Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

Hidayet Kapısı, Taleb Eden Herkese Açıktır..

Bir hanım var.. Bazan ona ‘hanım’ demeyi bile çok görüyordum.

Bir mevkutede, hiç bir ahlâkî ölçü ve sınır tanımaz, en mübtezel ve müstehcen konuları bile yazdıklarından tanıyorum, onu..

Yetiştiği ortama uygun bir tip..

Sanırım, annesi alman.. Kendisi de, Almanya ve benzeri farklı ülkelerin sosyo-kültürel ortamlarında ya da İstanbul- İzmir gibi şehirlerin, ülkenin bütününden çok uzaklarında yaşayan semtlerinde yetişip büyümüş birisi..

*

Geçenlerde, Umre ziyareti için Hicaz’a gitmiş.. Son yıllarda, zengin-sosyete çevrelerinde de giderek ilgi duyulan bir eğilim bu..

Nicelerimiz, Umre’ye gitmenin, bazı özel mekanları ziyaret etmenin insan ruhunda meydana getirdiği farklı etkileri olabileceğini pek ciddîye almaz olduk.. Ve ibadetleri robotvarî yapmaya başladık.. Muhasebeciye vergi öder gibi..

*

Sözkonusu hanımın umre izlenimlerini okudum.

Doğrusu, beni şaşırttı. Hacc mekanlarından ruhuna yansıyanları aktarırken, o mekanlarda onun kadar etkilenmediğimi hatırladım. (Çin-Urumçi’den gelmiş uygur türkü bir yaşlı hoca ile, Mekke’de Doğu Türkistanlıların kaldığı bir otelde sohbet etmiştim, 15 -16 yıl önce.. Hoca idi, ama, Mao dönemininde öyle ağır baskılar altında kalmışlardı ki, Fatihâ sûresini bile düzgün okuyamıyordu. Ve amma, onunla Mescid-ul’Haram’ın giriş kapılarından birine yaklaşırken, uzaktan Kâbe’yi görür görmez nasıl heyecanlanmıştı, gözyaşlarına nasıl boğulmuştu, anlatamam.. Halbuki, ben, o duyguları yaşamıyordum.. Bu hanımın Umre notlarını okurken, o hatıralarım yeniden gözümün önüne geldi..)

Hissetmek, herkese eşit olarak dağıtılmamıştır; akletmek de.. Ve iman, kimsenin kendi özel çabasının neticesi olmayıp bir nasib konusudur da..

*

Bu hanımın Umre notlarını gazetesinden yazmaması ilgimi çekti.. Nitekim bu hanımın yazdıklarından duygulanıp, ona artık, daha fazla yakınlık duyduklarını belirten ve yüzde 90’ı hanımlardan oluşan yüzlerce yorumcudan bazıları da bu notları niçin yazılarını yayımladığı gazetede değil de, internetteki sitesinde, blog’unda yayımladığını sormaktan kendilerini alamamış; onlar da haklı.. Hattâ, bir yorumcu, ‘cinsî sapıklarla bir röportaj yapsaydın, gazeten onları yayınlardı; yoksa yasak mı koydular?’ demeye getirmiş; haksız sayılmayacak sorusuyla..

Gerçi, ‘Seni samimî bulmadım, sanki iktidara yaranma çabası gibi gördüm.. Ne bileyim, Umre’ye gitmek, bir bakıma da bir akreditasyon/ sertifikasyon gibi geliyor.. Keşke gizlice gitseydin..’  diye yazanlar da olmuş..

‘Ağlayarak okudum, çok etkilendim.. Aynen katılıyorum. Sadece gerçek inancı ile ibadet edene ve Allaha inanana.. Ama, mevcud iktidara yaranmak için inançlıymış gibi gözükene karşıyım’  diyenler de var..

Bir diğeri, bu Umre notlarını değerlendirmek bâbında, 'Benliğim daima melek ve şeytan sıfatları arasında mücadele eder durur. Hayatta kalabilmek uğruna, davranışlarımı toplum baskısıyla değiştirir dururum.

Makam, mülk, hırs ve heveslerim içimi daima kemirir durur; hiç kanaat göstermez ve tatmin olmaz.. Nefret ve kinim tarafından mütemadiyen tüketiliyorken, iç huzuru ararım!’  diye yazmış..

Kimisi de, ‘İçimi eritti yazdıklarınız..’  demiş.. ‘Söylemleriniz nedeniyle size kızıyor ve değerlerime saldırdığınızı düşünürdüm..’ diyen de..

Kezâ, ‘Yazınızın başında, ‘Gazeteci gibi gitmedim’ diyorsunuz. Oysa yazınız, fotoğraflar, özellikle namaz kılarkenki, "BEN GAZETECİYİİİİM" diye bağırıyor!’ diyenler de..

*

Bazıları ise, bu hanımın Umre’ye gitmesini hayra yormamış, ‘Sen bile, bu hallere düşmüşsen, demem o ki, molla ülkeyi oldukça dizayn etmiş ki.. Din devleti için tam gaz, ileri..’  diye hayıflanmış.. ‘Bildiğim kadarıyla, siz müslüman bile değilsiniz. Ne aradınız orada.. Bulabildiniz mi aradığını..’ diyen de var... ’Umre’deki poz poz çektiğin çarşaflı resimleri hiç sevmedim. Tabii ki Umre’ye ya da hacca gidilir. Ama, bence ibadet, Allah ile kul arasında kalmalıdır. Hissettiklerine o zaman inanırdım, şimdi ise bana yapmacık geliyor, hattâ birilerine yaranmak da diyebilirim. Oranın mistik havası seni etkilemiş, ama lütfen en kısa sürede özüne dön, karnavalda görüşmek üzere..’ diyen de..

*

Bir diğeri de, ‘Bu güzel anılarınızı anlatırken. ‘Kapanmayacağım da, merak etmeyin! Siyasi görüşüm değişmedi gibi açıklamalar niye? Bırakın kim ne düşünürse düşünsün.’ demiş.. Bir yorumcu da, ‘Neden örtünüyoruz, ve neden namaz kılıyoruz. Bir de bunu araştırın. Namaz ve örtünmeniz sadece kutsal topraklarda kalmasın. İşte o zaman ‘ben’liğiniz devam edecektir.’demiş haklı olarak.. ’Hep böyle kal, temiz, dürüst, samimi..’ diyen de..

Bir diğer yorumcu da, ’Sen önyargılı gittim dediğin yerde kendini bulmuşsun. Ben ise, yazıyı okumaya önyargı ile başladım. Ama sen hepsini kırdın, sağolasın.. Aksine içimde o topraklara gitme, o manevî atmosfere dahil olma aşkını alevlendirdin. Teşekkürler..’ demiş..

***

Pekiy, bu ’hanım’ neler yazmıştı? Biraz da onu özetleyelim.. Şöyle diyordu:

’(….)Yemin ederim Umre’den dönmek istemedim. (…)

Her hangi bir yere, gazeteci olarak gittiğinde başka bir şeye dönüşüyorsun. (…) “Şeklen” yaşıyorsun bir takım şeyleri, “kalben” değil.

Duygularına teslim olamıyorsun. (…)

Bir iç yolculuğa çıktım.

Biliyorum tuhaf geliyor bunlar, inanın bana da öyle geliyor, ama n’apim, olan bu, (…) ben içimde başka bir ben keşfettim.. (…) Ve çok şaşırdım.

Sizden çok, ben kendime şaşırdım.

Hatta, hayret ettim.

“Bu, ben miyim?” dedim. (...)

Kabe’ye çekildim, mıktanıs gibi…

Etrafında tavaf ederken sanki uçan bir halının üzerinde gibiydim.

*** 

Ben 45 yaşındayım ve şimdiye kadar hiç namaz kılmadım.

Orada 4 gün boyunca, 5 vakit kıldım. (…)

Namaz kılmanın insanı müthiş rahatlatan bir yanı varmış.

Hele secde etmek, inanılmaz bir teslimiyetmiş.

Milyonlarca insanın arasında “hiç kimse” olmak, teslim olmak, kendini oradaki enerjiye bırakmak, bütün hayatımı gözden geçirmeme sebep oldu…

O 4 günü, ben 40 günmüş gibi yaşadım! (…) ben o kadar insanla “hiç” olmaya aşık oldum!

Ben orada, o kadar insanla “hiç” olurken, “bir” oldum.

Ben orada kaybolmayı sevdim.

Kimliklerden, sıfatlardan, süslerden, püslerden sıyrılmayı, arınmayı sevdim.

En çok da şunu fark ettiğime sevindim: Orası hepimizinmiş. Kimsenin tekelinde değilmiş. (…) Benim gibi(...)lerin de yeriymiş.

Giderken biraz mahcuptum, sanki orada yerim yokmuş gibi hissediyordum, dua ederken ellerimi çekingen bir şekilde kaldırıyordum, Allahu Ekber derken sesimi yükseltmekten utanıyordum…

Sanki bir parmak uzanacakmış, “Senin burada ne işin var!” diyecekmiş gibi…

Gittim, gördüm. Ve artık biliyorum. (…)

Orası herkesin, hepimizin. (…) Teslim olmaya gidin.

(…) Haa bundan sonra hayatım değişecek mi? (…) Ama hayat tarzım, hayata bakışım tabii ki değişmeyecek.

Kapanmayacağım da merak etmeyin!

Fakat ezan yükseldiğinde bir minareden bir an uzaklara dalıyorum, hep etkilenirdim o sesden, şimdi daha çok etkileniyorum. (…)

Bekle beni kutsal topraklar, sana yine geleceğim!’ 

***

Evet, bir yazı ve etrafında yazılan yüzlerce yorumdan bir demet.. 

Allah dilerse, dikenlikler arasından gülistanlar da zuhûr ediverir.. Ve, hidayet kapısı, kimsenin tekelinde olmayıp, taleb eden herkese açıktır..

diriliş postası

Bu yazı toplam 960 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar