İsrailoğulları Tarihi 2

İsrailoğulları Tarihi 2

Hz. Yakup, oğulları ile birlikte dayısının bulunduğu bölgeden Filistin topraklarına...

Hz.Yakup, oğullarıyla birlikte dayısının bulundugu bölgeden Filistin topraklarına göç edip orada yaşamaya başlıyor. Hz Yusuf’un kuyuya atılmasından Mısır padişahı olduğu zamana kadar Yakupoğulları Filistin topraklarında oranın yerlileriyle dostça yaşamışlardır (M.Ö.1750). Hz.Yusuf Mısır padişahı olunca Hz.Yakup ve oğulları Filistinden Mısır topraklarına hicret ettiler (M.Ö.1740).

O zamanlar zengin bir bölge, kalabalık ve yerleşim için mükemmel bir yer olan Mısır, stratejik olarak da büyük bir öneme sahipti. Mısır’a hakim olan dünyaya hakim sayılırdı. İsrailoğulları kendilerine yerleşim yeri olarak Mısır’ı seçip uzun zaman orada kalarak evlenip çoğaldılar büyük bir kabile oldular.

Bu bölgede huzur ve emniyet içinde yaşıyorlardı. Yüzyıllarca bu bölgede kendi inançlarını yaydılar. Hz.Yakup ve Hz.Yusuf’un vefatından sonra Mısır’ın yerlileriyle inanç konusunda ihtilafa düştüler. Mısır’ın yerlileri dinlerinden dönmüş putperestliği kendilerine inanç olarak seçmişlerdi.

Firavun’un Mısır Padişahı olmasına kadar geçen zamanda devamlı aralarında sürtüşmeler ve kavgalar oluyordu. Mısır’ın yerlileri, dedeleri Hz. Yakup, Hz.İbrahim ve Hz.İshak´ın dinine uyan İsrailoğulları’nın kendilerine hakim olmalarından korkuyor, birgün Mısır’a hakim olacakları tedirginliğini yaşıyorlardı. Bundan dolayı inanç savaşı, mezhebi kavgalar başlamıştı.

Firavun Mısır padişahı olunca muşavirlerine (vezirlerine) İsrailoğulları’nın durumunu soruyor. Vezirler İsrailoğulları’nın zengin, varlıklı olduklarını, baştaki padişahlara boyun eğmeyen ve dedelerinin dinlerine bağlı insan olduklarını söylüyorlar. Eğer bunların önü alınmazsa Mısır’ın yerlilerine de hakim olacaklarını belirtiyorlar.

Firavun, vezirlerinin tavsiyesi üzerine tedbirler aldı. Önce Mısır halkını ikiye böldü;

Mısır’ın yerlileri (Gıbtiler)

Göçmenler (Sıbtiler-İsrailoğulları )

İsrailoğulları gelenekleri ve inançları gereği kendilerinden başkasıyla evlenmiyorlar, kendilerinden başkasına kız vermiyorlardı. Dolayısıyla İsrailoğulları gittikçe çoğalıyor, kendileriyle diğerleri arasına duvar örerek kendi nesillerinin diğer ırklarla karışmasını engelliyorlardi.

Bu da Firavun ve etrafını korkutuyordu çünkü Firavun ve Mısır’ın diğer padişahları hep Giptilerden olmuştu.

Firavun, İsrailoğulları’na baskısını arttırıyor onları zor durumda bırakıyordu.Yine vezirlerinin teklifiyle, İsrailoğulları çoğalmasın, güçlenmesinler diye her doğan erkek çocuklarını öldürmelerini, kız çocuklarını serbest bırakmaları emrini verdi.

Erkek çocuklarını öldürme emrini vermesine sebep olarak

Firavun’un rüyası (Hz. Musa´nın doğacağı haberi) zikr edildiği gibi; Onların neslini kesip, kızlarını alarak İsrailoğulları’nı zayıflatıp kendi emrine almak istemeside söylenmiştir.

Firavunun Rüyası

Firavun birgün rüyasında görüyor ki, Beyt-ul Mukaddes´ten yükselen bir ateş Mısırlıların evlerini sarmış bütün Gibtilerin evlerini yakıyor ama İsrailoğulları’nın evlerine birşey yapmıyor.Rüya tabircileri, Beyt-ul Mukaddes´ten bir kişinin çıkıp Mısır’ı helak edeceğini ve Firavunların hükümetini yerle bir edeceği yorumunu yaptılar. Bazı kahinler ise, İsrailoğulları’ndan bir çocuğun dünyaya gelip, Firavun’un saltanatını yıkacağını söylediler.

İsrailoğulları’nı zayıflatıp onlara hakim olmak, kadın ve kızların savaşacak güçte olmadıkları için onları cariye olarak çalıştırmak için onların erkek çocuklarını öldürdüğü ikinci görüş olarak zikr edilir. İki görüş de sebep olarak birbiriyle çelişmemesiyle birlikte ikinci görüşün Kur´an ayetlerinin ışığında daha güçlü olduğu görülüyor.

“Hatırlayın o zamanı ki, Al-i Firavun sizleri şiddetli işkencelere tabi tutuyor, erkek çocukları öldürüyor, kız çocuklarını saklıyordu.”[1]



“Şüphe yok ki, Firavun yeryüzünde ululandı, ve halkını bölük-bölük etmişti, onlardan bir topluluğu zayıf bir hale getirme de, erkek çocukları kesmede, kadınlarını bırakmadaydı.”[2]

“Musa katımızdan gerçekle onlara gelince öldürün demişlerdi, onunla beraber iman edenlerin erkek çocuklarını ve bırakın kadınlarını.”[3]

Ayetlerde erkek cocuklarının öldürülmesinin Israilogullarını zayıflatmak için yapıldığı belirtiliyor. Çünkü öldürme, Hz. Musa dünyaya geldikten sonra da devam ediyor. Heralukarda Firavun İsrailoğulları’nın erkek çocuklarını öldürüyor kız çocuklarını cariye olarak saklıyordu.

Firavun, Hz. Musa dünyaya gelmeden önce İsrailoğullarına çeşitli zulümler yapmaktaydı; ellerinden mallarını, servetlerini alıp fakir bırakıyor, Mısır halkını tabakalara bölerek İsrailoğulları’nı en mustazaf tabaka, Gibtileri ise üstün kılıyordu.

İsrailoğulları’nı köleler gibi çalıştırdığı hatta Mısır Firavunlarının Piramit mezarlarını yapmada binlerce kişiyi kırbaçlayarak öldürdükleri tarihi kitaplarda kayedilmiştir.

Bu tür ağır işkencelerin yanısıra tarihde 70000 erkek çocugun öldürüldüğü de nakledilmiştir.

Bütün bu zulüm ve işkencelere rağmen yine de Firavun ve yandaşlarının huzuru yoktu. Çünkü hükumet ve saltanatını yerle bir edecek Firavunların sonunu getirecek ilahi hüccet Hz. Musa, Firavun’un bütün tedbirlerine rağmen dünyaya gelmişti artık. Onbinlerce çocuğu öldürmesine rağmen Hz. Musa’nın dünyaya gelmesini engelleyememişti.

Allah’u Teala, Hz. Musa’yı Firavun’nun sarayında büyüttü.

İsrailoğulları, Hz.Yakup ve Hz.Yusuf’un vefatından sonra gelenekleri ve inançlarının sayesinde hep çoğaldılar zamanın firavunlarının saltanatlarını hep tehdit ettiler. Dedelerinin dinine bağlı kaldıklarından hep zulüm ve işkence gördüler. Hicbir zaman bir yerde hakimiyet kurup hakimiyeti ele geçiremediler. Mısır toprakları onların güçlenip büyük bir kabile oldukları yerlerdir.

M.Ö. 1200 yıllarında Allah-u Teala Hz. Musa’yı Risalet makamına seçti ve Firavun ile mücadeleye başlamasını emretti.

Hz. Musa, uzun yıllar mücadeleden sonra İsrailoğulları’nı Firavun’nun zulmünden, dayanılmaz işkencelerinden kurtardı. İsrailoğulları’nın Hz. Musa´ya yaptıkları zulüm ve haksızlık, hakkı kabul etmemek için getirdikleri bahaneler ve bitmek tükenmek bilmeyen yersiz istekleri ve Allah’a isyanları dolayısıyla Allah-u Teala onları cezalandırdı. 40 yıl boyunca Sina çöllerinde avare yaşadılar, yıllarca sefil bir hayat sürdüler.

M.Ö.1055 yıllarında Hz. Musa’dan sonra Beni İsrail peygamberlerinden Hz.Yuşa bin Nun peygamberliğe seçilip İsrailoğulları’nın başına geçti. Onları perişanlıktan ve zelillikten tekrar kurtarıp güçlendirdi. Yaptıkları savaşları kazandılar. İsrailoğulları tekrar güçlenip eski kudretlerine kavuştular. Tekrar Kenan diyari denilen Filistin topraklarina dönerek Filistin yakınlarında Eriha şehrine yerleştiler. Hz.Yuşa bu toprakları kabileler arasında taksim ederek İsrailogullarını huzurlu bir yaşantıya kavuşturdu.

Yahudiler bu başarı ve zaferleriyle gururlanıp, Allah´ın kendilerine vermiş olduğu nimetleri üstünlük vesilesi sayarak kendilerinden olmayanları ezmeye ve onlara zülmetmeye başladılar, ilahi kanunları çiğnediler, ahidlerine vefa etmediler. Neticede Filistinlilerle yaptıkları savaşta bozguna uğrayıp bütün kudret ve güçlerini kaybettiler. Yine zelil bir duruma düştüler. En küçük bir kabileye dahi karşı koyamayacak hale geldiler.

Allah-u Teala, Hz. Musa hürmetine İsrailoğulları’na birçok nimetler vermişti, bu nimetlerden biride “Ahid Sandığı” idi. Bu sandık sayesinde birçok zaferler ve başarılar elde etmişlerdi. Savaşlarda bu “Sandığı” ordunun en önünde taşıyarak güven ve moral kazanırlardı. Filistinliler ile savaşlarında bütün güçlerini kaybettikleri gibi bu emaneti de kaybettiler.

Bu zelil hayatları uzun yıllar sürdü. Allah-u Teala yine Beni İsrail Peygamberlerinden İşmuil peygamberi onları irşad etmek, bu sefil hayattan kurtararak tekrar izzet kazandırmak için mebus etti. İsrailoğulları da gördükleri zulmden bıkmışlardı. Bu Peygamberin önderliğinde savaşmaya tekrar kudret sahibi olmayı arzuluyorlardı. Hz. İşmuil’den kendilerine bir emir, komutan tayin etmesini istediler. Onunla birlikte savaşarak kaybettikleri izzeti ve topraklarini tekrar kazansınlar diye.

Kur’an-ı Kerim bu olayı Talut ile Calut´ un savaşı adı altında genişce beyan ediyor.

Bakara suresi 246- 252 ayetlerinde onların istekleri ve arzuları seçilen komutana itaatleri beyan edilmiştir.

M.Ö. 1050 yıllarında İsrailoğulları, Talut’un önderliğinde Calut ile yaptıkları savaşı kazanarak ilk yahudi devletini kurdular ve El-Halil şehrini de başkent yaptılar. Böylece tekrar “Kenan” dıyarına (Filistin) hakim olup kudreti ele geçirerek izzet kazandılar.

Bu savaştan önce ilahi mucizeyle Allah-u Teala, Talut´un liyakatinin nişanesi olarak Sandık-i Ahdi kendilerine tekrar gönderdi.

Tabut (Ahid Sandığı) Neydi?

Ahid sandığı hakkında, Tevrat’ta ve yahudiler arasında bir çok tefsirler yapılmıştır. Ama önemli olan Ehl-i Beyt’den bizlere gelen hadislerin bildirdiğidir. Bu “Sandık”, Hz. Musa’nın (a.s.) annesinin, Hz. Musa’yı Firavunlardan korumak için Hz. Musa’yı içine koyup Nil nehrine biraktığı sandık olduğu belirtilmiştir. Firavunun askerleri onu bulduktan sonra hatıra olarak saklıyorlardı. Daha sonra bu sandık İsrailoğulları’nın eline geçti, onlar da Hz. Musa’yı (a.s.) koruduğu için bu sandığı saygı ve hürmet olarak koruyorlardı.

Hz. Musa (a.s.) vefatından önce, Allah’ın hükümlerinin yazılı olduğu “Elvahi Mukaddes”i, kendi zırhını ve diğer bir takım mukaddes seyleri onun içine koyarak kendisinden sonraki peygamber olan Yusa bin Nun’a emanet etti. Gittikçe bu sandığın önemi İsrailoğulları arasında fazlalaştı ve savaşlarda bu sandığı ordunun en önünde götürür büyük bir moral ve manevi güç olarak savaşları kazanırlardı.

Bu sandık onların elinde olduğu müddetçe huzur ve iftiharla hayatlarını sürdürüyorlardı. Ama yavaş, yavaş dini hükümlerden yüzçevirmeleri, verdikleri ahidlere uymamaları, zulüm ve haksızlık yapmalarının neticesinde Filistinlilerle yaptıkları savaşta bozguna uğramış ve bu sandığı da kaybetmişlerdi..

Hz. İşmuil Peygamber, kumandan olarak Allah tarafindan Talut’un seçildiginı söyleyince itiraz ettiler kendilerinin bu makama daha layık olduklarını söylediler bunu üzerine Hz. İsmuil bunun Allah’ın emri olduğuna delil olarak bu sandığın tekrar kendilerine verilmesi olduğunu belirtiyor. Ve Ahid sandığı tekrar kendilerine veriliyor.[4]

Yahudiler kudret ve gücü ele geçirdikten sonra önce ilahi hükümleri terk ederek haksızlık ve zulüm yapmaya başlıyor ve diğer kabileleri kendi hakimiyetlerine alıp onlara hüküm sürmek istiyorlar. Allah’ın kendilerine verdiği nimetleri unutup azgınlık ediyorlar.

Hz. Musa’nin vefatından sonra 200 yıl boyunca, Hz. Musa zamanında olduğu gibi sudan bahanelerle hak yoldan ayrılmayı sürdürdüler. Rahata kavuştukları anda Allah’a sükr edip kendilerine gönderilen Peygamberin yolunu devam ettirip ilahi emirlere uyacakları yerde hep yanlış yola saptılar, hep isyan bayrağı açtılar.

Hep Peygamberlerin sayesinde, Allah’ın inayeti ile izzete ve güce kavuştular.

Peygamberin vefatından sonra tekrar şirk, putperestlik ve azgınlık yolunu seçtiler.


--------------------------------------------------------------------------------

[1] Bakara / 49.

[2] Kasas / 4.

[3] Mumin / 25.

[4] Bakara / 248.

 

iqraa