Koronaya Yakalanmak mı, Yakalanacağız Diye Paranoyak...

KORONAYA YAKALANMAK MI, YAKALANACAĞIZ DİYE PARANOYAK VE KORONAYAK OLMAK MI DAHA KÖTÜ?
1- Korona korona diye insanları aşırı korkuttular. Yakında insanlar koronadan değilse bu korkudan helâk olacak, psikolojik hasta olmayan kalmayacak. Dengesizlikler, geçimsizlikler, kavgalar, cinayetler patlayacak, intiharlar artacak. Bu gidişle çoğu insan, koranadan daha az zararlı olmayan şekilde paranoyak, koronayak olacak.
2- Korona sebebiyle herkes bir yere doğru yönlendiriliyor. Bireyselleştiriliyor, diğer insanlardan yalıtılıyor, internetten ticaret yaygınlaştırılıyor. Sanal âleme teslim ediliyor. İnsanlar para yönüyle, düşünme yönüyle, ümit yönüyle, inanç yönüyle fakirleştiriliyor.
3- İnsan yalnızlaştırılıyor, düşünemez hale getiriliyor, geleceği belirsizleşiyor. Ümitsiz, geleceksiz, idealsiz hale sürükleniyor. Korona korona diye hergün ölümü yaşayan canlı cenazeye dönüştürülüyor. Mümkün, bunu yapanlar bile büyük oyunu görmüyorlar.  Yarın bu korkuları kullanacak planlı güçler ortaya çıkacak. Korona sonrası dünyayı çok farklı yöne yönlendirecek.
4- Bir adama artık en büyük iftira, o kimseye korona hastası de, gerisi tamamdır. Hanımı bile eve almaz, çocukları bile ondan kaçar. Onun nasılsa daha önce alışveriş yaptığı markete bile başkaları adım atmaz.
5- Hastaneler içler acısıdır, sağlam giren hasta çıkar büyük ihtimalle; ama en kötüsü ölüm öncesi ve ölüm sonrası yakınlarınla görüştürülmemen. 
6- Ve öldüğünde yıkanmaman, cenaze namazının büyük bir ihtimalle kılınmaması ve sevdiklerinin sana son görevlerini yapamaması. Başka zaman başka hastalıktan ölsen, belki binlerce insanın cenaze namazına katılacağı sen, ölünce kimsesizler gibi meçhul bir yere, kireç dolu bir çukura atılıverilmen… 
7- Korona vesilesiyle ve korona bahanesiyle nice insan işsiz kaldı. Nice esnaf kirasını ödeyemiyor, masraflarını çıkaramıyor. Evini geçindiremeyen insanlar, yarın başka problemlere yönelebilirler. Yıllardır devlete vergi verenlere yasak koymak kolay; bir sene de devlet halkına vergi versin de halk devlete baba desin. 
8- Devlet tek ses. Devletleri de korkarım tanımlayamadıkları global bir güç yönlendiriyor. İstediği yasağı istediği şekilde koyuyor. Kimseden farklı ses yok. Koronaya mı daha fazla kızalım, korona sebebiyle insanlara yapılan köle muâmelesine mi? İnsanlar koyun sürüsü gibi hiç seslerini çıkarmadıklarından tedbir adına kimbilir daha neler yapılacak, göreceğiz?  
9- Korona, hep maddî açıdan ele alınıyor, onun Allah’tan bağımsız hareket ettiği sanılıyor. Koronadan kurtulmak için Allah’a yönelip tevbe etmemiz, kendimizi hesaba çekmemiz gerektiği unutuluyor, unutturuluyor. Korona insanın en fazla dünyasını mahveder, öldürür. Şirk virüsü ise, dünyada rezil bir hayata sebep olduğu gibi, insanın âhiretini tümüyle mahveder. 
10- Geçmiş kavimler niye helâk oldu, bilmiyor muyuz? Dünya helâke doğru gidiyor. Problem korona gibi gözüküyor. Aslında korona değil, Kur’an’a bakışımız, onunla mesafemiz bizi mahvediyor. Âyet şöyle diyor: “Başınıza gelen musibetler, felaketler kendi ellerinizle işlediğiniz ameller, yüklendiğiniz günahlar yüzündendir. Allah müstahak olduğunuz, başınıza gelecek felâketlerin çoğunu da bertaraf ediyor.” (42/Şûrâ, 30). Halk arasında bilinen bir vecizeyi de hatırlayalım: “Kula belâ gelmez, Hak yazmadıkça / Hak belâ yazmaz kul azmadıkça.” 
11- “Hakkında hiçbir delil indirmediği şeyi, Allah’a şirk/ortak koşmalarından ötürü, kâfirlerin kalbine korku salacağız.” (3/Âl-i İmran, 151). Bu âyet, Allah’a inanmanın verdiği moral gücünden yoksun olanların kalplerini korku saracağını ifade etmektedir. Kalbin huzur ve mutluluğu ise, Allah’a iman ve O’na ibâdet/zikir ile mümkün olur. Hidâyete tâbi olanlara, yani iman edip sâlih amel işleyenlere ise şöyle müjde verilir: “Kim Benim hidayetime uyarsa, artık onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacak, üzülmeyeceklerdir." (2/Bakara, 38)
12- Gelin Allah’a dönelim; Allah’ı vekil edinip O’na tevekkül edelim. Allah, bütün bu problemleri biz kulluk yapar, İlâhî yardım ve merhamete lâyık olursak bir anda çözer. O, ölüden diri çıkarır, ummadığımız yerden bizi rızıklandırır. Şer zannetiklerimizi hayra çevirir. Yeter ki biz yönümüzü O’na çevirelim.  “Hiç olmazsa verdiğimiz bu musibetler başlarına geldiğinde boyun eğip yalvarsalardı! Fakat kalpleri iyice katılaştı; şeytan da onlara yaptıklarını şirin gösterdi.” (6/En’âm, 43)
13- "Allah (size, her çağda benzerlerini görebileceğiniz) bir örnek veriyor: Bir memleket vardı. (Halkı) Güven ve huzur içinde yaşıyordu. Rızıkları da dört bir yandan bol bol geliyordu. Derken bunlar, Allah'ın (emirlerine başkaldırarak, O'nun) nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Bunun üzerine Allah, (bir âfet gönderdi ve) işledikleri (günahlar) yüzünden, tüm ülkeyi kasıp kavuran açlık ve korkuyu onlara tattırdı." (16/Nahl, 112).
14- İnsandaki korku hissi iyi yönlendirilmezse ve asıl korkulması gereken makam olan Allah’tan hakkıyla korkulmazsa; insanın hayatındaki denge bozulacağı gibi, kişi, bir sürü sahte otoriteye boyun eğmek zorunda kalır. İnsan, tarih boyunca böylesine yanlış korkular yüzünden sayısız tanrı icat etmiştir. Günümüzde küçücük virüsten büyükçe korkmuş; aşıyı, tıbbı, medyayı aşırı yüceltmeye başlamıştır. Bu gereksiz korkular yüzünden insanoğlu, sığınılacak kucaklar aramış, ancak çoğu zaman sığındığı kucaklar kendisi için tehlikeli ve zararlı olmuştur.
15- İnsan, Allah’ın dışında başka şeylerden gerçek anlamıyla korkarsa, korktuğu çoğunlukla başına gelir; Allah korktuğu şeyi veya kimseyi ona musallat eder. Bu, yanlış korkunun dünyadaki zararlarındandır. 
16- Allah korkusu amaç değil; araçtır. Bu doğru korku, istenen amaçları gerçekleştirmiyorsa, doğru olmaktan çıkar. Allah’tan korkmak, O’nun emir ve yasaklarına titiz bir şekilde yapışmayı neticelendirmelidir. Allah korkusu, kişiyi sorumluluk bilincine, teslimiyete götürür/götürmelidir. Mü’min, Allah’ın sevgisini kaybetmekten korkar. Allah sevgisinin ve râzısının bedeli de O’na her konuda itaattir. Amelde tesiri olmayan korku, hayvanı yürütmeyen kamçı gibidir, bir değer taşımaz. 
17- Mü’min inanır ki, insanları ve bütün varlıklarıyla tüm dünya bir araya gelse, Allah istemediği müddetçe en küçük bir zarar veremezler. Güç ve kuvvet, yalnız Allah’ındır. O yüzden korkulmaya lâyık tek zât O’dur. 
18- Zâlim müstekbirler, tarih boyunca tedhiş, zulüm, baskı gibi şiddetli korkutma araçlarını etkili bir silâh olarak kullanıp halklarını istedikleri gibi yönlendirebilmişlerdir. Bu günkü dünyada bu kontrol ve yönlendirme daha ustalıkla yapılmakta, yöntem ve araçlar daha modern şekillerde insandaki korku hissine emperyalist amaçlar çerçevesinde yön vermektedir. İslâm, insanı korku sebebiyle zâlimlere esir olmaktan kurtarmak için, sadece Allah’tan korkmayı esas almış, ruhlarda bu anlayışı yerleştirmeye çalışmıştır. Allah korkusunun gereği gibi yerleştiği kalplerde başka kimselerden ve herhangi bir şeyden gerçek anlamıyla korku olmaz. Mü’minde dünyevî korkular, gerçek korku değil; mecâzîdir, bir çeşit tedbirden ibarettir. Mü’min bilir ve inanır ki, Allah kendisini korku ile imtihan etmektedir (2/Bakara, 155). Kimlerin ve nelerin korkusunu ne oranda kalbine yerleştireceği ile sınanmaktayız. 
19- Yalnız, korku ile tedbiri karıştırmamak gerekir. Korku, kalp ve duyularla ilgilidir; tedbir ise davranışlarla ilgili. Gerçek mü’minlerin Allah’tan başka hiç kimseden korkmayışları, onların tedbirsiz olmalarını gerektirmez. 
20- “Allah buyurdu ki: İki ilâh edinmeyin! O, ancak bir İlâhtır; yalnız Benden korkun! Göklerde ve yerde ne varsa, O’nundur. Din de sürekli olarak yalnız O’nundur. Hâlâ Allah’tan başkasından mı korkuyorsunuz?” (16/Nahl, 51-52)

Bu yazı toplam 5147 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar