Abdurrahman Dilipak
Golan'dan KKTC'ye yol gider...
Derin Gerçekler
Bugünlerde Filistin, Gazze, Kudüs konusundaki açıklamalara, taleplere, uyarılara dikkat.. Filistin, Gazze, Kudüs 3’ü aynı şey değil. Hepsi aynı sepete sığmaz ve aynı masada konuşulmaz. Bu 3 şey’i, tek gündemde ele almak isteyenler Siyonizmin oyununa alet olurlar. Filistin devletinin kurulması, Gazze sorununun çözüleceği anlamına gelmez, ya da Filistin devleti kuruldu diye Kudüs konusu da çözüme kavuşmuş sayılmaz. Kudüs Hristiyanlar ve Yahudiler için de kutsaldır, onlar da çözüm için taraf olarak masaya oturması gerekir. Orada Müslümanlar için Mescid-i aksa ve Ömer Mescidi denilen mescitlerin bulunduğu bir alan vardır. Bu apayrı bir konudur. Bu nokta Arapların, Türklerin, Farisilerin de içinde yer aldığı bütün Müslümanları ilgilendiren bir konudur. Bunları 3-5 devlet ve Abbas'la masaya oturup çözmek mümkün değildir.
Türkiye’yi garantörü yapmak istedikleri başkenti doğu Kudüs olan Filistin devleti bir Kushner/Dahlan senaryosudur. Ağuyu altın tas içre, bala karıştırıp sunma projesidir. Trump ve Chabat operasyonudur. Kurulacak Filistin devletinin SDG koalisyonundan bir farkı yoktur. Orada Filistin diasporası olmayacaktır. Gazze’yi Filistin’e dahil edip, daha sonra Filistin üzerinden kiralamak istiyorlar. Gazze karşılığında Golan ve Cebel-i Dürz’den, Batı Şeria’dan toprak takası teklif etmeye hazırlanıyorlar.
Gazze’deki sivil halk, önce Sina’ya, oradan başka ülkelere mecburi iskan şartı ile tehcir edilecek. Uzlaşmayı reddettikleri için Hamas üyeleri İşbirlikçi Filistin polisi tarafından tutuklanıp yargılanacaklar. Çünkü Filistin devletinin bütünlüğüne karşı çıkıyorlar. İsrail’le ve Abbas’la uyum içinde çalışmayı kabul eden Hamas yerine kurulacak bir parti, Filistin’de legal parti olarak çalışabilecek. İzzeddin Kassam üyeleri ise, terör örgütü üyesi, terörist, savaş suçlusu olarak İsrail mahkemelerinde yargılanıp mahkum edilecek. Ya da infaz edilecek.
Dün bizi, “Ermeni tehciri” ile suçlayanlar, bugün bu vahşi planı onaylıyorlar. Kaldı ki, Anadoludan tehcir edilenler, başka bir ülkeye değil, kendi ülkesi içindeki daha güvenli bölgelere tehcir edilmiştir. Çatışma işgal kuvvetlerinin kışkırttığı unsurlarla olmuştur. Tehciri kışkırtan, Ermeni mallarına çökenler de Osmanlı içinde İngiliz, Fransız, Almanlarla işbirliği içindeki (yerli ve milli!?) unsurlar olmuştur.
İsrail işgal ettiği Golan, Cebel-i Dürz, Lübnan ve Şeria’daki toprakları ilhak edecek. Kurulması planlanan kukla Filistin devletine bu toprakları pazarlık sonucu, şartlı olarak terk edecek. Kurulacak Filistin devletinin Silahlı Kuvvetleri olmayacak. Filistin içinde asayişi sağlayan ve sınır güvenliği için polis ve jandarması olacak. Sınırlı bir savunma silahına sahip olacak.. Ve tabi, bugün Türkiye'nin İsrail'le ticaretinde olduğu gibi, İsrailin İslam ülkeleri ile ticaretinde, kurulacak Filistin devleti aracılık edecektir. Bugün de sözde Filistin devletine yapılan ihracatlar İsrail limanlarından Filistin'e götürülüyor gibi alınıp, İsrail tarafından kullanılmaktadır. Aynı zamanda bu bahane ile İslam ülkelerinden gelen gemiler ve uçaklar İsrail limanları ve hava alanlarına iniş yapıp yüklerini boşaltabilmekte ve dönüşte de yine aynı şekilde İslam ülkelerinde gönderilen yüklerini, Filistin çıkışlı gibi göstererek getirebilmektedirler. Ortada oynanan kirli bir oyun var.
Şimdi birileri bize diyor ki, “Türkiye olarak sakın siz bu plana karşı çıkmayın. İsrail’in zaten işgali altındaki Golan tepeleri, Batı Şeria ve Gazze’yi resmen zaten fiilen işgal etmiş durumda. Bu toprakların ilhakını resmen kabul etmeyecek olurlarsa (Ki, Türkiye, Mısır, Kuveyt, Katar ilhak kararına karşı çıktıklarını açıkladılar), İsrail bu sınırları, bu durumda, ABD’nin de desteğinde Lübnan, Suriye, Ürdün ve Mısır aleyhine fiilen daha da genişletebilir. Zararın neresinden dönülürse orası kardır. Bu durumun bu şekilde kabul edilmesi, hiç olmazsa yarın için daha büyük kayıpların önüne geçilmesi demek olacaktır. Türkiye bu konuda İsrail’in ilhak kararını kabul edecek olursa, daha ağır sonuçları olacak bir çatışmanın önüne geçmiş, Filistin devletine giden sürecin önünü açmış, İsrail’le gerilen ilişkilerin yumuşamasına vesile olmuş olacaktır. Eğer Türkiye bu projeye karşı çıkarsa, bu Filistin sürecini engellemek, batı ve ABD ile ilişkilerinde yeni sorunlara sebep olacağı gibi, KKTC’de Maraş konusundaki hak ve hukuklarını koruma açısından risk almış olacaktır”. Bu aklı verenler ekliyor: “KKTC’nin Maraş bölgesi Bati Seria ve Gazze bölgeleri ile benzer hukuksal statüye sahip. Türkiye’nin Gazze, Filistin, Kudüs, Batı Şeria, Golan ve Cebel-i dürz konusunda yaklaşımı, konu sıcakken, ABD, AB, NATO, İngiltere ve Uluslararası örgütler, lobiler nezdinde Türkiye lehine bir hava oluşmasına sebep olacaktır. Türkiye bu fırsatı iyi değerlendirilmelidir. Türkiye için bu fırsat her zaman bu kadar yakınına gelmeyebilir”.
Tam bu konuyu yazarken Emine Erdoğan’ın X’de bir paylaşımı gelmesin mi? “Papalık Sosyal Bilimler Enstitüsü” ev sahipliğinde düzenlenen “Kardeşlik Temelli Ekonomi: Etik ve Çok taraflılık” (Evrensel kardeşlik tanımı daha sonraki bültenlerde Evrensel vatandaşlığa dönüştürüldü). programına katılmak üzere gittiği Vatikan’da Papa 14.Leo ile konuşmuş. Papa aslında Gazze’deki çocuklara yönelik katliam konusunda duyarlı biri. İsrail’e askeri malzeme temin eden Leonardo firmasının 1,5 milyon Euroluk yardım çekini , Gazze’deki katliama destek veriyorsunuz diye reddetmiş. O Leonardo’nun Türkiye ile de savunma sanayi alanında ortak iş yaptıklarını da yeni öğrenmiştik aslında.
“Kalıcı ateşkesin şartı konuşulmadan bu kelimeleri telaffuz etmek oldukça riskli değil mi? ve Bunlar başka bir gündemle ile yapılan bir toplantıda, konuşulacak konular olmasa gerek. Batı’da sivil halkın duyarlılığı İslam ülkelerinden, özellikle de Gazze konusunda İsrail'in yanında duran, İsrail'le ortak projeler yapan, İsrail'e üs veren Azerbaycan'dan daha yüksek. Dahlan grubu ülkeleri zaten onlarla beraber, hatta onlarla ortak askeri tatbikatlara katılıyorlar. Papalık da bu konuda Abbas yönetiminden daha duyarlı. En azından Türkiye'den yapılan ithalatta Filistin'e ithal eder gibi yapıp İsrail'e aracılık yapmıyor.
“… Vatikan’ın, Filistin’de adil ve sürdürülebilir barışın temeli olan iki devletli çözümü desteklemesi” derken, hani şu Başkenti Doğu Kudüs olan Abbas’ın, Netenyahu’nun Dahlan ve Kushner’le birlikte, Chabat’la birlikte hazırladıkları Gazze savunması başlamadan Ankara’da masaya yatırılan, İsrail cumhurbaşkanı’ndan sonra Netenyahu’nun katılması beklenen plan mı, ya da hangi plan, bizim bilmediğimiz yeni bir plan mı var.
Emine hanım “ayrıca küresel çevre hareketimizin temel taşlarından biri olan Sıfır Atık yaklaşımını ele aldık. İklim krizinin, inanç ve coğrafya fark etmeksizin tüm insanlığın ortak meselesi olduğunda hemfikir” kalmışlar. Hem de iklim yasası resmi gazetede yayınlanmadan “Türkiye ve Vatikan arasında iklim değişikliği ile mücadelede güçlü bir işbirliği potansiyeli olduğunu“ belirtmiş. “Türk tipi demokrasilerde olur böyle vakalar. Zaten yasa çıkmadan da uygulamaya geçilmişti bile. Aslında Patrikhanenin ekümenizm’i, İznik konsül’ü konusunu da görüşebilirlerdi. Ama onları da artık bizim hariciyemiz halleder.
Keşke gitmişken, biraz da Arz-ı Mev’ud’dan, Hz. Ömer’in Kudüs Beyannamesinden söz etse idi. Doğuş ve Kıyamet kiliselerinin emanetinin hala bir Tük ailesinin elinde olduğundan mesela. Agmagedon’dan, Mehdi-Mesih’ten “Tanrıyı kıyamete zorlamaktan filan. Yahudiler ve Hristiyanlar hep Teopolitik mesajlar veriyorlar ama, bizimkiler bu konulara hiç girmiyor sanki.. Mesela “Kur’an-ı Kerim ile Yuhanna vahyi ve Dağdaki vaaz ışığında Teşrik-i mesai’de ahlakilik” gibi bir başlıkla bir tebliğ sunsa ne kadar iyi olur. Diyanet işleri başkanı bu konulara hakim biri, ondan destek alınabilirdi. Tabi “etik ve çok taraflılık” daha cafcaflı, “Teşrik-i mesai” ve “Ahlakilik” biraz avami mi kaçıyor?. Bu “Kardeşlik” konusu da biraz tartışmalı bir konu. “Ancak mü’minler kardeştir”.. Evet ancak mü’minler kardeştir. Ihvan-ı Müslimin (İslam Kardeşliği) tevhid ve uhuvvet/Vahdet temelli bir kavramdır. Biz Müslümanlarla İttihad, Erdemli, ahlak ve akıl, merhamet, cesaret sahibi, başkalarının temel haklarına yönelik açık ve yakın tehlike oluşturmayan herkesle Müttefik oluruz. Erdem, cömertlik içermeyen ancak başkalarının hak ve hukukuna yönelik açık ve yakın bir tehlike oluşturmayanlarla da, nimet ve külfet dengesine dayalı itilaflar gerçekleştiririz.
Ben bizim siyasilerimizin, bürokratlarımızın, iş adamlarının İslami kavram ve kurumlara mesafeli durmalarını bir türlü anlayamıyorum. Nedense kimse Hılful Fudul’dan ya da Medine Sözleşmesi’nden hiç söz etmez mesela. Ama herkes Magna Carta’yı, Russo’nun “Toplumsal sözleşme”sini bilir. Genelde bilmediğimiz konularda konuşmayı çok severiz mesela. Laiklik, Cumhuriyet, Şeriat bunların başında gelir. Ne savunan, ne de eleştiren işin aslını bilmeden canhıraş bir tartışmayı günlerce sürdürürler. Hiç birinin aklıma okumak gelmez. Okumak ve düşünmek onlar için can sıkıcı. Siyaset yaptığını zannedenlerin çoğu ne siyasi tarih okumuştur, ne siyasi kavram ve kurumlardan haberi vardır. “Siyaset”, “Maslahat”, “Politika” ya da “Cumhuriyet” ile “Demokrasi” arasındaki farkı bile bilmezler. Çoğu ne bir Siyasetname okumuştur, ne bir Emanname, ne bir Pendname, ne de siyasi bir Vasiyetname, okumuştur. Çoğunun 1000 yıl süren peygamberlerle krallar arasındaki savaştan da haberleri yoktur. Askerine, polisine, istihbaratçısına sorun, Haram aylardan haberleri var mı? Çoğu bilmez, bilen de susar, başı belaya girmesin diye. Ama slogana gelince “kanımız aksa da zafer İslam’ın”, neticede “Tanrı dağı kadar Türk, Hıra dağı kadar Müslümanız”. (Kimse duymasın, “Olimpos”, Tanrıların yaşadığına inanılan dağlara verilen isimdir,)Ayrıca bizim erdem temelinde ötekilerle ortak yanımız olabildiği gibi, alameti farikamız, bizi (biz yapan ve bizi başkalarından ayıran özelliklerimiz)de olmalı.
Bizde dil, ağızda bir organ, lisan ve kalp anlamında kullanılır. Dilimizdeki kavram ve kurumlar bizim medeniyetimizi alameti farikalarının temelini oluşturur. Onun için metin yazarlarımızın yazdıklarını çok dikkatli bir şekilde gözden geçirmek gerek. Mesela, ahlak, moral, etik, deontoloji kavramlar aynı anlama gelmez. Ahlak dini, etik beşeri, yercil, seküler bir kavramdır mesela.
Selam ve dua ile.