Hangi Demirel... Dindar görüneni mi, Kindar olanı mı?

İmam Efendi; yarın Kocatepe Camii’n-deki cenaze töreninde cemaate soracak;

“Nasıl bilirdiniz?”

Ben diyeceğim ki;

“İyi bilmezdik!”

İmam, sormayacak elbet;

“Niye iyi bilmezdiniz?”

Ama ben, “sebep”lerini sıralayacağım:

Demirel; “dün, dündür” dedi ve hep “bugün”ü yaşadı ama, “yarın”a dair bir “hedef” yarına dair bir “ufuk” göstermedi...

“Demirel, muhafazakâr göründü ama, hep 9. Senfoni’cilere, yani çağdaş(!)lara hizmet etti!.. Merhum Turgut Özal ise; onlardan görünmesine rağmen, dindarlara hizmet etti!’”

“Demirel hem Nurcu’lara mavi boncuk dağıttı, hem Marksist’lere!”

l “Demirel, seçim meydanlarında Kur’an-ı Kerim’i öpüp başına koydu ama; 7 Kasım 1999’da, TRT-1’de yayınlanan Politikanın Nabzı programında; Kur’an-ı  Kerim’in Ahkâm Ayetleri’ne dönmenin irtica olacağını söyledi!..”

İŞTE ÇAĞDAŞ TÜRKİYE!!!

Evet;

“9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel”, önceki gece “saat 02.05’te” öldü!..

“91 yaşında”ydı!..

“9. Cumhurbaşkanı” denildiğinde benim aklıma hep “9. Senfoni” gelir!..

Herhalde, sizler de hatırlarsınız...

1 Nisan 1997 tarihinde yani “28 Şubat zulmü”nün zirveye çıktığı günlerde gerçekleştirilen ve dönemin Kültür Bakanı İsmail Kahraman’ın yuhalandığı 14. Ankara Müzik Festivali çerçevesinde Cumhurbaşkanı Senfoni Orkestrası, Beethoven’in “9. Senfoni”sini çalmış ve Demirel ayağa kalkıp, Orkestrayı göstererek; “İşte Çağdaş Türkiye tablosu” diye höykürmüştü!..

Demirel’in bu sözleri; “28 Şubat’ın en büyük destekçisi” olan Aydın Doğan’ın Hürriyet’ine manşet olmuştu!..

“LAİKLİK TEHLİKEDE!!!”

Bir de, 30 Nisan 2006 gecesi Habertürk Televizyonu’nda sarf ettiği sözler var ki, onları hiç unutamam...

Demirel, o gece gazetecilerin, “Türkiye’de bugün 28 Şubat öncesi gibi bir durum var mı?” sorusuna şu cevabı vermişti:

“Hayır, bugün 28 Şubat öncesindeki gibi bir durum yok!.. Ama ne var? Bugün bir tartışma var Türkiye’de!.. Devletin başı (Ahmet Necdet Sezer) çıkıyor, Harp Akademileri’nde çok önemli şeyler söylüyor!.. Laiklik tehlikede diyor!.. Bunlar önemli şeyler!.. Türkiye, bir kurumlar devletidir!.. Bugün kurumlar arasında bir sürtüşme olduğu kesindir. Bu sürtüşmenin daha ileri gitmesi durumunda bu bunalım demektir... Onun çaresi de seçimdir!”

Bir soru daha sormuşlardı Demirel’e:

“Laiklik, özgürlükleri kısıtlıyor mu?”

Cevabı şu olmuştu:

“Bakın cumhuriyet, dünya işleri ile ahiret işlerini ayırmıştır. Cumhuriyet’le; Kur’an-ı Kerim’deki ahkâm ayetleri denen, dünyayı tanzim eden 230 ayet kaldırılmış, yerine kanunlar getirilmiştir. İşte bu, Türkiye’yi Müslümanlıktan uzaklaştırdı mı, uzaklaştırmadı mı tartışmasını başlatmıştır. Bugünkü tartışma da budur!.. 

Türkiye’de laiklik nedeniyle özgürlüklerin kısıtlandığı görüşüne katılmıyorum!.. Bugün Türkiye’de başörtüsüne karışan var mı? Başörtüsü ayrı bir olay, türban ayrı bir olay!.. Anadolu kadınının yüzde 60, 70’i başını yazma ile sarıyor. Buna bir şey diyen var mı?.. Sokakta, evde ona karışan var mı?

Başörtüsüne bir şey diyen yok!.. Ne zaman ki siz bunu dinî simge olarak sarmak istiyorsunuz, o zaman sıkıntı yaratır!..

Türban sorunu, icat edilmiş bir sorundur. Kim sorun var diyorsa, bunu icat etmiştir!!!..

Efendim laikliği tartışalım!.. Neyini tartışacaksın, nesini yorumlayacaksın?.. Bu ülke, Müslümanlığın en rahat yaşandığı ülkedir.”

“GİTSİNLER, ARABİSTAN’DA OKUSUNLAR!”

Devam edelim, “Habertürk’teki Demirel”in sözlerini aktarmaya... 

Demirel’e sormuşlardı o gece;

“Sizin türban sorunu için çözümünüz ne? Türbanı çıkarmaları mıdır, sizin çözümünüz?”

İşte Demirel’in cevabı:

“Orası üniversite, oranın kuralları var!.. Danıştay, Anayasa Mahkemesi karar vermiş. İlla başı bağlı okumak istiyorsan, başı bağlı olarak okunabilen yerler var, oraya git!.. Arabistan’da falan öyle yerler vardır, oraya gidin, orada okuyun!!! (...) Türkiye geriye gitmez! Türkiye laiklikten vazgeçemez. Herkes aklını başına toplasın. (...) Türban özgürlük falan değildir!.. Bu gericiliktir!!!”

HANGİ DEMİREL?!?

İşte Demirel’in bu sözlerini duyunca, fena halde sinirlenmiş, 2 Mayıs 2006tarihli Ayna’da, “Demirel’e çağrı”da bulunup, demiştim ki;

“Ya yalan söyleme,

Ya da sus!”

Öyle ya;

“2006 Türkiye’si”nde, tamamen “Laikçilerin kuşatmasında” olduğu için,“başörtülü öğrenciler”“gidin, Suudi Arabistan’da okuyun” diyen Demirel,“1991 yılının Ağustos ayı”nda, Köprü dergisine verdiği mülâkatta diyordu ki;

“Aslında; laikliğin herkese göre tarifi olmaz. Laikliğin; üniversal bir tarifi vardır. Bu üniversal tarife uymak lâzım...

l İngiltere; parasının üzerindeki ‘Defenders of our faith’ (İnancımızın savunucusu) tabirini niçin laikliğe aykırı saymıyor da, siz Allah’ın adının anılmasını veya dinî bir meselenin ortaya getirilmesini veya benzeri bir şeyi laikliğe aykırı sayıyorsunuz?..

l Niçin Amerika’nın parasının üzerinde ‘In God we trust’ (Allah’a inanıyoruz) yazılı da, bunu laikliğe aykırı saymıyor?..

l Niçin Almanya’da ‘Hıristiyan Demokrat’ partisi var ve Hıristiyan lâfı geçtiği yerde laiklik bozulmuştur demiyor da, burada din lâfı, İslâm lâfı geçince; birtakım insanlar, birtakım zihinler, ‘laiklik elden gidiyor?’ diyor...

Türkiye’de, ‘Türkiye İslâm Partisi’ kurabilir misiniz?..

Herhalde; kendinizi Almanya’dan daha laik sayamazsınız...

Ve niçin;

Başka memleketlerin devlet başkanları, hükümet başkanları kiliseye gittiği vakit laiklik bozulmuyor da, burada Cuma namazına giderse niye mesele yapılıyor?.. Her şeyi onlardan alıyoruz da; onlar laikliği nasıl anlıyor diye niye bakmıyoruz?”

Bunun gibi, daha birçok ifade vardı o mülâkatta... Dolayısıyla; ya 1991’de“yalan” söylüyordu Demirel, ya da 2006’da!..

Ben de, o yazımda sormuştum;

“Hangi Demirel?!?..

1991’de; “Bırakın, herkes, göğsünü gere gere Müslüman olduğunu söyleyebilsin” diyen Demirel mi doğru söylüyor, yoksa; “Türkiye laiklikten vazgeçemez!.. Türban özgürlük filan değildir, bu gericiliktir” diyen Demirel mi?..

Sahi, Demirel hangisi?

25 MİLYARLIK DÂVÂ!

2 Mayıs 2006’da yazdığım bu yazı üzerine, Demirel, benim hakkımda “tam 25 milyar liralık bir tazminat dâvâsı” açmıştı...

Ben de, bu dâvâ üzerine, 4 Haziran 2006’da kendisine demiştim ki;

Ben, bir “yazar”ım!..

Ama siz, beni galiba “yazar kasa”larla karıştırmış olmalısınız ki, benden“astronomik tazminat” istiyorsunuz!..

Ve eklemiştim:

“Hakkımda tazminat dâvâsı açanlara her şeyimi verdim... Ne evim kaldı, ne arabam!.. Ne beyaz eşya kaldı, ne masa, ne koltuk!.. Sana verecek hiçbir şeyim kalmadı...

Ayağımda bir don kaldı, ama bil ki; onu da sana temiz vermem!”

Peki, sonra ne oldu?..

Evet, “tazminat dâvâsı” açtılar ama, takip etmedikleri için, dâvâ düştü!..

Ben de;

Ayağımda kalan son “tazminat”(!)ımı vermekten kurtuldum...

“Don”um bana kaldı,

Onun ise, hayatı “son” buldu!..

Şimdi, “hesap” vakti!..

Melekler soracak,

Demirel “cevap” verecek!..

Ama “Hangi Demirel?”

Dünkü Demirel mi,

Bugünkü Demirel mi?..

Öyle ya, orada “Dün, Dündür” yok!..

*************************************************************************************************

Ahmet Sever “Okudu, onayladı” dedi, Abdullah Gül “Onaylamadım” dedi!

Ne diyordu Ahmet Sever; “Abdullah Gül ile 12 Yıl isimli kitabımı; Abdullah Bey, baştan sona okudu, hatta bazı düzeltmeler yaptı!”

Abdullah Gül ise, dün “yazılı bir açıklama” yaparak dedi ki;

“Bu kitabın hazırlığında herhangi bir yönlendirmem veya müdahalem söz konusu değildir... Dahası; o kitabın yazılmasına sıcak bakmadığımı Ahmet Sever’e de aktarmıştım!”

Dahasını da söyledi Abdullah Bey;

“Kamuoyunda; söz konusu kitabın benim tarafımdan yazdırıldığı, dikte ettirildiği, onaylandığı ve aynen görüşlerimi yansıttığı gibi yanlış bir algı oluşturulması için çaba harcayanlar bulunmaktadır!”

Peki, Gül’ün bu “yazılı açıklama”sını nasıl okumamız lâzım?..

Gayet açık ve net!..

Abdullah Bey; “Ben yazdırmadım, yazılmasına da sıcak bakmadım”dediğine göre; demek oluyor ki, Ahmet Sever, resmen ve alenen “yalan”söylüyor!.. İşin içine “yalan” katıyor ki; “fitne” çıksın, Gül ile Erdoğanbirbirlerine düşsün!.. Ve tabiî, “kitabın reklâmı” olsun ki; Ahmet Sever,“paraları cukkalayıp”, köşeyi dönsün!..

Hele söyleyin; “kitabının pazarlanması” esnasında “yalan” söyleyen bir adamın kitapta yazdıkları ne kadar doğrudur, ne kadar inandırıcıdır?..

Umarım; Abdullah Bey, bu olaydan bir ders çıkarır... Bundan sonra; etrafına “Fitne Sever”leri değil de, “Fitnesavar”ları toplar!..

Yoksa, “bütün saygınlığını” kaybeder!..

yeniakit

Bu yazı toplam 565 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar