Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Global Reset sonrası yeni dünya

Ulus devlet projesi ile geleneksel yapılar o gün için modernize edildi. Ve devletler arasında bir düzen oluşturdu. “Aydınlanma” sürecinde, kiliseden devralınan servet, silah ve iktidarı yönetici erke devrederken, daha sonra bunu kuvvetler ayrılığı prensibi ile bölmek ve bir oto kontrol mekanizması sağlamak gerekiyordu. Daha sonra buna sivil ve siyasal toplum da eklendi. Basın “4. kuvvet” olarak tanımlandı. Aslında sermaye, dini cemaat yapıları, masonik güçler, istihbarat örgütleri, darbe yapan ordular, siyasetin yanında saf tutan sermaye, bürokrasi de “6. kol” faaliyetlerinin içinde yer aldılar.

Beyaz adam” dışa karşı tek insan topluluğu idi. Ötekiler ise “insanlaşma aşamasını tamamlamamış maymunlar”dı. Darwin bunu anlatmaya çalışır aslında. 1962’ye kadar da batıda hayvanat bahçelerinin yanında “İnsanat bahçeleri” vardı, “insanlaşma aşamasını tamamlamamış maymunlar” diye sergilendiği. “Beyaz adam” tarihin en büyük vahşetlerinden birini sergiledi ve dünyadaki 4. büyük ırktan biri olan Kızılderilileri yok etti, kara derilileri köleleştirdi ve sarı ırkı yok etti. Bu arada kendi aralarında bu yağmada elde edile serveti kendi aralarında pay edemedikleri için 100 yıl savaştılar. O da yetmedi, 1. Dünya savaşı, 2. Dünya savaşı, o da yetmedi, aynı ülkelerin çocuklarını birbirine kırdırdıkları ilan edilmemiş bir dünya savaşı olan soğuk savaş. O da yetmedi, bir yüzyıla yeni bir dünya savaşı daha sıkıştırmak için çalışıyorlar. O da yetmedi, bu düzeni sürdürmek için darbeler ve terör!

Siyonizm’in üstün ırk teorisi beyaz adamın da ideolojisidir. Aslında bu ideoloji ilk haram, ilk günah ve ilk laneti hak eden bir ideolojidir. İlk ırkçı insana karşı üstünlük taslayan Şeytandır.

Beyaz adam, Siyonizm’den miras aldığı WASP (White, Anglo Sakson, Protestan) anlayışı ile yaşadıkları topraklarda faşizmi yeniden canlandırdılar. Batılıların “Human”ı böyle bir varlıktı. Human kendi üstün insanını ararken Nazizm’le ve Faşizm’le tanıştı. Her şey Almanlar için, Almanlar tarafından, Almanlara göre idi. Marksistler “hayır” dediler. Aslında değişen bir şey yoktu söylemlerinde. Almanların yerine işçi sınıfını koyun sonuç yine aynı kapıya çıkacaktı. Kapitalistler, Alman ırkının yerine Para’yı koydular. Para, Tanrı’nın başarılı olana ödülü idi. Yönetmeyi onlar hakkediyordu.

Kapitalizm kendini Liberalizm ve Demokrasi ile maskelemeye çalıştı. Herkese Demokrasi, insan hakları dersi verenlerin geldikleri nokta çok ilginç. “Demokratik cumhuriyet”i kavramını hem batı Demokrasileri kullandı, hem Sovyetler. Belki de en çok istismar edilen siyasi kavramlardandır Demokrasi, Cumhuriyet ve laiklik.

Batıda birçok ülkede Cumhuriyetin yerini meşruti Monarşiler aldı, ama bizdekine inat, en Demokratlar onlardı. Oysa bizde, laiklik olmadan Demokrasi, Demokrasi olmadan Cumhuriyet, Cumhuriyet olmadan insan bile olunmayacağını iddia ediyordu birileri. Hatta buna “Cumhuriyetin nitelikleri” diye, batıdan devşirme birtakım kavramlar daha ekliyorlardı. Monark tek adam rejimi demekti, ama Kemalist Cumhuriyette de tek adam, tek parti vardı. Laiklik adına din devlet ayrılığını savunuyorlardı ama laikliğin objesinin kilise ve devlet olduğunu bilmeden, kendi ideolojilerini bir yandan resmi ideoloji haline getirirken öte yandan onu dinleştiriyorlardı.

Monarşik Cumhuriyet diye bir şey yok literatürde, ama bizde fiilen var. “Ben yaptım oldu” anlayışı ile bir tek adam ve ebedi milli şef anlayışı ile Monarşik Cumhuriyet fiilen hayata geçirildi.

Bugün bir yandan Lokalizm’i, öbür yandan, Globalizm’i tartışıyoruz. “Demokratik Cumhuriyet”, “Sosyal Demokrasi” artık prim yapmıyor. Medeniyetler arası diyalog ve işbirliği ile tarihin sonuna kadar devam edecek yeni bir uygarlığın temelleri atılacaktı batı entelijansiyası tarafından ama olmadı. BOP ile birlikte bu hayaller de bitti. Bugün yaşanan kriz batının krizidir, Kapitalizmin krizidir. 2. Dünya savaşı sonunda Faşizm, Soğuk savaşla birlikte Komünizm çöktü. Bugün çöken Kapitalizmdir.

Evet, bu proje başarılı olsa da, olmasa da eskisi gibi bir dünya artık olmayacak. Yeni dünyanın inşası için ise işin bilimi, felsefesi, ahlakı, hukuku, dini değerler yapıların kendilerini yeniden ihya ve inşa etmeleri gerekiyor. Siber çağda “Darusselam”a ulaşmak için insanların kalb, akıl ve vijdanlarının onarılması gerekiyor. Adaletin ve “Toplumsal vijdan”nın yeniden inşası gerekiyor. Onun için yeni siyasetten, yeni ekonomiden önce yeni insanın yeniden tanımlanması gerekiyor. Herkes için adalet, herkes için barış, herkes için özgürlük. Hedefine ulaşmak için bir zihinsel sıçramaya ihtiyacımız var. “Bütün insanlığın hayrına olmayan bir çözüm benim teklifim olmayacaktır” diyebiliyor musunuz. Unutun o ulus devletleri, o sınırları, o rejimleri, iktidar yapılarını, bilim adamlarını. O cemaat yapılarını unutun. Bugünkü felaketin asıl sebebi onlar. O zaman her şeyi yeniden düşünmek zorundayız. Üretim, tüketim, paylaşım yeniden tanımlanmaya muhtaç. Para yeniden tanımlanmalı. Ama nasıl. Şeytan kendi önerisini masaya koydu. Biz ne diyoruz. Ortaya koyacağımız çözümün bugünün varolan ve bizi boğan sorunları çözmesi yetmiyor, geleceğin muhtemel sorunlarını çözecek bir projemiz var mı?

Artık otonom robotik sistemler var. Emeğin maliyeti düşecek. Bilgi artık ortak “mal” hükmünde. Okulları ne yapacaksınız? Yapay zeka, beyaz yakalıların yaptığı hemen her işi Otonom Robot’lar ve Avatar’lar üzerinden yapabilecek.

Bakın, hücre zarının içine girdik ve atom altı parçacıklar üzerinden işlem yapabiliyoruz. Işın teknolojisi ve rezonans ile maddenin yapısına ve hücrelerin genetik yapısına müdahale edebiliyoruz. Nerede duracağız ve bunun denetimini nasıl sağlayacağız. Bu teknoloji birtakım buluşlar için bir fırsat sunabilir ama öte yandan dünyamız için bir tehdit de oluşturabilir.

Ve madde ötesi, bilim bildiğimiz tür canlıların ötesindeki yaratıklarla ilişkinin ortam ve zemini de oluştu. Hem uzay teknolojisi, hem maddenin plazma hali ile füzyon teknolojisi, Kuantum fiziğinin sunduğu imkanlarla, bugün yaşadığımız dünya dünkünden çok daha farklı bir dünya. “Zaman” ve “Mekan”ın anlamı değişiyor. Biz hâlâ Grip’ vakaları ile uğraşıyoruz. Bizdeki, hatta dünyanın büyük bir kesimindeki siyasetin, bürokrasinin bilimin gündemi can sıkıcı. İşin farkına varanların bir grubu ise, bunu kendi gelecekleri için bir fırsata dönüştürmek istiyor. Great Resetçiler böyle bir topluluk ve onlar bu anlamda Şeytanın taşeronluğuna soyunmuş vaziyetteler.

İnsanlık olarak bu akıl(sızlık)la gidersek, gelecek günler geçen günleri aratır. Akıllansak bile 2025’e kadar kolay bir hayat bizi beklemiyor. Saçmasapan tartışmalar ve işlerle, ham hayallerle vakit kaybediyoruz.

Allah bizlere akıl fikir versin. Bize Hakkı Hak, batılı batıl göstersin ve Hakta toplanmayı nasib etsin. İyi işler yapalım, tevbe edelim, sabreden ve sabrı tavsiye edenlerden olalım diye, selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 325 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar