizim huzurumuza dönecektir. Yerin yayılıp kendilerinin büyük bir hızla mahşer meydanına koşacakları gün, mutlaka gelecektir. Bu diriltip mahşerde toplama bize göre çok kolaydır. Biz onların aykırı iddialarını pek iyi biliyoruz ama sen onları kuvvet kullanarak imana getirecek bir zorba değilsin. Sen sadece uyaran bir elçisin. Senin yapacağın iş, sadece tehdidimden endişe edecek kimseleri Kur'an ile irşad etmektir."

YARIN DA DEVAM EDECEK

Kur'an'ın Mûcizevî Korunması" sempozyumunun ikinci ve son günü iki oturumla sona erecek.

10.30'da Prof. Dr. Abdülhakim Yüce'nin başkanlığındaki ilk oturumda Dr. Tayyar Altıkulaç "Mushaflar Arasında Farklılık Olmaması" (Şii, Sünnî ve diğer mezheplerde), Doç. Dr. Bilal Gökkır "Oryantalistlerin Kur'an'ın Muhafazası Aleyhindeki İddialarına Cevap Veren Çalışmalar", Dr. Ergün Çapan "Kur'an'ın Muhafazasında Şok Hadiselerin Yeri" üzerine tebliğ sunacak.

12.00'de başlayacak olan son oturumun başkanı ise Prof. Dr. İshak Yazıcı. Doç. Dr. Yaşar Kurt "Hafızlık Müessesesi", Doç. Dr. Mesut Erdal "Kıraatler Semavi Kaynaklı Bir Zenginliktir" üzerine konuşacak. Oturumun bir diğer konuşmacısı olan Yrd. Doç. Dr. Fatih Çollak "Kıraatlerin Misal Üzerinden Tatbikli Bir Tilaveti" ile izleyenlerin karşısında olacak.

Programın genel değerlendirmesini ise Prof. Dr. Suat Yıldırım yapacak.

TIMETURK