Nureddin Şirin

Nureddin Şirin

İslam Devrimi, İmamı ile Daha da Yükseliyor; Görecek Göz, Anlayacak...

İslam Devrimi, İmamı ile Daha da Yükseliyor; Görecek Göz, Anlayacak İzan Yoksa
 
Geçen yazımızda, "İslam devrimi Savruluyor mu?"başlığı altında yazdığımız yazının devamında, İslam devriminin bugün geldiği noktalar üzerinde durmaya çalışacağız...

İmam Humeyni İslam devriminin temel hedeflerinin başına, siyonist İsrail rejiminin yok edilmesini koymuştu. Merhum İmam, İslam İnkılabı"nın zafere ulaşmasının çok öncesinden beri Filistin işgalcisi siyonist rejimi "gayri meşru" ilan etmiş ve bu şer varlığı "kanser uru" olarak tanımlamıştı.

Denizden nehire kadar bütün Filistin topraklarının özgürleştirilmesi davasını, İslam devriminin kırmızı çizgisi olarak göstermiş, İslam İnkılabı"nın zaferinden sonra ilan ettiği "Dünya Kudüs Günü" ile de bu ideali bütün dünya Müslümanlarının kalbine kazıyarak, Kudüs davasını Ümmet davasına dönüştürmüştü.

İslam devrimi lideri İmam Hamenei de, İmam Humeyni"den devraldığı "siyonizme karşı mücadele" ve Filistin Davası bayrağını daha da yükseklere kaldırarak zafer burçlarına dikti.

Siyonist İsrail rejiminin 1982"de başlattığı Lübnan İşgali ve Beyrut"da Sabra Şatilla mülteci kampında gerçekleştirdiği büyük katliamın ardından, bütün Filistinli direnişçileri Lübnan"dan çıkartarak, Lübnan"ı işbirlikçileri eliyle ABD ve İsrail"in kontrolünde bir uydu devlete dönüştürmenin hesabını yapmıştı.

Ancak 1982 Lübnan işgalinin ardından, siyonist rejim işgal ordusu ve "Güvenlik ve istikrar güçleri" adı altında Lübnan"da bulunan ABD, İngiliz, Fransız ve İtalyan güçleri, İmam Humeyni"nin talebeleri ve İslam devriminin çocukları eliyle sarsıcı bir direnişle karşılaşmış ve bu süreçte Hizbullah hareketi, Batılı işgal güçlerini Lübnan"dan çıkardıktan sonda, 18 yıl süren destansı bir direnişle siyonist İsrail ordusunu ağır yenilgiye uğratarak 2000 yılının Mayıs ayında, bütünüyle Lübnan topraklarından atmıştı.

İmam Humeyni 1989 yılında Rabbine "Lebbeyk" dedikten sonra, İslam devrimi rehberliğini üslenen İmam Seyyid Ali Hamenei ise, ilk olarak Hizbullah direnişinin zaferle sonuçlandığı direnişe fiilen önderlik etmişti. Nitekim Hizbullah lideri Seyyid Hasan Nasrullah bu konuda yaptığı açıklamada, İmam Hamenei"nin İsrail"e karşı direnişi bizzat yönettiğini ifade etmişti.

Yine aynı şekilde Seyyid Nasrullah, "Seyyid el Kaid İmam el Hamenei" olarak tanımladığı bu liderin rehberliği ve İran İslam Cumhuriyeti"nin desteği olmasaydı, siyonist rejime karşı zaferlerin kazanılamayacağını açıkça vurgulamıştı.

Dolayısıyla, siyonist İsrail rejiminin 1967 savaşında, birleşik Arap ordularını ağır yenilgiye uğratmasının ardından ilk defa İslami direniş güçleri tarafından yenilgiye uğratılarak, işgal ettiği topraklardan zelilce kaçmak zorunda kalmıştı.

İşte, siyonist İsrail rejiminin, İslami direniş güçleri karşısında aldığı bu ağır yenilgide, direnişin fiili önderliğini yapan "Seyyid el Kaid İmam el Hamenei" olmuştur.

Nitekim İmam Hamenei"nin kendisi de Lübnan"da siyonist işgale karşı verilen mücadele İran İslam Cumhuriyeti"nin her açıdan müdahil olduğunu beyan etmiştir.

Siyonizme karşı mücadelenin ikinci safhası ise, Gazze"de siyonist işgalin sona erdirilmesi ve ardından Filistin İslami direniş Hareketi Hamas"ın hükümete gelme süreci olmuştur.

Siyonist rejim güçlerinin Gazze"den atılması ve Filistin İslami direnişinin askeri ve lojistik açıdan her açıdan güçlü bir yapıya getirilmesi de İmam Hamenei"nin talimatları ve gözetimi altında olmuştur. Nitekim siyonist rejim askeri istihbarat servisleri ve şefleri de sıkça bu noktaya dikkat çekerek, "Eğer İran olmasaydı, bugün Gazze"de bu durumla karşılaşmayacaktır" ifadelerini açıkça kullanmışlardır.

Örneğin, siyonist rejim başbakanı Benyamin Netenyahu, bu yılın Mart ayı ortalarında Filistin İslami Cihad mücahidlerinin siyonist rejime yönelik sürdürdüğü sarsıcı füze operasyonları dolayısıyla yaptığı konuşmada "Bu İran meselesi. Eğer İran olmasaydı, bu aşırılar bu silahlara sahip olamayacaktı, gereken eğitim ve lojistik desteği bulamayacaklardı. Son günlerde güneyimize yoğun bir füze saldırısı düzenleyen İslami Cihad tamamen İran tarafından silahlandırıldı ve destekleniyor" demiş, siyonist rejim dışişleri bakanı Avigdor Lieberman da, Buenos Aires"te İsrail elçiliğinin bombalanmasının 20. Yıldönümü dolayısıyla yaptığı konuşmada "eğer İran"ın verdiği destek olmasaydı, Gazze"deki terör örgütlerinin geleceği tartışmalı olurdu. İran, Hamas ve diğer terör örgütlerine verdiği destek ve silahlarla bunların oksijeni oldu" ifadelerini kullanmıştı.

Eğer bugün Filistin İslami direniş güçlerinin siyonist rejimin tüm hedeflerini, Tel Aviv ve merkezi kentlerini vurabilecek kapasiteye gelmişse, bütün bunlar İmam Hamanei"nin talimatı ve rehberliği ile gerçekleşmiştir.

Hizbullah savaşçılarının iki siyonist askeri esir almasının ardından başlayan, 33 Günlük Temmuz 2006 savaşında da, siyonist rejim güçlerine indirilen o büyük darbede, direnişi fiilen yöneten İmam Hamenei olmuştur. Seyyid Hasan Nasrullah, 33 gün savaşı boyunca sürekli İmam Hamenei ile irtibat halinde olduğunu belirtmesi de bunun bir delilidir.

Siyonist rejim güçlerinin 2000 yılında Gazze"ye yönelik başlattığı soykırım saldırıları sırasında İmam Hamenei bir mesaj yayınlayarak, Gazze"nin savunulması için bütün siyasi, askeri, diplomatik güçlerin seferber edilmesini istemiş, dünya Müslümanlarına da Gazze"nin savunulması için her yola başvurulması çağrısında bulunmuş, bu yolda ölenlerin Bedir şehidlerinden sayılacağı fetvasını vermişti.

Nitekim 22 gün süren Furkan savaşının hemen ardından Tahran"a giden Hamas lideri Halid Meşal, "kazandığımız bu zaferde en büyük pay size aittir" diyerek İmam Hamanei"ye şükranlarını sunmuştu.

Siyonist rejim şeflerinin bizzat kendilerinin "siyonizm projesi çöktü" itiraflarının arkasında ard arda alınan bu yenilgiler yatmaktadır. Siyonist rejimin yenilmezlik efsanesinin çökmesinde, zırhının parçalanıp dağılmasında İmam Hamenei"nin rolü bir "destek güç" olmanın ötesinde bir "komutanlık" rolü olmuştur.

İmam Hamenei geçen yıl Ekim ayında düzenlenen, Halid Meşal, Ramazan Abdullah Şallah ve diğer direniş liderlerinin de hazır bulunduğu Uluslar arası Filistin Konferansı"nda belirttiği üzere, "denizden nehire kadar bütün Filistin"in özgürleşmesi bizim kırmızı çizgimizdir. Biz bu konuda gereken her şeyi yapacağız" ifadesini kullanmıştır.

Yine İmam Hamenei"nin dünya Müslümanlarının savunulması noktasında üslendiği diğer önemli bir rol de, Sırp saldırısı altındaki Bosna"nın savunulması sırasında olmuştur. İran İslam cumhuriyeti eski dışişleri bakanı Rehberin başdanışmanı Ali Ekber Velayeti"nin geçen ay düzenlenen Uluslar arası Gençlik İslami Uyanış Konferansı"nda yaptığı konuşmada da açıkladığı üzere; Bosna savaşının başladığı sırada, Bosna"nın savunulması için İran"ın bütün güçlerinin seferber edilmesini emretmiş, İslam İnkılabı"nın en seçkin ve tecrübeli güçlerinin Bosna"ya giderek Bosnalı Müslümanların yanında savaşa katılması talimatını vermiştir.

İmam Hamenei"nin ümmetin diğer cephelerinde, emperyalist ve zalim işgal güçlerine karşı İslami direniş hareketlerinin desteklenmesi noktasında ortaya koyduğu ağırlık da, onun rehberliğinin en önemli boyutlarını oluşturmaktadır.

Acaba şimdi birilerinin kalkıp, İran İslam Cumhuriyeti, İmam Humeyni zamanında siyonist İsrail rejimine karşı cihad ve direnişi savunuyordu, ama onun rıhletinden sonra ise, bunun yerini "uzlaşma" ve "barışma" aldı diyebilir mi?

İmam Humeyni, Amerika"yı "büyük şeytan" olarak tanımlamış, çağdaş putperestlikte "en büyük put" olarak göstermiş, İran halkını ve dünya Müslümanlarını bu büyük putun kırılması için sürekli mücadele sahnesinde bulunmaya çağırmıştı.

Peki İmam Hamenei bu noktada farklı bir yol mu izledi?

Örneğin, İran İslam Cumhuriyeti eski Cumhurbaşkanı Seyyid Muhammed Hatemi döneminde, hükümeti oluşturan cephe içindeki bir takım akım ve grupların -hatta bunların içinde İslam devriminde sonra Amerikan elçiliğinin ele geçirilmesine katılanlar da vardı- Amerika ile uzlaşma yönündeki çıkışlarına İmam Hamenei sert tepki göstererek, İran İslam Cumhuriyeti"nin hiçbir zaman emperyalist bir Amerika ile uzlaşmayacağını ve onun dayatmalarına da boyun eğmeyeceğini kararlı bir şekilde ortaya koymuştu.

İmam Hamenei, Amerika ile uzlaşma eğilimlerini ayakları altına aldığı gibi, bilakis Amerika"ya karşı küresel direnişi daha da teşvik etmiş, Amerika"nın İslam karşısında muhakkak yenilgiye uğrayacağını açıkça beyan etmiştir.

Dolayısıyla, İmam Hamenei, hem Amerikan emperyalizmi hem de siyonist rejime karşı her alanda cihad ve direnişin öncülüğünü yürütmüş, Amerikan emperyalizmi yeryüzünden kalkıncaya ve siyonist rejim tarihin çöplüğüne atılıncaya kadar da dünya Müslümanlarını vahdet ve mukavemet hattında toplanmaya çağırmıştır.

Şimdi birileri kalkıp böyle bir İmam"ın rehberliğindeki İslam İnkılabı"nın savrulmasından mı söz ediyor?

İran İslam Cumhuriyeti"nin "munharif bir Mehdi anlayışı"na sürüklendiğini ileri sürerek, sözüm ona İslam İnkılabı"na ve İmam Hamenei"ye olan ilgiyi azaltabileceklerini hesap edenler ne kadar düzeysiz, bilgisiz ve seviyesiz bir dil kullanıyorlar?

Kimi kandıracaklarını ve yanıltacaklarını sanıyorlar?

İslam İnkılabı ve rehberlik makamına karşı içlerinde biriktirdikleri kin, haset ve husumeti dillerinden dökerken, ne kadar da cahilce ve çocukça bir söylem içine girdiklerini görmüyorlar mı?

Bu "gulat hüccetiye ve mehdicilik" anlayışını diline dolayanlar hangi olaya ve örneği dayanıyor acaba? Bunu İmam Hamenei"nin beyanlarında ve uygulamalarında mı gördüler? Gördülerse nedir bunlar?

Eğer, cumhurbaşkanı Ahmedinejad"ın etrafındaki azınlık bir grubun eğilimlerinden söz ediyorlarsa, o zaman bu grubun bizzat İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamenei tarafından sert bir şekilde mahkum edildiklerini, onların makam ve yetkilerinin geçersiz ve hükümsüz kılındığını da görmediler mi?

Yine aynı şekilde bu grubun, İslam İnkılabı nezdinde "munharif inançlı" olarak tanımlanıp tutuklandıklarını bilmiyorlar mı? Acaba, "munharif mehdicilik anlayışı"na savrulduğu ileri sürülen İslam Cumhuriyeti"nin zindanlarında bu inançların sahiplerinin işi ne? Haklarında başlatılan soruşturmaların, yapılan yargılamaların sebebi ne?

Bilgiye dayanmayan, salt husumet ve garaz dolu sözlerle İslam İnkılabı"nı karalamaya çalışan bu bedbahtlar acaba dönüp kendilerine bir bakmaz mı?

Diyelim ki, bu inkılab savruldu gitti"

Peki siz hangi inkılabın içindesiniz? Hangi inkılapçı mücadelenin, hangi inkılapçı bir fedakarlığın içindesiniz? İstikbarın, siyonizmin karşısında hangi direnişin, hangi cihadın içindesiniz?

İçinde İran'ın Hizbullah'ın olduğu "Direniş ekseni" sizin için hiç bir önem taşımıyor, tamam da, hani nerede sizin ekseniniz? Cepheleriniz, mevzileriniz?

Neyinizi bu yolda kurban verdiniz, neyinizden oldunuz? Nerenizde bir bomba patladı, nerenize bir kurşun saplandı? Hangi zindanlar sizi ağırladı? Hangi dipçik sırtınıza indi, hangi işkence tezgahlarında yuvarlandınız? Hangi ringlerle dolaştınız? Nerede şehidleriniz, nerede gazileriniz? Nerede kayıplarınız, malülleriniz? Yoksa o kocaman mütevaziliğinizin altında mı kaybolup gidiyor bütün bunlar?

Kur"an buyurmuyor mu; "Niçin yapmayacaklarınızı söylersiniz" (Saff 2) diye?

Kur"an buyurmuyor mu, "Siz, insanlara iyiliği emrederken, kendinizi unutuyor musunuz? Oysa siz kitabı okuyorsunuz. Yine de akıllanmayacak mısınız?" (Bakara 44) diye?

Kur'an buyurmuyor mu; "Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır" (Hücurat 12) diye?

Kur'an buyurmuyor mu; "Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalb, bunların hepsi ondan sorumludur" (İsra 36) diye?

Şahitlik dediğiniz bu mu sizin?

Yalanı dolana katarak, iftira atıp hakaretler yağdırarak şahitlik mi olur?

Rahmetli İmam ne güzel söylemişti:

"Kendileri yukarılara çıkamayanlar, yukarıdakileri aşağıya çekmeye çalışır."

Devam edecek

Gelecek yazıda, Mehdi İnancı ve mehdi İnancının İslam İnkılabı ile olan bağı konusunu ele alırız inşallah.
 
velfecr

Bu yazı toplam 2067 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar