İzzetin de Zilletin de Yolu Ümmetin Kalbi Mescid-i Aksa'dan Geçer

İzzetin de Zilletin de Yolu Ümmetin Kalbi Mescid-i Aksa'dan Geçer

Hürseda haber yazarı Emin Güneş'in yazısını iktibas ediyoruz

Mescidi Aksanın İşgal girişimlerinden itibaren yani Osmanlı devrinden beri her kim işgalin önüne geçmek için gayret göstermiş, işgalden sonra onu kurtarmak için bir adım atmış ise ümmetin kalbinde yer edinmiştir. Bu nedenle Kudüs şehitleri şehitlerimizin baş tacıdır.

Kudüs ümmetin bedeninde kanayan bir yaradır. Her kim o yaraya tabip olmuş ise ümmete habip olmuştur. Kudüs Arap şehirlerinden bir şehir değil ümmetin kalbidir, göz bebeğidir. O yüzden her coğrafyadan, ırk ve mezhepten liderlerimiz, büyüklerimiz, önderlerimiz O’nu kurtarma ve özgürleştirme hayalleri ile büyümüş bu hayallerini bizlere aktarmışlardır. Biz de bizden sonraki nesillere bunu aktarmayı emanete sadakat ve riayet olarak görüyoruz.

Bu gerçeklikten hareketle Aksanın özgürlüğü için verilen çabanın büyüklüğü oranında insanlarımızın ümmetin yüreğindeki makamları yücelmiştir.

Ülkemizde Kudüs bilincini kalplerimize yerleştirenlerin en başında merhum mücahit Erbakan gelir. Kendisi bu uğurda ağır bedeller ödemiş defalarca yargılanmış, zindanlara atılmış, tırnakları ile kazıyarak geldiği başbakanlık makamı gasp edilmiş, ilerlemiş yaşına rağmen “kayıp trilyon” davası ile sicili lekelenmek istenmiş ancak bu davadan zerre kadar taviz vermemiş örnek bir liderdir.

İşgalci rejim ve arkasındaki küresel Siyonizm de bu gerçeğin farkındadır. Onlar da bu mücadele ile ümmetin gönlünde taht kuranları komplolarla, kumpaslarla, hile ve desiselerle; ya yanlarına çekmek ve ihanete zorlamak ya da darbe ve suikastlarla ortadan kaldırmak için yoğun çaba içindedirler.

Sonuçta Küresel Siyonizm, gönlümüzde taht kuranlara şu teklifte bulunur: “Ümmet bu makamı bize olan düşmanlığınız sayesinde vermiştir. Bize düşmanlığın kavli ve fiili şiddeti oranında siyasi alanda da makamların yükseldi. Son darbeyi indirip Kudüs’ü özgürleştirme imkânı bulduğun gün, ırkına mezhebine bakılmaksızın ümmetin tartışmasız rakipsiz tek lideri olacaksın! Bizden buna göz yummamızı bekleyemezsin. Biz de, bize olan kin ve nefreti büyüttüğün oranda yükseldiğin makamları sana yedirecek değiliz. Sana teklifimiz; ya bizimle işbirliğine giderek gelmiş olduğun makamları tepe tepe kullanacak, elde ettiğin güç ve saltanatın tadını çıkaracaksın. Bedel olarak da ümmetin yüreğindeki makamları kaybedecek onun gözünde düşmanın işbirlikçisi olarak tarihe geçeceksin. Ya da onların gönlündeki makamını daha da yüceltecek, ebedileştirecek ama elde ettiğin bütün makamları kaybedecek belki bir suikastla ortadan kaldırılacak ya da senden öncekileri yargılayan adamlarımız seni de yargılayacak zindanları boylayacaksın”.

Sunulan bu teklif, kuşkusuz ölümlerden ölüm beğenme teklifidir. Ya ümmetin gönlündeki tahtını kaybetmek, kalan sınırlı ömrünü sefa içinde sürmek, ya da ümmetin gönlündeki tahtını ve iktidarını ebedileştirmek pahasına dünyevi saltanatından ve hatta hayatından olmayı göze alarak sonuna kadar direnmek...!

Küresel Siyonizm’in bu kahredici teklifini elinin tersi ile iterek zindanları ve şehadeti seçenlere selam olsun!

Biz bu teklifleri sırf Allah cc rızası için reddederek bedeli göze alanlara rabbimizin yardımlarını defalarca gördük, görüyoruz. Tebes çölü, 2006 Temmuz harbi, 15 Temmuz, Kudüs’ün kılıcı, Ensarullah’ın Aramko ve BAE’yi vurması, bu yardımlardan birer örnektir sadece...

Teklifi kabul ederek zilleti seçenlerin akıbetinden sadece bir örnek vermek isterim. Devrik Sudan devlet başkanı Ömer El Beşir Hasan Turabi’nin öğrencisi idi. İsrail’i resmen devlet olarak tanımıyordu. Sırf Hamas’ın kullanması için İran’ın desteği ile ülkesinde bir silah ve füze fabrikası kurdu. Kudüs davasına olan bağlılığı ve desteğinden dolayı gönüllerimizde taht kurmuştu. İran, ülkesindeki bütün silah fabrikalarını Kudüs davası için seferber etmesine, açıkça generallerini eğitim için ve silah imali için Gazze’ye göndermesine rağmen İsrail, İran’ı değil Sudandaki silah fabrikasını vurdu (1) Çünkü İsrail değil İran, onun küçük bir müfrezesi mesabesindeki Hizbullah karşısında 2006 da ağzının payını almıştı.

İsrail hem açıktan Sudan’a saldırıyor hem Suudi Amerika üzerinden bir süre önce körfezin Türkiye’ye yaptığı gibi onu yalnızlaştırıyordu. Sudan derin ekonomik buhranla karşı karşıya idi. Başını ABD’nin çektiği haçlı ittifakı, Sudandaki güneyin isyanını destekleyerek iç savaşa dönüştürdü ve ülkenin resmen ikiye bölünmesini sağladı.(3) El Beşir’in İsyancılara karşı yaptığı operasyonlar Avrupa’da savaş suçu kabul edilerek tutuklanması kararı çıkartıldı. El Beşir bu baskılara direnemedi, dayanamadı ve boyun eğdi. İsrail’in işbirlikçisi Suud koalisyonuna asker gönderme taahhüdünde bulundu.(2) Taviz vererek kurtulacağını sandı ama yapılan bir askeri darbe ile hem ümmetin gönlündeki tahtını, hem de iktidarını kaybetti. Bir “hırsız” olarak damgalanıp makamıyla birlikte izzet ve şerefini de kaybetti.

Onu deviren kukla yönetimin ilk işi İsrail’le normalleşme anlaşması imzalamak oldu. (4)

İşte mazlum kardeşlerimizin katillerinin kan damlayan ellerini sıkanların akıbetine sadece bir örnek… (Emin Güneş - Hürseda)