Kan duracak... Gözyaşı dinecek... Yasak kalkacak mı?..

Geçen hafta, sadece "geçen hafta"nın değil, belki de "son 30 yıl"ın en önemli gelişmelerinden biri yaşandı... Başbakan Tayyip Erdoğan'ın; "Devlet adına İmralı ile görüşmeler yapıldığını" açıklamasından sonra, dikkatler, elbette "Apo ile görüşmeler"e çevrildi... Apo ile acaba kim görüşüyordu ve neyi görüşüyordu...
 
Derken, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın, Apo ile müzakerelerde bulunmak için 2 gün süreyle İmralı'da kaldığı haberi yansıdı medyaya...
 
Daha sonra da; geçtiğimiz Perşembe günü BDP milletvekilleri Ahmet Türk ile Ayla Akat Ata'nın İmralı'ya giderek Apo ile görüştükleri açıklandı.
 
Peş peşe meydana gelen bu gelişmeler onu gösteriyor ki;
 
Bu defa durum ciddi...
 
"Kararlılık" had safhada...
 
Netice alınacak gibi!..
 
DERİN'LER SABOTE ETMEZSE!
 
Bunun aksini iddia edip; "Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı'nı garantilemek için böyle yapıyor" ya da "MHP'nin gönlünü etmek için milliyetçiliğe soyundu ve terör sorununu orduya havale etti" diyenler, fena halde yanılmış durumdalar.
 
Çünkü Başbakan, bu defa "ciddi bir risk" almış durumda... Eğer "Oslo süreci"nde olduğu gibi "İmralı süreci" de fiyaskoyla sonuçlanırsa; bunun bedelini Tayyip Erdoğan da öder, AK Parti de öder!.. En önemlisi, Türkiye öder!..
 
Dolayısıyla, Erdoğan, bu süreçten "netice" almak ve "silahları susturmak" istiyor.
 
Ki, eğer;

"Türk derinleri" veya "Kürt derinleri" bu defa süreci "sabote" edecek bir "kanlı saldırı"da bulunmazlarsa, 30 yıldır akan kan, 30 yıldır dökülen gözyaşı, belki bu defa durdurulabilir.
 
Gerçi, "Türk derinleri" ve "Kürt derinleri" boş durmuyor... Onlar "çözüm yolunu tıkamak" için propagandaya başladılar bile...
 
"Türk derinleri" şimdiden şöyle demeye başladılar:
 
"Hükümet teröristleri affedecek, Apo'yu da ev hapsine alacak!"
 
"Kandil" ve Murat Karayılan başta olmak üzere, "Kürt derinleri" de şöyle demeye başladılar:
 
"PKK daha da güçlenmiştir ve gerilla asla gevşemeyecektir!"
 
Bu propagandalara ilk cevap, Başbakan'ın Başdanışmanı ve Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan'dan geldi.
 
Yalçın Akdoğan, gerek yazılarında, gerek televizyonlardaki açıklamalarında açık ve net olarak dedi ki;
 
"Sadece 2012 yılında 1450 terörist etkisiz hale getirildi... Bu süreçte terörle mücadelenin askıya alınması söz konusu değildir!"
 
Dün "Afrika turu"na çıkan Başbakan Tayyip Erdoğan da, bu "aleyhte propagandalar" için dedi ki;
 
l "Şunu çok açık net söyleyeyim; teröre bulaşmış olanları bağışlayan genel bir af asla söz konusu değildir... Bunun da bilinmesini istiyorum."
 
l "Örneğin İmralı için ev hapsi gibi şeyler uydurulup duruluyor. Asla böyle bir şey söz konusu değildir. Yani AK Parti'nin iktidarında böyle bir şey olamaz."
 
Bu açıklamalar onu gösteriyor ki; "terörle mücadele, siyasetle müzakere" kararlılığı aynen devam ediyor.
 
Dileriz bu süreç "sabote" edilmez ve başarıyla devam eder.
 
DIŞ GÜÇLER DE RAHATSIZ!
 
Ne var ki;
 
Bunun "kolay" olmayacağı ve sürecin "sancılı" yürüyeceği de bir gerçek.
 
Zira, 5 Ocak Cumartesi ve 6 Ocak Pazar günkü Akit'te yer aldığı gibi; "İmralı'daki görüşmelerden Kandil rahatsız"dır, çünkü Kandil, bir "piyon"dur...
 
Siyasilerin ve STK temsilcilerinin de ifade ettikleri gibi;
 
"Örgüt üst yönetimi, maşası oldukları güçlerin sesini dillendiriyor... İpleri ellerinde değil, arkasındakiler bir gün ekmek göndermese yarın silah bırakırlar...
 
Örgüt içinde farklı emelleri olan gruplar var. Süreç doğru işletilirse silah bırakmasalar bile örgütte ayrışmalar olur ve tabanı kaybederler...
 
Görüşmelerin olumlu sonuçlanmasını istemeyen güçler var... Mesela, İsrail ve PKK'ya lojistik destek sağlayan ülkeler, süreci sabote etmek isteyebilirler."
 
Dileriz bu görüşmeler bu defa sabote edilmez, dileriz olumlu sonuçlanır ve 30 yıldır akan kan durur.
 
Türkiye'nin buna ihtiyacı var...
 
BUNADIN MI PAŞA?
 
Geçen haftanın bir başka önemli olayı da; Genelkurmay eski Başkanı emekli Org. İsmail Hakkı Karadayı'nın gözaltına alınması, ancak "81 yaşında" olmasından dolayı "tutuksuz yargılanmak" üzere serbest bırakılması idi...
 
Malûmlarınız olduğu üzre;
 
Türkiye'nin en karanlık dönemlerinden biri olan "zulüm, baskı ve yasadışı zorbalığın zirveye çıktığı" 28 Şubat döneminin Genelkurmay Başkanı olan Karadayı, 3 Ocak Perşembe günü Fenerbahçe Orduevi'nde gözaltına alındı, Ankara'ya götürüldü, savcılık tarafından 3.5 saat sorgulandıktan sonra, "yurtdışına çıkış yasağı" konularak, "yaşlı" olduğu gerekçesiyle "tutuksuz yargılanmak" üzere serbest bırakıldı.
 
Bu gelişme, 4 Ocak Cuma günkü Akit'in manşetinde "O şimdi sanık" başlığı ile yer aldı.
 
5 Ocak Cumartesi günü ise, aynı Karadayı için dedik ki;
 
"Bunadın mı paşa?"
 
Bunu dedik, çünkü Karadayı; yaptıklarını "hatırlayamadığını" söylüyordu...
 
Savcılık soruşturması sırasında "Batı Çalışma Grubu'nun varlığından haberdar olmadığını" iddia eden dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'nın, 10 Haziran 1997'de BÇG konulu brifing organize ettiği ve brifingde Fevzi Türkeri ile birlikte BÇG'yi anlattıkları bilinmeyen şeyler değildi... Bugün, "BÇG'yi hatırlamadığını" iddia eden Karadayı, o brifingde diyordu ki;
"Değerli konuklar, Genelkurmay Başkanlığı karargahına hoş geldiniz... Batı Çalışma Grubu adı altında yeni bir teşkilat kurulmuş ve bu teşkilat, siyasal İslam'ın resmini oluşturmak için çalışmalarını ülke genelinde başlatmıştır."
 
10 Haziran 1997'de bu konuşmayı yapan bir adamın, bugün "Hatırlamıyorum" demesine en uygun başlık, herhalde Akit'in başlığı olmuştur;
 
"Bunadın mı paşa?"
 
DANIŞTAY'DAN GÜZEL KARAR
 
Geçen haftanın en sürpriz gelişmelerinden biri de, "Danıştay'ın kararı" oldu...
 
Dünkü Akit'in sürmanşetinden, "Danıştay'dan tarihî karar" başlığı ile verdiğimiz haber, özetle şöyleydi;
 
2006 yılında Aytaç Kılınç adlı öğretmene "sokakta dahi başörtüsü yasağı" getiren Danıştay, bu defa tarihi bir karara imza attı. Danıştay 8. Dairesi'nin Eskişehir 2. İdare Mahkemesi'nce verilen Gülsüm Okumuş adlı başörtülü öğrencinin sınavdan çıkarılmasına yönelik "Hukuka aykırılık yok" kararını bozarak, "Yükseköğrenim hakkının özü zedeleniyor" sonucuna varması olumlu karşılandı.
 
Danıştay'ın son kararını değerlendiren Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, "Özlenen bu kararın, eğitim ve çalışma hayatının önündeki tüm engelleri kaldırmaya vesile olacağını umuyorum. Bu karar, eğitim ve çalışma hayatının önüne engel konulamayacağını göstermesi açısından çok önemli" dedi.
 
Ahmet Gündoğdu'nun bu dilek ve temennisine biz de katılıyoruz... Diliyoruz ki; Danıştay'ın bu kararı, "eğitim ve çalışma hayatı"nın önündeki tüm engellerin kaldırılmasına vesile olur.
 
Geçen hafta olduğu gibi, önümüzdeki hafta da "güzel haberler" verme dileği ile hoşçakalınız...
 
Selam ve saygılarımızla...

yeniakit

Bu yazı toplam 907 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar