Haftanın 4 konusu... Suriye, ÖYM'ler, Zana ve 312 General

Geçen hafta, gündemde "tek bir olay" değil, "olaylar" vardı...

Bunlar, "Suriye'nin bir keşif uçağımızı düşürmesi" üzerine yaşanan gelişmeler, "Özel Yetkili Mahkemeler"in kaldırılacak olması üzerine yaşanan tartışmalar ve Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana ile yaptığı görüşme olarak sıralanabilir.


Ve tabiî;


"Bizim açımızdan" da, "312 General Dâvâsı'nın Yargıtay tarafından bozulması" kararı "haftaya damgasını vuran" bir olay olmuştur...


"Yargıtay'ın kararı"na geçmeden önce, diğer gelişmelerle ilgili kanaatlerimizi açıklamakta yarar görüyoruz.


CENEVRE KİME YARADI?


Malûm; geçen Ocak ayında "halkın protestoları"nın başladığı günlerde, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'i, "halkın sesine kulak vermeye" çağıran Türkiye; 15 Mart'ta "özgürlük isteyen halkın üzerine bomba ve mermi yağdırılması" üzerine, "Esed'in çekilmesini" istemeye başlamıştı...


Bu "insani talepler"e kulak vermek yerine daha fazla hırçınlaşan ve daha fazla "katliam" yapan Esed yönetimi, en sonunda bir "Türk keşif uçağı"nı düşürünce; iki ülke, neredeyse "savaşın eşiği"ne geldi... Başbakan Tayyip Erdoğan, Suriye yönetimine "sert uyarılar" yaptı, NATO toplandı ve "Türkiye'nin yanında" olduğunu açıkladı...


Son olarak;


Türkiye, İran, Rusya, Çin, ABD, İngiltere, Fransa, Kuveyt ve Katar temsilcilerinin de aralarında bulunduğu ülkeler, BM ve Arap Birliği'nin Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan başkanlığında Cenevre'de bir toplantı yaptılar.


Kofi Annan, İsviçre'nin Cenevre kentinde yapılan Suriye konulu uluslararası toplantının sonuç bildirisinin yayımlanmasından sonra yaptığı açıklamada, katılımcı ülkelerin, Suriye'de barışın tesisi için geçiş hükümetinin kurulması konusunda anlaştıklarını deklâre etti.


Annan'ın bu açıklaması, "katılımcı ülkeler"in tamamı tarafından "önemli bir adım" olarak yorumlandı.


Ne var ki;


Suriye ve Türkiye'nin de "memnun" olduğu sonuç bildirisinin ne işe yarayacağı ve nasıl bir çözüm getireceği merak ediliyor.


Öyle ya;


Türkiye memnun ise, Suriye nasıl memnun olabilir?.. ABD memnun ise, Rusya ve Çin nasıl memnun olabilir?.. Arap ülkeleri memnun ise, İran nasıl memnun olabilir?..


Demek oluyor ki;


Bu bildiri, "nabza göre şerbet" veren ya da "her ağıza bir parmak bal çalan" bir bildiri olmuştur.


Öyle bir "sonuç bildirisi" ki;


Esed "gidecek" mi, "gitmeyecek" mi ya da "geçiş hükümeti" kimlerden oluşacak belli değil.


Belli olan tek şey;


Türkiye'nin, "Suriye sınırında alârm" durumuna geçip, "füze"lerin yönünü Suriye tarafına çevirmesi...


Bu da gösteriyor ki; Başbakan Erdoğan'ın dediği gibi, "sınırı ihlâl" eden bir askerî unsur, anında vurulacak!..


Geçen hafta atılan "en somut adım" da bu olsa gerek!..


Yoksa, diğer ülkelerin "lâf"tan başka bir çözüm bulacağı yok!..


Dileriz;


Esed gider, çözüm gelir.


ERDOĞAN-ZANA GÖRÜŞMESİ


Hasbihalimizin başında da ifade ettiğimiz gibi, geçen haftanın en önemli gelişmelerinden biri de, "Erdoğan-Zana görüşmesi"ydi...


Önce; "Bu işi çözerse, Erdoğan çözer" diyen, sonra da "randevu" isteyen Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana, geçtiğimiz Cumartesi günü Başbakan Erdoğan'la "1 saat 40 dakika" görüştü.


Resmî Konut'ta gerçekleşen bu görüşmeden sonra herhangi bir açıklama yapılmazken, "dün" bir basın toplantısı düzenleyen Leyla Zana, "içeride neler konuşulduğunu" özetle aktardı...


"Başbakan beni dikkatle ve nezaketle dinledi" diyen Zana; Başbakan'dan, şu "4 talep"te bulunduğunu açıkladı;


1- Operasyonlar durmalı.


2- Apo'ya ev hapsi verilmeli.


3- Oslo görüşmeleri yeniden başlamalı.


4- Anadilde eğitim hakkı tanınmalı.


Herhalde söylemeye gerek yok;


Leyla Zana'nın talepleri arasında "yeni bir talep" yok... Bunlar, BDP'nin, öteden beri dile getirdiği "bildik" talepler.


ÖNCELİK SİLAH BIRAKMADA


Ancak, şu da bir gerçek;


Bu taleplerin yerine getirilebilmesi için, PKK ve BDP'nin de kendi üzerlerine düşeni yapması gerekiyor.


Söyler misiniz;


PKK, Dağlıca'da karakola saldırıp 8 askeri şehit ederken, yani elini tetikten çekmezken, bu operasyonlar nasıl duracak?.. Terör örgütü, daha dün, Tunceli'de yol kesip; hem "halkın seyahat hürriyeti"ni engeller, hem de "PKK propagandası" yaparken, operasyonlar nasıl duracak?..


Oysa, Erdoğan'ın sözleri açık;


"Örgüt silah bırakmadıkça, güvenlik kuvvetlerinin operasyonu durmaz!"


Leyla Zana'nın ve dolayısıyla BDP'nin, buradaki "önceliğe" dikkat etmelerinde yarar var.


Yani, öncelik "operasyonların durması"nda değil, "örgütün silah bırakması"nda!..


PKK ne zaman silah bırakır,


Operasyonlar da o zaman durur.


BDP ve Zana, Başbakan'dan talepte bulunup, "Operasyonları durdurun" demek yerine, PKK'ya seslenip, "silâhı bırakın" derlerse; çözüm, çok daha kolay olacaktır.


Ama yine de;


Bu "görüşme"nin yapılmış olmasını, "hiç yoktan daha iyidir" şeklinde değerlendiriyoruz.


312 GENERAL DÂVÂSI


Gelelim, "312 General Dâvâsı"na...


29 Haziran Cuma günü, manşetimizde de duyurduğumuz gibi, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, hem de "oy birliği" ile verdiği kararla, "312 General Dâvâsı"nı bozdu ve Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin, dâvâyı yeniden görmesine hükmetti.


O süreci biliyorsunuz.


Yazarımız Asım Yenihaber'in, 25 Ağustos 2003'te kaleme aldığı "Onbaşı bile olamayacakların general olduğu ülke" başlıklı yazısı üzerine Ekim 2003'te açılan ve hortumcu Uzan'ların avukatı Bilgin Yazıcıoğlu'nun 312 generali savunduğu davaya, Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi bakmıştı.


Mayıs 2004'te ilk kararını veren Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi; değil "Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, dünya tarihinde bile görülmemiş" bir rekora imza atarak Vakit gazetesini 900 milyar liralık tazminat cezasına mahkum etmişti.


Bozma üzerine dava dosyasını yeniden inceleyen yerel mahkeme, 6 Mayıs 2010 tarihinde verdiği ikinci kararda da, Vakit'i cezalandırmakta ısrarcı olmuştu.


Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından Mayıs 2010'da verilen ve faiziyle birlikte 1 trilyon 800 milyar lirayı bulan tazminat cezasına ikinci defa itiraz eden gazete, davayı Yargıtay'a taşımıştı.


Yerel mahkemenin kararını bozan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, son kararını oy birliğiyle aldı.


Evet, bu dâvâ yeniden görülecek ve öyle umuyoruz ki, "beraat"le sonuçlanacak...


Aksi halde, yerel mahkemenin tavrı, "Yargıtay'la restleşme" olarak algılanabilir.


ÇOĞUNUN HABERİ YOK!


Bu dâvâ, öyle ya da böyle sonuçlanacak... Peki, akıllarda ne kalacak?.. Açık ve net ifade etmek gerekirse; "Dâvâyı açan 312 generalden, en az 300'ünün, hangi yazara ve hangi yazıya ya da hangi gazeteye dâvâ açtığından haberi yoktur!"


Bu kadar iddialıyız...


Zira, generallerimiz, eğer "hangi gazete" ve "hangi yazar"a dâvâ açtıklarını bilselerdi, avukata verdikleri vekâletnamede, kalkıp da; "Vakit Gazetesi" yerine "Vakıf Gazetesi" demezlerdi... Ve yine, yazar "Asım Yenihaber"in adını da "Asım Yenibahar" olarak yazdırmazlardı...


Ve yine; yazarımız Serdar Arseven'in dün yazdığı gibi; şu anda "milletvekili" olan "emekli general" niye dâvâ açtıklarını ve kimi avukat tuttuklarını da hatırlardı.


İşte bu yüzden diyoruz ki;


"312 generalden en az 300'ünün, dâvâ açtıkları gazeteden ve yazıdan haberleri yok... Emir gelince vekâletname verdiler, o kadar!.."


Düşünebiliyor musunuz;


Bir "gazete"den ve onun bir "yazarı"nın yazdığı yazıdan "manevi zarar" gördüklerini iddia edip, "tazminat" istiyorlar ama ne "gazete"den haberleri var, ne de "yazar"ından!..


Ne "Vakit"i tanıyorlar,


Ne de "yazar"ını!..


Gayet açık ve net ki;


Bu dâvâ, "emir-komuta zinciri" içinde açılmış!.. Tek amacı da, "Vakit'i susturmak!"


Ne var ki;


Bugüne kadar "nice badireler" atlatan ve "nice bedeller" ödeyen bu gazete, inşaallah, bundan sonra da yoluna devam edecektir.


SON UMRE KAFİLESİ


Bu vesileyle; "umreden dönen son kafilemizi" de tebrik etmek ve kendilerine "Allah, umrelerinizi kabul etsin" demek istiyoruz...


"50 Akit talihlisi" ile umre yapan "100 civarında okurumuz" Mekke ve Medine'de, dolu dolu bir 14 gün geçirdiler, bol bol "ibadet" ve "dua" ettiler...


Cenab-ı Allah, hem "umre"lerini, hem de "dilek"lerini kabul etsin...


Selâm ve saygılarımızla...

yeniakit

Bu yazı toplam 650 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar