İşte Türkiye'nin Yeni Azınlıkları

İşte Türkiye'nin Yeni Azınlıkları

Artık yeni bir azınlık grubumuz var. Hem de diğerlerine hiç benzemeyen bir grup... İşte araştırmanın ayrıntıları...

"Seçkinler ve Sosyal Mesafe" adlı araştırma Türkiye'nin en seçkin okullarından yetişen, etkili pozisyonlarda görev yapan ve kendini cumhuriyetin temel değerlerinin taşıyıcısı olarak gören varlıklı-elit kesimin, gayrimüslimlere sempati duyarken, kendilerini Kürtlere yabancı, AKP'ye karşı ise yenik hissettiklerini ortaya koydu.

Prof. Dr. Füsun Üstel ve Doç. Dr. Birol Caymaz'ın gerçekleştirdiği, İstanbul Üniversitesi Sivil Toplum Çalışmaları Merkezi ve Açık Toplum Vakfı tarafından desteklenen "Seçkinler ve Sosyal Mesafe" başlıklı çalışma basın ve sivil toplum örgütleri temsilcilerine verilen bir resepsiyonla tanıtıldı. Prof. Füsun Üstel ve Doç. Dr. Birol Caymaz yaptıkları sunumda, araştırmanın "prestijli" orta öğretim ve yüksek öğretim kurumlarından mezun, orta-üst gelir grubundan, iyi meslekî pozisyonlara sahip, kendisini cumhuriyetçi-laik değerlerin taşıyıcısı olarak gören kesimlerin Türkiye siyasetinin temel problemlerine yönelik algı ve temsillerinden hareketle Lozan azınlıkları, Kürtler ve İslami kesimlerle kurdukları ilişkinin biçimini ve mesafe boyutunu ele almakta. Araştırmanın amacı ise, hedef kitlenin ayrımcılık ve ötekileştirme söylemini tesbit etmek, bu söylemin bu kesimin sosyal ve ekonomik statüleri ve son dönemdeki iç ve dış siyasal dönüşümlerden nasıl etkilendiğini ortaya koymak.

Araştırma en çalkantılı döneme denk geldi

Araştırma, temmuz-aralık 2008 tarihleri arasında İstanbul, Ankara ve İzmir'den 18-25, 25-45 ve 45 yaş üstü yaş dilimlerinde 21'i kadın toplam kırk kişi ile görüşülerek yapılmış. Araştırmanın yapıldığı dönem, cumhurbaşkanlığı krizi, 367 kararı, 27 nisan muhtırası, AKP'nin 22 temmuz seçim zaferi, DTP'nin Meclis'e girmesi, sınırötesi operasyon kararının alınması, Hrant Dink cinayeti, Malatya Zirve Yayınevi Katliamı gibi siyasi yönden çalkantılı, toplumun kutuplaştığı bir süreci işaret ediyor. Prof. Üstel ve Doç Dr. Caymaz, araştırmanın bu döneme denk gelmesinin öngörülmediğini, hatta bir yanıyla olumsuz bir tesadüf olduğunu vurguluyor; lakin, orta ve orta-üst gelir grubundan eğitimli kesimlerin önemli bir bölümünün, esen laiklik ve milliyetçilik rüzgârının aktörleri olarak ortaya çıktığı da tesbitleri arasında yer alıyor.

Soru(n)suz birliktelik: Azınlıklar

Araştırmanın önemli bulgularından biri de, bu kesimde gayrimüslimlere yönelik "ötekileştirme" söyleminin azalması oldu. Bundaki ana etken, "merkez"in, taşralı, mütedeyyin, köylü çevrece ele geçirilmeye başlamasının, kentli, yüksek kültürlü azınlık gruplarının ülkeden "gitmiş" olmasına bağlanması. Laik seçkinler eski İstanbul'a özlemle ve sayılarının tıpkı onlar gibi azaldığı düşüncesiyle azınlıklara romantik bir yakınlık hissetmekteler. Dolayısıyla ülkede kalan azınlıklar, korunması ve kollanması gereken değerli objeler olarak yeniden kurgulanmış. Bu kesimde "en yakın arkadaşlar arasında azınlıkların da bulunması" âdetâ bir prestij konusu olmasına rağmen, azınlıklarla kurulan ilişkide gayrimüslimlerin devlet kaynaklı haksızlık ve ayırımcılık konusunda farkındalığın -istisnalar olmakla birlikte- gelişmediği, ayırımcılığın toplum kaynaklı olduğunun düşünüldüğü ortaya çıktı. Üstelik, bu farkındalık eksikliği ve sorusuzluk durumu, arkadaşlıklarda "konuşmama"nın birbirine saygının bir ifadesi olarak kabul edenlerde yüksek çıktı. Bu konuda yapılan görüşmelerden birkaç tanesi ise şöyle:

B. (34): Yani biz hiç takılmıyoruz ki böyle şeylere. Sen Ermenisin, sen Musevisin, sen şusun, sen busun, biraz... [Gayrimüslimlerin yaşadığı sorunlar hakkında] Yani ne bileyim, herkesle beraber okuduk. Hiç böyle bir şey yoktu. Herkes birbirleriyle beraberdi. Yani bir tek farkımız vardı, din dersine girmezlerdi o kadar.

L. (31): Onlara [azınlıklara] da ibadethane açılması gerektiğini savunuyorum ama biliyorum ki ibadethanelerin açılmasını iyice şeye bırakırsak her yerden Kur'an kurları pörtleyecek.

B. (39): Ayırımcılık yapılıyor ama ayırımcılık yapan, uygulayan kişiler kesinlikle Kemalist veya ulusalcı değiller, kesinlikle değiller.

Soru(n)lu Birliktelik: Kürtler

Görüşmecilerin Kürt sorunu üzerine verdikleri cevaplar azınlık konusundaki farkındalık eksikliğini paylaşırken, azınlıkların aksine prestijli okullarda Kürtlerin bulunması ihtimalinin azlığı nedeniyle de desteklenen "Kürtlerin yokluğu" dikkati çekiyor. Bu kesimde önemli oranda kendini belli eden "Kürt sorununun öncesizliği" Kürt kimliğine karşı var olan farkındalık eksikliğinden kaynaklanıyor. Kürt sorununun öncesizliği, bu sorunun altında yatan nedenin "dış güçlerin kışkırtıcılığı" kabulünden besleniyor. Tabii bu konuda ana belirleyici, Kürt kimliğinin inkârına dayalı resmî tarih anlatısı ve devlet söylemi. Görüşmecilerin Kürt sorununun sebepleri üzerine dillendirdikleri ikinci argüman ise meselenin bir kimlik sorunu değil, devletin bölgeyi ekonomik olarak ihmal etmesi ve Kürtlerin bölgedeki rant ekonomisinden sağladıkları çıkarların bir sonucu olması. Deneklerden bir kısmı eğitimli Kürtlere kuşkuyla bakarken, geri bırakılmışlığın neden olduğu sorunların kaynağının, eğitimsiz, cahil bırakılmış, tembel Kürtlerin kandırılabilme potansiyeli olduğunu düşünüyor. "Çocuk Kürtler" olarak adlandırılan bu algıya göre devlet bu insanların elinden tutmadığı için bu insanlar örgütler ve uyuşturucu mafyası tarafından kullanılabiliyor. Görüşmecilerin büyük bir bölümü ise Kürtlere kültürel haklar verilmesi konusunda olumlu görüş taşıyor. Onarıcı pragmatik önlemler olarak kültürel hakların sağlanmasına yöne-lik bu olumlu yaklaşım, bu kesimin Batılı ülkelerdeki gözlemlerine dayanıyor. Kültürel haklardaki bu olumlu bakış, DTP'nin Meclis'teki varlığına gelindiğinde yerini açık bir ötekileştirmeye bırakmakta. Çoğuna göre DTP meşruiyeti sorunlu, PKK ve Öcalan'la ilişkisi tehlikeli bulunan ve kapatılması gereken bir parti. İşte Kürtlerle ilgili mülâkat-lardan birkaç örnek:

B. (34): Çünkü [Kürtler] o kadar tembel-ler ki kendi önle-rin- deki çiçe-ği ya da börtüyü böceği bile sulamayı bilmedikleri için hiçbir zaman gelişemezler. Sürekli ağlarlar devlet diye. Devlet senin neyine yardım etsin?..

P. (34): Kimlik sorunu... Söyleyeyim mi... Yüzyıllarca oradaki insanlar beraber yaşamışlar, hiçbir sorun olmamış. Neden son zamanlarda çıkıyor? Kesinlikle yabancı kaynaklı ve kesinlikle bunun içinde çıkarları var.

N. (51): İnsan mutluysa anadilde eğitim olsa da bu ülke bitmez. Bir şeylerini tatmin edeceksin adamların yani.

Zorunlu Birliktelik: AKP

28 Şubat sürecinden sonra AKP'nin 2002 seçimleriyle iktidara gelmesi, klasik iktidarın kırmızı çizgilerini belirsizleştiren AB müzakereleri kapsamında art arda gerçekleştirilen özgürlükçü reformlar ve güçlü ekonomi yönetimi ve Cumhuriyet'in sembol hafıza mekanlarından en önemlisi olan Çankaya'ya eşi başörtülü Abdullah Gül'ün çıkması, araştırmada görüşülen kişilerin söyleminde açık bir tehdit algısı ve güvensizlik duygusu temelinde ifade buldu. Yaşam tarzları, dünyayı algılama ve yorumlama biçimleri ile kendilerini Cumhuriyet'in değer ve kazanımlarının taşıyıcısı olarak gören yerleşik seçkinler, "yeni gelenleri" "orada olmayı hak etmemiş işgalciler olarak görme eğilimindeler. Kadrolaşmanın zaten hep olduğu, ama "kendilerinden" olduğu için bunu sorun olarak algılamadıklarını söylüyorlar. AKP'nin cumhuriyetçi laiklik anlayışına karşı siyasal bir yapılanma olduğu kanaati, görüşülen kişilerin çoğu tarafından paylaşılıyor. Bu çerçevede görüşmecilerin genel eğilimi ise partinin kapatılması yönünde. Görüşülen kişilerin bir bölümü ise mevcut hükümete karşı olumsuz bakışa rağmen ülkede bir rejim sorunu olmadığını düşünüyor. Cumhuriyet Mitingleri'ne yoğun katılım gösteren katılımcıların bu kararlarında rejim kaygısı ön planda. Mitinge katılanların arasında emekli subayların varlığı ise onlar için önemsiz bir ayrıntı. Ancak katılımcılar "Yeniden milli mücadele" ve "Ordu göreve" gibi pankartları paylaşmadıklarını, basının yanlış yansıttığını düşünüyorlar. Ergenekon davası ise katılımcılarda kafa karışıklığı yaratmış gibi. Kimine göre bu dava AKP'nin cumhuriyet kadrolarıyla hesaplaşmasından ibaret. Ergenekon'un arkasında darbe varsa bunu asla desteklemeyeceğini söyleyenler olduğu gibi, ya darbe ya şeriat diye sorulursa tereddütsüz darbeyi destekleyeceğini ifade edenler de var. Görüşmelerden bazı örnekler ise şöyle:

A. 40): Atatürk'le ilgili herhangi bir şey, küçük bir anekdot olabilir, küçük bir resim olabilir, internetten gelen, doğruluğu bile belli olmayan bir anı bile olabilir, gözlerimizin dolmasına neden oluyor.

D. (32): Cumhuriyet balosunda görmek istemem adamı [Gül'den bahsediyor], orada beyaz Türklüğüm çıkar, elim ayağım oynar.

K. (31): Anti-demokratik olsa da burada zor kullanma hakkı vardır Silahlı Kuvvetler'in. Bu silahlı kuvvetler para-militer olabilir, gerilla şeklinde olabilir, devletin kolluk kuvveti olabilir.

B. (39): Başından beri Ergenekon olayı beni gülümsetti sadece. Adı da çok komik zaten.




ARAŞTIRMANIN SONUÇ BÖLÜMÜNDEN

"Seçkinler ve Sosyal Mesafe" araştırmasının analiz bölümünde sonuçların yekpare, blok bir davranış ve algılama biçimi çıkarmaktan ziyade, Atatürkçülük- Kemalizm-Ulusalcılık anlayışları temelinde her pozisyonun kendi içinde gösterdiği çeşitliliğe dikkat çekiliyor. AKP hükümeti, Kürt sorunu, AB üyeliği üzerinden kurgulanan tehdit algısı oluşturulan kolektif kimliğin ana yapı taşları. Kimlik olgusunun dinamik değil statik bir olgu olarak ortaya çıktığı, kimliksel çeşitliliği algılamada ise ciddi bir körlük olduğu belirtiliyor. Değişime ve toplumun dinamizmine kapalı hayat algısı, seçkinlerde var olan "Biz ve Onlar" ayrımının ana kaynağı. Bu bakışın temel nedeni prestijli okullarda eğitim görmüş olmaktan ziyade, 12 Eylül rejiminin milli eğitimi hoşgörüsüzlük ve ötekileştirme üzerine kuran ırkçı, milliyetçi zihniyetinin içselleştirilmesi olduğu belirtiliyor. Görüşmeciler, kendi hayat tarzlarına uygun ve yakın coğrafyalarda yaşayan azınlıklara romantik ama yüzeysel bir yakınlık beslerken, gayrimüslimlerin "görünmezliği" ve uğradıkları ayırımcılıkla yüzleşilmiyor. Çünkü azınlıklar azalan rekabet gücü ile bu kesim üzerinde endişe yaratmıyor. Kürtler ise, seçkinlerin nezdinde, hem yaşam tarzı, hem de sosyal çevre olarak, azınlıklara göre, çok daha yabancı. Kimlikler konusunda ikircikli, çelişkili duygular besleyen katılımcılar, Kürt sorununu komplo teorileriyle açıklamaya yatkın. Katılımcıların önemli bir bölümünde "askerî çözümün çözümsüzlüğü" konusunda görüş birliği var. Yaşam tarzına müdahale ve muhafazakârlaşma konusunda yaşanan büyük korku ise AKP ile ilişkilendiriliyor. Militan laiklik anlayışına sahip kesimler, AKP ve tabanının yükselişini devrimlerin başarısızlığı olarak görme eğiliminde; bu ise grupta özgüven kaybına neden oluyor.


Etiketler: Kürtler gayrimüslim AKP azınlık seçkin sosyal