Hizbullah Amerika’yı Lübnan’dan Kovmaya Hazır

Hizbullah Amerika’yı Lübnan’dan Kovmaya Hazır

Bu mesajlar aynı zamanda ABD'ye, Lübnan'ın devlet işlerine karışmaya devam ederse, Hizbullah'ın iç maliyeti ne olursa olsun bu karara göre hareket etmek zorunda kalacağının sinyalini veriyor.

Hizbullah'ın Yürütme Konseyi Başkanı Haşim Safiyüddin, hiçbir yabancı manşette yer almayan cesur bir beyanında, Lübnan direnişinin ABD müdahalesini ve Lübnan devlet kurumlarındaki nüfuzunu kovmaya çalışacağını açıkladı.

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın son derece yakın bir sırdaşı olan Safiyüddin, 4 Ekim'deki Parti toplantısında, "ABD, İsrail'den daha az düşmanca davranmıyor, hatta bazen daha kötü bir düşmandır" diye vurgulamıştı. “Amerika'nın askeri, finansal ve ekonomik gücünü ve etkisini inkâr edemeyiz; Lübnan devletinde güçlü bir varlığı var.”

Hizbullah kaynaklarına göre, General Joseph Aoun liderliğindeki Lübnan Ordusu, güçlü ABD etkisi altındaki kurumlar listesinin başında gelirken, onu Lübnan Merkez Bankası ve diğer Lübnan güvenlik departmanları, devlet idareleri ve kalkınma bakanlıkları izliyor. Bunların hepsi Amerika'nın “evet efendimci”leridir.

Safiyüddin'in, Hizbullah'ın Lübnan'ın korkunç enerji krizini azaltmak için İran yakıtını ithal ederek İsrail tehditlerine ve ABD kuşatmasına meydan okuması sırasında yaptığı açıklama beklenmedik olsa da, Nasrallah'ın Lübnan'daki ABD büyükelçiliğinin bir “casus yuvası” olduğu yönündeki olağan iddiasından belirgin bir yükselişi gösteriyor.

ABD'nin önümüzdeki aylarda özellikle Suriye ve Irak sahneleri olmak üzere Batı Asya’nın çeşitli çatışma bölgelerinden askeri olarak kurtulmayı hedeflediği bir sır değil. Ancak Washington bunu yapmadan önce, bölgedeki kendi azalan etkisini dengelemek için Hizbullah'ın güçlü bölgesel rolünü dizginlemede kararlı görünüyor.

Bu durum, Ürdün Kralı Abdullah’ın ABD Başkanı Joe Biden ile yaptığı görüşmede kendisine Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın bölgede kalıcı olduğunu sakince bildirmesiyle başlayan Levant'taki son telaşlı diplomatik faaliyetleri açıklayabilir.

Ürdün'ün Suriye ile olan özel ilişkisi, Kral Abdullah'ın tamir etmeye hevesli olduğu bir alan. Zira ülkesinin geleceği, ekonomisini güçlendirmek için Suriye ile Basra Körfezi ülkeleri arasındaki Ürdün koridorunu canlandırmaya bağlı. Ayrıca Ürdün, Suriye, Irak ve Lübnan'ın ekonomilerini güçlendirmek ve bölge çapında yeniden yapılanmayı başlatmak için zımnen üzerinde anlaşmaya vardıkları ortak bir ekonomik proje olan, son derece iddialı “Levant Planı” da mevcut. Ancak bu plan Washington tarafından keskin bir şekilde kısıtlandı ve yalnızca Ürdün, Irak ve Mısır'ı içerecek şekilde yeniden yapılandırıldı.

İkinci versiyon sürdürülebilir veya değerli bir alternatif değil ve bu nedenle Amerikalıların gözleri, vizyonlarını uygulayabilecek ABD dostu Irak Başbakanı Mustafa Kazımi’nin göreve iade edilmesini sağlayacağını umdukları Irak seçim sonuçlarına dikilmiş durumda. Irak siyasi ilişkilerinin etkili arabulucularından biri olan Hizbullah da ülkede ortaya çıkan yeni siyasi haritayı merakla izliyor.

Ancak ABD, Lübnanlılar arasındaki siyasi ve mezhepsel bölünmeler göz önüne alındığında, Hizbullah'ın asıl hassas alanının direniş hareketinin güvenli evi Lübnan'da olduğunu çok iyi biliyor. Dolayısıyla Washington, Hizbullah'ı kendi içinde kuşatmak için hiçbir çabadan kaçınmıyor.

ABD işe, varlıklı Şii şahsiyetlere ve bankalara -çoğunlukla kanıt olmaksızın- direniş gruplarının faaliyetlerini finanse etmek suçuyla yaptırım uygulayarak başladı. Tüm ülkeye felç edici bir ekonomik ve petrol ambargosu uyguladı ve Fransız şirketi Total'e bu enerji kaynakları hakkında cesaret kırıcı bir rapor yayınlaması için baskı yaparak, Lübnan'ın denizlerinden gaz çıkarma kabiliyetini durdurmaya denedi.

Ancak ABD, ne Lübnanlılara içeriden uyguladığı ekonomik baskıda, ne de Suudi Arabistan liderliğindeki Körfez ülkelerine dayattığı dış kısıtlamalar yoluyla, Beyrut'un ağır darbe alan ekonomisiyle ticareti, yatırımları ve kredileri sınırlamakta başarılı olamadı.

Amerika'nın ülkeyi kordon altına alma ve tedarikini engelleme girişimleri, Hizbullah'a ABD ile doğrudan yüzleşmek, İran yakıtını ithal etmek ve ABD ambargolu Suriye üzerinden taşımak için gerekli gücü sağladı.

Bu hamle yalnızca ABD kuşatmasını kırmakla ve Amerikan rızasını zorlamakla kalmadı, aynı zamanda Mısır gazı ve Ürdün elektriği elde etmesi amacıyla, Lübnan'ı Washington'un Suriye'ye uyguladığı yaptırımlardan muaf tutmak için benzeri görülmemiş Amerikan çabalarını tetikledi.

Kaynaklar, ABD'nin Beyrut Büyükelçisi Dorothy Shea'nın Lübnan enerji bakanı, güvenlik yetkilileri ve Baş Savcı Ghassan Oweidat'a bir dizi özel ziyarette bulunduğunu ortaya koyuyor. The Cradle, Shea’nin iki hafta önce Oweidat'ı, görünüşte bir çocuğun velayetini Amerikalı bir aileye verdiği için kendisine 'teşekkür etmek' amacıyla şahsen ziyaret ettiğini öğrendi. Kaynaklar, toplantı sırasında, Shea'ye Beyrut Limanı'ndaki patlama soruşturmasının ayrıntıları hakkında bilgi verildiğini ve ABD'nin davayı yakından izlediğini söylediler.

İsminin açıklanmaması koşuluyla konuşan kaynaklar, sürecin Hizbullah'ı baskı altına almak veya tecrit etmek için kullanılabileceğine inandığı için Beyrut Limanı'ndaki patlama soruşturmasında ABD yönetiminin benzeri görülmemiş faaliyetini de ortaya koyuyorlar. ABD büyükelçiliği temsilcileri ve baş adli müfettiş Tarık el-Bitar arasında, gözaltındaki şüphelilerden birinin ABD vatandaşı olması nedeniyle, ikiyüzlüce “rutin incelemeler” şeklinde tasvir edilen bir dizi görüşmeye atıfta bulunuyorlar.

Ancak Hizbullah kaynakları The Cradle'a, limanı patlatma suçunu yanlış bir şekilde yalnızca 'Hıristiyanlara' yönelik bir saldırı olarak nitelendirmek ve Hizbullah'ın hükümet içindeki ittifaklarını bozmak amaçlı bir girişimin mevcut olduğunu söylüyor. Yargıç Bitar, şüphe parmağını Hizbullah'ın siyasi müttefiklerine doğrulttu ve Parti’yi onları hesap vermekten korumakla suçladı. Kaynaklar, Hizbullah'ın, Beyrut Limanı patlamasıyla ilgili dezenformasyon anlatılarının çoğunu yayan ve ABD tarafından finanse edilen kurumların faaliyetlerini de izlediğini söylüyor.

Bitar'ın performansıyla ilgili endişeler, "araştırmacı Tarık el-Bitar'ın dürüstlüğünü öven ve Hizbullah'ın Beyrut Limanı'ndaki patlamaya ilişkin soruşturmayı askıya almadaki rolüyle ilgili endişelerini dile getiren" yakın tarihli bir ABD Kongresi Dış İlişkiler Komitesi (CFR) açıklamasıyla iyice pekişti.

Hizbullah bu suçlamayı "ateşle oynamak" olarak nitelendirdi. Hizbullah yetkilileri, ABD'yi Hizbullah'ı Lübnan devlet kurumlarından çıkarma girişimlerine karşı uyarmanın aynı zamanda onları karşılık verme seçeneğinin masada olduğu konusunda uyarmak anlamına geldiğine inanıyor. Bu mesajlar aynı zamanda ABD'ye, Lübnan'ın devlet işlerine karışmaya devam ederse, Hizbullah'ın iç maliyeti ne olursa olsun bu karara göre hareket etmek zorunda kalacağının sinyalini veriyor.

Hizbullah, ABD'nin Lübnan'daki müdahalesini kaldırma mücadelesinin, ülkenin ekonomik krizindeki bu kritik döneminde, çok yüksek bir maliyeti olacağının çok iyi farkında. Belki de bu yüzden Safiyüddin, Hizbullah'ın önce Lübnan kurumlarındaki Amerikan etkisini ortadan kaldırmanın artılarını ve eksilerini değerlendireceğini vurgulama gereği duydu. Yine de açık olan bir şey var – Safiyüddin Washington'a güncellenmiş bir uyarı gönderdi: “Dikkat edin. Sabrımızı sınamayın." Amerikalıların atacağı yanlış bir adımla, olumsuz bir şey olumlu gibi görünmeye başlayabilir. (The Cradle - Medyaşafak)

Medya Şafak